Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  ZAZA YURTSEVERLIĞI
 

ZAZA YURTSEVERLİĞİ     

Sait Çiya                Ovacık

Zaza Ulusal Sorunu Ebubekir Pamukçu´nun Ayre ve Piya dergilerini çıkarmasından sonra gündemleşti. Önce Kürt Milliyetçileri aktif olarak bu harekete karşı çıktılar. Yanlış hatırlamıyorsam, zamanın Türk gazeteleri de "şimdi de Zazaistan belası" çıktı diye tavır belirlemişlerdi. Ama Kürt milliyetçileri her zaman saldırılarını gündemde tuttular. Zaza Yurtseverliğine karşı yalan-yanlış saldırılarına ara vermediler. Gerektiginde fiziki saldırıda bulundular. Kamer Özkan´ı "Zazacılık yapıyor" diye katlettiler. Ki, Kamer Özkan henüz Kürt hareketinden tam olarak kopmamıştı. Avrupa´da Geceleri engellediler. Bunun nasıl olduğunu Sayın Selim Çürükkaya açıkladı. Kendisini kutlarım. Keşke bu konuda bilgisi olanlar onun kadar samimi olabilseler.


Burada bir anımı anlatmak istiyorum. Sanıyorum 1992 yılıydı. KAWA Almanya´nın Frankfurt kentinde bir gece düzenlemişti. Ben de Gece organizasyonunda bulunuyordum. Gece´de bir Zaza Gurubu da stand açtı. PKK´liler de stand açmışlardı. Her ne kadar KAWA da öteki Kürt gurupları gibi Zazaları Kürt olarak görüyorsa da saldırgan bir çizgi izlemiyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde PKK adına stand açanlar, "Eger Zaza standını kapatmazsak kendilerinin saldırıp dağıtacaklarını" söylediler. O dönem Kürt grupları zaten PKK karşısında sinmişlerdi. Zaza standını kapattırdık.


Zazaların ulusal-demokratik davalarını engelleme çabası her alanda yürütülüyor. Avrupa Birliği Istanbul´da Azınlıklarla ilgili bir toplantı düzenliyor. Zaza aydını Faruk Eren de bu toplantıya katılıyor. Faruk Eren istiyorki Azınlıklar sorunu tartışılırken Zaza sorunu da konuşulsun. Ama Kürt milliyetçileri Faruk Eren´in konuşmasını engelliyorlar. Avrupalıların Zaza sorunundan haberdar olmasını, Zazaların Kürt olmadıklarını duymalarını istemiyorlar. Saldırılar, tehtidler, hedef göstermeler hep devam etti. Tek tek arkadaşlarımız tehtid edildi. Fiziki saldırıya uğradılar. Almanya´nın Bremen kentinde yurtsever bir arkadaş ölesiye dövüldü. Kürt Gazete ve Dergilerinde "Zazaların halis-muhlis Kürt oldukları" yönünde ardı-arkası kesilmeyen yazılar tefrika edildi. Bunu sadece PKK değil, hemen hemen bütün Kürt Parti ve Örgütleri yaptılar. Son zamanlarda bu saldırılarda nispi bir azalma var. Ancak iddialarından vazgeçmiş değiller. Arada sırada tekrarlıyorlar. Türk milliyetçileri ise Zazaların Türklüğünü ispatlamak için yaptıkları çalışmalara hiç ara vermediler. Türk milliyetçiliği Zazalara karşı çok sinsi bir politika izliyor. Zazalara karşı bir devlet siyaseti olarak, Zazaların Kürt olmadığı tekrarlanıyor. Ama her vesile ile Zazaların Türklüğü savunuluyor. Kürtleri asimile edemiyecegini anlayan Türk devleti Zazalara yönelik asimilasyon politikasını sistemleştirdi. Müslüman Zazaları İslamcı-Türkçü parti ve guruplar aracılığıyla, Alevi Zazaları Bektaşilik aracılığıyla Türkleştirmek istiyor. Hikaye uzun....

Zaza Yurtseverliği homojen bir hareket değil. Bu çok normal. İçinde farklı eğilimleri barındırıyor. Aslında Ulusal-demokratik Zaza hareketi henüz oluşum aşamasında. Örgütlenme ve politik talepler alanında zaman zaman sağlanan gelişmeler kalıcı olamadı. Öte yandan Zazaların farklı inanışlara sahip olması başlangıctan itibaren ortak ulusal-demokratik mücadelenin önünde aşılmaz bir sorunmuş gibi gösterilmek istenildi. Yurtsever Zaza hareketi de bu konuda kendi içinde istenilen düzeyde bir açılım geliştiremedi. Burada iki eğilimden bahsedebiliriz. Bir eğilim, Alevilik, Müslümanlık o kadar önemli değildir. Hepimiz Zazayız. Zazaların kendilerini değişik isimlerle adlandırmalarını unutmalıyız. Türkler, Kürtler böyle yaptı. Bizde aynı yoldan yürümeliyiz, diyor. İkinci eğilim ise başlangıcta Desmala Sure tarafından temsil ediliyordu. Sonradan farklı kesimler de benzeri bir rotaya girdiler. Bu görüşe göre ise, Müslümanlık-Alevilik bölünmesi çok önemlidir. Öncelikli sorun budur. Etnik köken, aynı dili konuşmak bir yakınlıktır. Ama ortak politik örgütlenme için yeterli değildir. Aleviliğin esas olarak Dersim´de temsil edilmesinden hareketle bu kesim kendini Dersim´le de özleştirmek istiyor.


Bu iki kesimin dışında üçüncü bir anlayış gelişti. Politik tartışma ve hazırlıkların sonucu ifadesini Serbestiye´de buldu. Serbestiye´nin görüşlerini kendi Internet sitesinden takip edebilirsiniz. Serbestiye yeni bir ulusal-demokratik çizgi geliştirmek istedi. Bu çizgiyi şöyle özetleyebiliriz. Zazalar iç kültürel-inanç farklılıklarını inkar etmemelidirler. Halkın kendini isimlendirmesini esas almalıyız. Farklılıkları kaldırmak yerine, farklılıklarla birlikte yürümeli, dini, kültürel farklılıkları ulusal bileşenlerimiz olarak görmeliyiz. Serbestiye bu anlayış çerçevesinde politik talep olarak da Alevi ve Müslüman Zazalar için İç Otonomi önermişti. Başlangıçta önemli bir destek gören Serbestiye, sonradan bu desteği yitirdi. Gelinen yerde politik çalışması çok zayıflamıştır. Ortak politik örgütsel çalışmanın yerine, bireysel-bölgesel insiyatifler öne çıkmış bulunuyor.


İlk yıllarda Zaza Yurtsever Hareketine daha çok Kürt milliyetçileri saldırıyordu. Kürt partileri daha çok da Zaza kökenlileri kullanarak bize karşı akla hayale sığmayacak saldırılarda bulundular. Bunların saldırılarına gerekli cevaplar verildi. Artık Zazalara yönelik eski teorilerini yüksek sesle savunamıyorlar. Lehçe teorisi iflas etti. Şimdi tartışmadan kaçarak, Zaza sorununu unutmak istiyorlar. Böylesi onlar içın daha iyi. Internet´in yaygınlık kazanmasıyla birlikte yeni saldırılarla karşılaşmaya başladık. Bu seferki saldırı çok ilginc. Zaza karşıtlığı yapanların bir kısmı eski arkadaşlarımız. Bazıları da şimdi saldırdıkları arkadaşların çalışmalarının sonucu olarak Türk ve Kürt siyasetinin yörüngesinden çıktılar. Tam olarak çıktıkları da söylenemez. Bunlar Zazalara yönelik güçlü önyargılarını terk etmiş değiller.


Palavra Meydanı´ndan Internet Meydanı´na


1975-80 arasında proleterya, sosyalizm, Marks-Lenin ve ötekiler üzerine Mameki´i Çarşında çok hareretli tartışmalar yürütüldü. Devrim modelleri çizildi. Arka mahellelerde kurulan örgüt ve hizipler çarşıdaki meydanda yürüyerek yüksek- alçak sesle kitleye sunuldu. Bu tartışma proletarya adına yapılıyordu. Bildiğim kadarıyla içinde ne bir sendikacı ve ne de bir işçi vardı. Tartışmalar çok hayali ve genellikle uzak ülkeler örnek verilerek yapılıyordu. Kenardan, sağdan-soldan geçenler ilk başlarda bu durumu gülerek izlemişlerdi. ( Xo mabên de vatêne, axıri domanê maê.) Sonradan politik atışlar iyice tırmanınca, halk bu Meydana Palavra Meydan´ı ünvanını verdi. Uzun uzun yapılan devrim hazırlıkları, her aşaması ayrıntıyla çizilmiş devrimci savaş modelleri, Cunta´yla birlikte tatlı bir düş olarak kaldı. Hayellerin yerini gerçeklik aldı. Yanlış analaşılmasın, amacım o döneme hakaret etmek değil. O döneme yönelik eleştirilerim, aynı zamanda kendime yöneliktir. Bu satırların yazarı da Palavra Meydanı´nın müdavimlerinden birisiydi.


Şimdi Palavra Meydanı internet aracılığıyla tekrarlanmak isteniyor. Bir farkla: bu seferki tartışma tamamen hayal aleminde yürütülüyor. Ama içerik aynı. Türkiye yerine Dersim, proletarya-sosyalizm yerine alevilik, çeşitli milliyetlerden halkımızın yerine Dersim´in Kırmanc, Khurmanc ve Türkmenlerini geçirmişler. Enternasyonalistler ya, sadece Kırmanc ve Khurmanc olsa olmaz. Türkmen´i de ekliyorlar. Dersim´de Türkmen yoktur desen, bin dereden su getirir, aşiret secerelerini açarlar, Türkmen´i de yaratırlar. Yoksa da ithal ederler.


O zaman ezilen halklar çok modaydı. Şimdi Zazalar tarafından yok sayılan, hakları inkar edilen Dersim´in Khurmancları moda. Gülmeyin. Adı dahi inkar edilen, Kürt ve Türk milliyetçiliği tarafından bastırılan Zaza yurtseverliği Dersim´in Khurmanc halkını inkar ediyormuş da, bizimkiler de demokrat, her türlü baskıya karşılar ya, Khurmancların haklarını Zazalara karşı savunuyorlar. Büyük demokratlık!


Hangi Zaza ne zaman, nerede, nasıl Dersim´in Khurmanclarının hakkını inkar etmiş? Böyle bir şey var mı? Böyle bir talep mi var? Khurmancları istemiyoruz, onların hakları yok, onlar Zaza olmak zorundalar diyen mi var? Khurmancların dahi böyle bir iddiası yok. Olsun, bizimkiler uyanık insanlar. Khurmanclar uyuyorsa, uyandırmak gerekiyor. Zazaistan devletini kurup, Khurmancları ezmeye müsaade etmezler.


Palavra Meydanı´nın en muteber ilkelerinden birisi de her türlü milliyetçiliğe karşı olmaktı. Zamanında Kürt Meselesi vesilesiyle gündeme gelen "ayrı örgütlenme modeli", işçileri bölmek olmaz, Konyalı işçi de eziliyor, Tuncelili ( o zaman genellikle böyle isimlendirilirdi) işçi de eziliyor. Sermayeye karşı bir partide örgütlenmeleri gerekiyor. Devrim olunca dünya cennet olacak, o zaman ulusal farklılıklar da kalkacak, denilerek "milliyetçiler" mahkum edilirdi. Şimdi de Alevi ve Müslüman Zazanın ulusal-demokratik özgürlüğü için birlikte örgütlenmesi gerekiyor denildiğinde, Alevileri bölmeyin, Dersimlileri bölmeyin, Zaza milliyetçiliği yapmayın denilerek geçmiş tekrarlanıyor.


Enteresandır, eskiden çeşitli milliyetler adına, işçiler adına Dersim´in lise öğrencileri, öğretmenleri, üniversite okumuş abileri konuşurdu. Ne çeşitli milliyetler vardı, ne de işçi. Şimdi de aleviler adına, Dersimli Khurmanclar adına, bizim Dersimli Alevi Zazalar (onlar bu kavramı sevmezler. Dersimli Kırmanclar diyelim) konuşuyor.


Alevi Kürt Kürtlüğüne, Alevi Türk Türklüğüne sahip çıkıyor. Bu iki milletin devletleri var. Kürtlerin yok demeyin. Güneyde devletleştiler. İyi ki de devletleştiler. PKK de halkımızın karşısında Kürt devleti anlamına gelir. Alevi Zazaların dili yasaklı. Dini yasaklı. İki yönlü baskı altında. Tekrar olacak ama, yok olmanın eşiğinde. Türk ve Kürt siyaseti Müslüman Zazanın da, Alevi Zazanın da üstünde hegomanyasını kurmuş, özgürleşmesini engelliyor. Bizimkiler hala daha Alevileri bölmeyin, Dersim´i bölmeyin diyerek ultra demokratlık oynuyorlar.


Kişi önce kendine bakmalı. Kendini tanımalı. Sorunlarını dillendirmeli. Çözüm yolları aramalı. Kendisi olmayan, kendi hakkını arayamayan kişi zaten ciddiye alınmaz. Borçlunun borcundan kaçması gibi kendi sorunlarımızdan kaçmamız gerekmiyor. Başkasının yerine ağlamaya gerek yok. Bu durum bana, kerpiç duvarın, yağmur yağarsa, taş duvarın hali ne olacak diyerek ağlamasını hatırlatıyor.


Geçmiş Tekrarlanabilir mi?


Uluslaşma hakkında çok değişik tezler var. Kimilerine göre uluslar yok. Ulusu, milliyetçiler yaratıyor. Ulus ötesine geçmek gerekiyor. Ne kadar tartışılırsa tartışılsın, ulusal devletler var. Uluslar arasında eşitsizlikler, ulusal işgaller var. Ulus ötesi tartışmayı yapanların çoğu ezilen ulusların bireyleri. Ulusal baskıya maruz değiller. Bu tartışmaların akademik olarak bir anlamı olabilir. Ama bizim gibi ezilen halklar için biraz lükstür.


Uluslar belirgin olarak son iki yüz yıldır arenadalar. Önceleri dil temelinde, etnik temelde birlikler yerine, genellikle büyük imparatorluklar ve dinsel temelde cemaatlar vardı. Aynı dinden, aynı mezhepten olanlar çoğu durumda birlikte hareket ediyor, politik ittifaklar gerçekleştiriyorlardı. Ulusal hareketler ve ulusal devletlerle beraber bu durum zayıfladı. Dinsel yakınlık önemli olmakla beraber, eski tür cemaatlar parçalandı.


Zazalar iki dinliler. Müslüman Zazalar daha çok Müslüman Kürtlere kendini yakın gördüler, birlikte hareket ettiler. Alevi Zazalar öncelikle Alevi Kürtlerle, zaman zaman da Alevi Türklerle birlikte hareket ettiler. Osmanlının Müslüman olması, devamcısı TC´nin de Müslümanlığı resmi devlet dini haline getirmesi, Alevi Zazaları bu kesimin hedefi haline getirdi.Osmanlıdan başlayarak Alevi Zazalar sürekli saldırıya uğradılar. Saldırıya karşı kendini koruyan Alevi Zazalar Dersim´de bir direnç noktası, relatif bir özgürlük yaratabildiler. Bütün eksikliğine rağmen bir genelleme yaparsak, Dersim Zazalığı 1514´den 1938´e kadar özerkliğini koruyabildi. Dersim´in etkisi, sınırları değişmekle beraber, bu dönemde statüsünü koruyabildi. Dersim´in özerkliği Kürt ve Türk Alevileri için de bir çekim merkezi, barınak oldu. Kürt Alevileri de Dersim´in bileşeni oldular. Türk Alevileri genellikle sınır bölgelerinde varlıklarını korudular. Kürt Alevileri ise İç Dersim de dahil Alevi Zazalarla birlikte yaşadılar. Ama bölgenin ana halkı, belirleyici unsuru Alevi Zazalardı. Hala da öyledir.


Son yüzyılda önemli değişiklikler oldu. Türk Alevileri, aleviliğini Türk kimliği ile birleştidi. Kürt Alevisi de esas olarak Kürt kimliğini öne çıkardı. Kendini hem Kürt ve hem de Alevi olarak görmeye başladı.


Alevi Zazalar bu gelişmeyi yaşayamadılar. Burada kendimizi suçlamıyoruz. Müslüman Zazalar da bu gelişmeyi yaşayamadı. Zazalar nüfus olarak Türk ve Kürtlerden azlar. Politik güçleri çok zayıf. Türk'ün ve Kürd'ün hem baskısı ve hem de etkisi altındalar. Cemeattan ulusa geçemediler. Ne cemaat varlıklarını koruyabildiler. Ve ne de tam olarak uluslaşabildiler. Bugünkü reel dünyada politik bir güç olamayınca ya Türk ve Kürd'ün yörüngesine giriyorlar, ya da cemaat döneminin nostaljisi öne çıkıyor.


Ne var ki geçmiş eski haliyle tekrarlanamaz. Şimdi ne , "Açılın Kapılar Şaha gidelim" diyen bir hareket var, ve ne de Erdebil´de yaşayan bir Şah var. Şah, şiileşmiş, Anadolu´dan Şah´a gidenler yönünü Ankara´ya çevirmişler.


Türkler Dersim Aleviliğini Bektaşileştirmek istiyor, Kürtler de Zerdüştlük, Yezidilik, vs. diyerek Kürtleştirmek istiyor.


Ne yapabiliriz? İki taraf da ne kültürümüzü ve ne de dilimizi korumamızı istemiyor. Türkler ve Kürtler gibi yapmak zorunda değiliz. İç kültürel farklılıklarımızı korumalı, ulusal bileşenlerimiz olarak ele almalıyız. Başka halklara düşman olmamıza gerek yok. Biz de ulusal-demokratik haklarımız için mücadele etmeliyiz. Dilimizin de, dinimizin de özgürlügünü istemeliyiz. Türk ve Kürt yolunun dışında demokratik uluslaşmayı savunmalıyız. Bir dinin öne geçtiği, adeta devlet dini olduğu bir ulus modeli değil, çok dinli, çok bölgeli uluslaşmayı savunmalıyız. Ulusal-demokratik hareket başından itibaren böyle bir çizgi izlerse, demokratik uluşlaşmanın önünü açabilir. Farklılıklarımız sorun değil, ulusal değerlerimiz olarak görülmelidir. Başka halklar da benzeri sorunları yaşadılar. Mesela Almanlar eski bölünmüşlüklerini iç federasyonla hem korudular ve hem de aştılar. Dini bölünmüşlüğü de devleti demokratikleştirip, dini sivilleştirerek çözdüler.


Alevi ya da Müslüman olarak aynı dinden olanlara yakınlık duyabiliriz. Ama bu ulusal kimliğimizden vazgeçmemiz anlamına gelmemelidir. "Din kardeşlerimize" şunu demeliyiz. Senin dilin serbest ya da imkanların fazla. Gücün var. İyi bir kardeşsen, yardım et, ben de özgürleşeyim. Benim ülkemde de işgal ordusunun çizmesi olmasın. Sen nasıl kendini Kürt ya da Türk olarak görüyorsan, ben de kendimi Zaza olarak görüyorum. Buna saygılı ol. Ol ki kardeşliğin değeri olsun. Hiç bir şey yapamıyorsan benim için dua et. Bunu kabul etmeyen birisi, nasıl bir kardeştir? "Din kardeşlerimiz" bunu bize çok görüyorlarsa, Xızır, Homa, Duzgın u Çewres Asparu bizi bunların kardeşliğinden korusun.


Hep söyleniyor. Ülkesi özgür olmayanın, dini de özgür olmaz. Senin dilin özgür değilse hangi dille dua edeceksin. Hangi dille öteki ibadetlerini yapacaksın? Ulusal özgürlükten kopartılmış bir dinsel özgürlük olmaz. Ulusal kimlik unutularak din adına bir şeyler yapılmak isteniliyorsa, sonuçta bu egemen ulusa yarayacaktır.


Din Sivilleşmelidir


TC´nin laik olduğu çok tekrarlanır. Cumhuriyet tarihinin en büyük yalanlarından birisi budur. TC´de başlangıçtan itibaren Müslümanlık devlet dinidir. Bu zaman zaman müslümanlığa yönelik bazı kısıtlamalar olmadı anlamına gelmiyor. Devlet Müslümanlığı çerçevesinde hareket edildikçe sorun olmamıştır. Devletin üç büyük örgütlenmesi var. Diyanet, Eğitim, ve Askeriye. Diyanet aracılığıyla Müslümanlık, eğitim aracılığıyla Türklük korunup yayılıyor, Askeriye aracılığıyla da demokrasi istemleri, ulusal özgürlük talepleri bastırılıyor.


Bu ne biçim laik devletdir de, herkesten toplanan vergilerle müslümanlık korunuyor. Onbinlerce din görevlisi, Okul ve Cami; Alevi´den, Hıristiyan´dan, Dinsiz´den, Yezidi´den toplanan vergilerle korunup besleniyor.


Alevi ibadet yerleri resmen yasak. Hıristiyanlar Lozan Antlaşması´nın kendilerine tanıdığı Azınlık statüsüne rağmen kiliselerini onaramıyor, vakıflarına el konuluyor, Din görevlisi yetiştiren okullarına müsaade verilmiyor.


Türkiye Laiktir, Laik Kalacaktır diye bağıranlar istiyorlarki yukardaki tablo hiç değişmesin. İçerden ve dışardan gelen itirazlar, politik güç dengelerinin değişmesi, vb. nedenlerin sonucu olarak devletin siyasetinde belli bir esneklik görülüyor. Alevilerin Cem Evleri açması engellenmiyor. Ama Cem Evleri yasal olarak ibadet yeri görülmüyor. Resmi siyaset korunarak alevilik, bektaşileştirilmek isteniliyor, oradan da Diyanet´e bağlanmanın hazırlıkları yapılıyor. Öyle görünüyor ki bazı Aleviler bu siyasetin unsuru olmak istiyorlar. Bu aleviliğin tam olarak bitirilmesidir. Türk-Islam Sentezi´nden sonra Türk-Alevi Sentezi´dir.


Devlet´in laikligini nasıl anlamalıyız?


Devlet dinler karşısında tarafsız olmalıdır. Hiç bir dine destek vermemelidir. Burada azınlık ya da çoğunluk olmanın bir anlamı yoktur. Din kişinin vijdanına bırakılmalıdır. Kişi neye inanıyorsa, nasıl istiyorsa öyle yapmalıdır. Devletin kişilere doğru din budur, doğru ibadet budur deme hakkı olmamalıdır. Demokratik bir devlet, din adına kişi hak ve özgürlükleri kısıtlanıyorsa, öteki inançlara baskı yapılılıyorsa, dini bir rejim kurulmak isteniyorsa devreye girmelidir. Ama din de siyasetten elini çekmelidir. Somut konuşalım. Müslümanlar şeriat rejimi isteklerinden vazgeçmelidirler. Devletin dini kontrol etmesi, baskı altına alması ne kadar sakıncalı ve yanlışsa, dinin devleti kontrol etmesi de o kadar yanlıştır. Müslüman kesimin "Baş örtüsü" vesilesiyle gündeme getirdiği haksızlık desteklenmelidir. Ama bu kesime şunu demeliyiz: Devletin size tanıdığı ayrıcalıklara karşı çıkmıyorsunuz. Hatta bu ayrıcalıkların genişletilmesini istiyorsunuz. Tutarlı iseniz, gerçekten demokratik bir anlayışa sahipseniz, size tanınan ayrıcalıklara da karşı çıkmalısınız. Ayrıca öteki dinlere yapılan baskılara da karşı çıkmalısınız.


Devletin dini olmaz. Aslında siyasetin de dini olmaz. Din kişinin, toplumun manevi dünyasına bırakılmalıdır. Belli bir grup ya da kişi dininden dolayı baskı görüyorsa, bu baskıya karşı çıkmak gerekir. Din ve kimlik ilişkisi de her durumda aynı değil. Ezilen halklarda din çoğu durumda halkın kimliğiyle iç-içe geçmiştir. Alevilerde bunu görebiliriz. Yanılmıyorsam Ermeniler, Asur-Süryaniler de bu konuma sahipler.


Bizim aleviligimiz de kültürümüzle, dilimizle iç-içedir. Kimliğimizin önde gelen unsurlarından birisidir. Dualarımız, dinsel söylencelerimiz, ziyaretlerimiz yerlidir. Dilimizdedir. Zaza olarak kimliğimizi Aleviliğin dışında görürsek, Zazalığın tarihsel, kültürel temellerinden birisini inkar etmiş oluruz. Halkımız bunun bilincinde olarak Zazaca´ya Xızır Dili demiştir. Öte yandan Aleviliğimizi Zazalıktan ayrı düşünürsek, kendi elimizle Bektaşi-Müslüman karması, Cemal Sener-Reha Camuroğlu çizgisinde Alevilikten başka her şeye benzeyen Müslümanlığa ve Türklüğe giden yolun taşlarını döşeriz.


Ulusal Kimlik


Zazaların varlığını kabul etmeyen çevreler haliyle ulusal kimliğimizi de kabul etmiyorlar. Zazalar hep Kürt ve Türk kimliği içinde gösterilmek isteniliyor. Türk tezi fazla taraftar toplayamadı. Nihayetinde bu bir devlet milliyetçiliğidir. Zazaların Türklerle ne etnik, ne tarihsel, ne dilsel ve kültürel hiç bir ortak yanı yok. Zazalar yakın tarihte Türklerin ağır saldırılarına maruz kaldılar. 1921, 1925, 1937-38 de Zaza bölgeleri yakılıp yıkıldı. Halkımız sürgün edildi. Zaza önderleri katledildiler. 1921 de, 1925 de büyük katliamlar yapıldı. Türk Devleti 1937-38 de Dersim´de onbinlerce insanımızı katlederek Ermeni Soykırımından sonra Zaza Soykırımını gerçekleştirdi. Dersim´i yasak bölge ilan etti. Geriye kalan halkımızın büyük bir bölümünü sürgün etti.


Kimlik tartışmaları yapılırken bu olgular da mutlaka dikkate alınmalıdır. Kürtlerle yan yana, iç-içe yaşıyoruz. Dillerimiz birbirine yakın. Kürt ülkesinin de Zaza ülkesi gibi Türkler tarafından işgal edilmesi halklarımız arasında belli bir yakınlık yaratmıştır. Ulusal kimlik temelinde Kürtler, Zazalardan önce örgütlendiler. Bu durum çok yönlü olarak tartışılabilinir. Ama bana göre Kürtlerin ulusal kimliklerinin belirginleşmesinde Osmanlılar döneminde sahip oldukları ayrıcalıkların büyük rolü var. İdris-i Bitlisi döneminde kurulan Kürt-Osmanlı ittifakı Kürtlere yerel otonomi sağlamıştı. Kürt Beylikleri kendi bölgelerinde tek yöneticiydiler. Bu gelişme Kürtleri öne geçirdi. Kürtlerde kimlik bilincini güçlendirdi. Kürtler, Asur-Süryanilere, Ermenilere, Zazalara göre egemen konumundaydılar. Osmanlı, Kürt beyliklerini sınırlayıp, tasviye etmek isteyince Kürtlerin direnişiyle karşılaştı. Modern Kürt ulusçuluğunun kaynağı burasıdır.


Zazalar benzeri bir ayrıcalığa sahip olamadılar. Zaza bölgeleri Osmanlının direkt yönetimi altındaydı. Ya da Osmanlı adına buraları Kürt Beylikleri yönetiyordu. Beyliklerin kalkmasından sonra bunun yerini Hamidiye Alayları aldı. Zazaların nispeten özgür yaşayabildigi tek yer Dersim´di. Osmanlının işgal edemediği Dersim´i TC. 1937-38 katliamı ile işgal etti.


Kürt aydını, politikacısı Osmanlı döneminden kendisine miras kalmış ayrıcalıklarını Zazalara karşı korumak istiyor. Bütün çabalarımıza, iyi niyetli önerilerimize rağmen ısrarla "Zaza Kürdü" görüşünden vazgeçmek istemiyorlar. Irak´da Kürt Devleti kuruldu. Kürtler açısından tarihi bir gelişmedir. Ezilen ulustan, özgür ulusa geçiştir. İçi boş anti-emperyalizm masalını dikkate almamak gerekir. Hemen hemen bütün ulusal hareketler neticede dış güçlerin yardımı sonucu başarıya ulaşmışlardır. Yardım edenin Amerika ya da Sovyet Rusya olması işin özünü değiştirmez.


Kürt Devletinin kurulması bölge halkları için de iyidir. Bölgede güç dengelerini değiştirmiştir. Önümüzdeki yıllarda daha da değiştirecektir. Öte yandan bölge ülkeleri eskisi gibi inkar ve imha politikalarını sürdüremezler. Politikalarını esnekleştirmek zorundalar. Bölge halkları da Ortadoğu´nun ceberrut rejimlerine karşı başarıya ulaşılabileceğini gördüler. Önümüzdeki dönemde Beluclerin, Zazaların, İran´da Azerilerin, bölgenin öteki ezilen halklarının mücadelesi ivme kazanacaktır. Güney´de Kürt Devletinin kurulmasıyla beraber Kürt milliyetçiliği Zazalara karşı devlet milliyetçiliğine dönüştü. Zaten PKK objektif olarak bu konumdaydı. Kürt Devleti geçen yıl Avrupa´dan, Türkiye´den kendini "Zaza Kürdü" gören bazı hemşerilerimizi Güney´e çağırdı. "Zazaların halis-muhlis özbe öz Kürt oldukları" tezini çağırdıklarına tekrarladı. Benim bildiğim kadarıyla Güney´de Zaza yok. Bu telaş niye. Anlaşılan bunlar gelişmenin yönünü görüyorlar. Zazaların giderek kendi ulusal kimliklerine sahip çıktıklarını, örgütlendiklerini görünce, kendince önlem alıyorlar. İlginc olan, Güney´e giden "Zaza Kürtleri" Kurmanci´nin Soranca karşısında ikinci konuma düşürülmesine çok üzüldüler. Ama kendi ana dillerinin yok sayılmasına, inkar edilmesine seslerini çıkartmadılar. Ne diyelim, kişi bir kez bağımsız kimliğini kaybettimi, ulusal kimliğini küçük görüp, başka bir kimliğin parçası haline getirdimi, kolay kolay kendine gelemez. Zazalarda ulusal kimlik bilinci güçlü değil. Başkalarının ulus ötesine geçmeyi tartıştığı bir dönemde biz yeni yeni sorunlarımızı tartışıyoruz. Geç kaldığımız zaten biliniyor.


Zaza ulusal kimliği üç tez üzerine kurulabilinir. Zazalar herhangi bir halkın parçası, alt bölümü değildirler. Zazalar göçlere, sürgünlere rağmen kendi tarihsel topraklarında yaşıyorlar. Zazaların da bir ülkesi var. Zaza sorunu bu anlamda toprak sorunudur. Bu objektif temelden şu çıkar. Zaza halkı kendi kendini yönetmelidir.


Zaza Ülkesi


Her halkın ülkesi, vatanı var. Göçmen halklar, toprak bütünlüğü olmayan halklar hariç (mesela Çingeneler, Diasporadaki Yahudiler, Avrupa´daki Göçmenler), yerleşik halkları ülkeden ayrı düşünemeyiz. Halklar ister egemen, isterse ezilen konumda olsunlar yaşadıkları bir toprak parçası var. Bu ülke, anavatan olarak adlandırılıyor. Kimliğin oluşmasında tarihsel toprağın çok önemli bir yeri var. Direnişler, yenilgiler, kahramanlıklar hep ülkeyle birlikte anılıyor. Aslında belli bir toprakla birleşmemiş ulusal özgürlük, hemen hemen mümkün görünmüyor. Ülke, ulusun da, özgürlüğünün de olmazsa olmazıdır.


Halkımız bölgenin yerleşik halklarından birisidir. Binlerce yıldır biz bu topraklarda yaşıyoruz. Bu toprakların her karışında bizim izlerimiz var. Kabaca Gerger´den Gümüşhane´ye, Varto´dan Sivas´a uzanan topraklar Zaza Ülkesi´dir. Ben harita çizmiyorum. Elimde kesin sınırlar yok. Yaşadığımız toprakların yaklaşık bir resmini vermek istedim.


Zazalar kendi dillerinde yaşadıkları yere Welatê Ma, Hardê Ma, Welatê Dımıliyan diyorlar. İç Dersim´in Alevi Zazaları yaşadıkları yere Kırmanciye diyor. Kırmanciye aynı zamanda bir dönem, Türk işgalinin olmadığı Kırmanclar'ın kendi kendilerini yönettikleri zaman dilimi anlamında da kullanılıyor. Türkçe´de Zazaların yaşadığı yere Zaza Ülkesi denilebilinir. Bazı arkadaşlarımız Farsça´dan hareketle Zazaistan da diyorlar. Bana göre yanlış değil.


Neden yanlış olsun?


Fars´ın, Kürd´ün, Türk´ün ülkesi oluyor da, Zaza´nın niye ülkesi olmasın?
Zazaların yaşadığı bir toprak parçası yok mu? Bazıları Zazaistan, Zaza Ülkesi, Zaza Land demeyin diyorlar. Peki siz söyleyin! Siz ne diyorsunuz?
Hadi diyelim sizin köyünüz, aşiretiniz Zaza Ülkesine dahil değil. Palulu, Çewlikli, Gergerli, Çermikli ya da Piranlı Zaza´nın bir ülkesi yok mu? Onların yaşadığı yere ne ad veriyorsunuz?


Anlamadığım bir şey var. Kürdistan, Arabistan, bilmem ne istan oluyor da, Zazaistan neden olmasın? Bu isime neden bu kadar tepki duyuluyor? Benim görüşümce tepki Zazaistan´ın sözlük anlamına değildir. Bunların tepkisi Zaza´nın da bir ülkesinin olmasınadır. Zaza sorunu ülkeden ayrı düşünüldüğünde, sorun kişisel haklara iner. Zaten rejimin yapmak istediği de budur. Bu resmi dilde şöyle açıklanıyor. Üniter devleti bozmaya gerek yok. Kişisel hakları tanıyalım. İsteyen özel dil kursları açsın. İsterse kendisine Zaza ya da Kürt desin. Türkiye üst kimliğinde Zaza, Kürt, Laz orjinli vatandaş olarak yaşasın. Bunun bir çözüm olmadığı, aksine eski yapının yeni koşullarda yaşatılmak isteği olduğu yeterince açıktır. Uluslar özgürleşip, kendi yönetimlerini kuramadıkları müddetçe ulusal sorun çözülemez.


"İstan" Farsça toprak parçası, ülke, belli bir özelliği, türü içinde birleştiren yer anlamında kullanılıyor. Mesela Farsça´da Daristan, orman anlamına geliyor. Kürtlerin yaşadığı yer Kürdistan, öteki halkların ülkesi Belucistan, Loristan, Afganistan, vb. olarak adlandırılıyor. Zazaların yaşadığı yere, tarihsel topraklarına Farsça´dan hareketle Zazaistan demek yanlış değildir.


Siz bunun neyine itiraz ediyorsunuz?


Kulağınıza mı hoş gelmiyor? Zazaistan´a karşı çıkanlar, Kürdistan´a, Türkiye adlandırmalarına pek karşı çıkmıyorlar. Mesela Dersim Forumu´nda Zaza yurtsever çevrelerinin astığı bir yazı, "içinde Zazaistan geçiyor" diye kaldırılmıştır. Ama aynı sitede Dersim´e Kürdistan diyen yazılara hoşgörü gösteriliyor. "Kurdistan Welatê Mao, Dersim Warê Mao" gibi tezleri müzik eşliğinde tekrarlayan Ali Kılıç´ın yazısı duruyor. Dersim´i Kürdistan´ın bir parçası olarak gören, Zazaları Kürt yapan, Dersim´in çoğunluğunun Kurmanci konuştuğunu yazan Sayın Evin Çiçek´in yazısı da bu sitede korunuyor.


Zaza Ülkesine, Zazaistan´a karşı çıkanların bir başka itirazları da şu. Bu topraklarda sadece Zazalar yaşamıyor. Daha çok da İç Dersim´deki bazı Kürt aşiretleri örnek verilerek, Kürtlerin de yaşadıkları, bunun için Zaza Ülkesi denilemiyeceği öne sürülüyor.


Benim bildiğim kadarıyla ülkemizde Zazalar'ın dışında Kürtler, Ermeniler, Türkler de yaşıyorlar. Bu sadece Zaza ülkesine özgü bir durum da değildir. Hemen hemen her ülkede farklı halklar birlikte yaşıyorlar. Saf ülke yoktur. Olamaz da. Sadece faşistler, ırkçılar böyle hayellerin peşinde koşuyorlar. Yahudiler, Ermeniler bu tip faşist ırkçılığın hedefi oldular. Halkımız da Türk ırkçılığının hedefi oldu.


Bu topraklarda halklar da, ülkeler de iç içe geçmiş. Asur ülkesinin, Kürt ülkesinin, Ermeni ülkesinin, Zaza ülkesinin kesin, değişmez, mutlak sınırları yok. Kürd´ün Kürdistan dediği yere, Asurlar Asur ülkesi ya da Ermeniler, Ermenistan diyebilmektedir. Zaza ülkesi de Kürt ve Ermeni topraklarıyla iç içe geçmiş. Bundan rahatsızlık duymaya da gerek yoktur. Saf ülke, mutlak yönetim, ele geçirme bizden uzak olsun. Halklar özgürce kendini yaşayabilir, kendini yönetebilirlerse aynı topraklarda yan yana yaşayabilirler.


Bizim anlayışımız kısaca şudur. Zaza ülkesinde yaşayan herkes özgürce dilini-dinini, kendini yaşamalı, örgütlenmeli, bulunduğu alanlarda yönetimde temsil edilmelidir. Bu sadece Alevi Kürtler için değil, bizimle birlikte yaşayan bütün halklar için geçerlidir. Herkes ne ise, o olmalıdır. Kimseyi ne zorla ve ne de "iyilikle" Zaza yapmak istemiyoruz.


Zazacı mıyız?


"Zazacılık" bizim kendimizi adlandırmamız değildir. Dışımızda bize takılan bir isimdir. Dersim kökenli Türk solcularının ve Kürt milliyetçilerinin Zaza yurtseverliğini tanımlamasıdır. Aslında bunlar kendi milliyetçiliklerini, Zazalarda arıyorlar.


Ulusal-demokratik Zaza hareketinin bütün kesimleri demokratik bir çizgiye sahip. Öteki halklara karşı, küçümseme, inkar, düşmanlık yok. Zaza aydınları, Zaza Çevreleri, Zazaların özgürlüğü mücadelesini veriyor. Ezilen, inkar edilen bir halkın mücadelesini böyle adlandırmak, en azından dostça değildir. Zaman zaman kişisel düzeyde bazı Zaza aydınları, "Zazacı" terimini kullanıyorlar. Bunun bilinçlice kullanıldığı kanaatinde değilim. Bu biraz da tepkiselliğin sonucudur. Kendini savunmak güdüsüyle, başkalarının bize atfettiği "Zazacılık"a da sahip çıkılıyor.


"Cılık, Culuk" Türk milliyetçiliğinin mirasıdır. Türk milliyetçileri kendilerini Türkçü görüyorlardı. Hala da aynı çizgideler. Türk milliyetçiliği ırkçıdır. İnkarcıdır. Yayılmacı, emperyalisttir. Bunlar Türkten başka herkesi kendilerine düşman görüyor. Öteki halkları Türkleştirmek istiyorlar. Türk milliyetciliğinin sicilinde Ermeni, Asur, Rum, Kürt, Zaza halklarının inkarı, katliamı var. Türkçülük bunlara yakışıyor.


Türkçüler, Kürt ulusal hareketine "Kürtçü" dediler. Böylece ezilen bir halkın haklı ulusal davası aşağılanıp, ırkçı gösterilmek istendi. Ama benim bildiğim kadarıyla ne Kürtler ve ne de öteki halkların demokrat-ilerici kesimleri bu tanımlamayı kullanmadı. Tüm yanlışlıklarına, halkımıza yönelik inkarcılığa rağmen, Kürt hareketi "Kürtçü" olarak adlandırılamaz.


Kürt milliyetçilerine yönelttigimiz eleştiri, Kürtlerin özgürlük mücadelesini haklı görmediğimiz anlamına gelmez. Kürtlerin özgürlük mücadelesi tüm zaaflarına rağmen bütün halklar için bir kazanım olarak görülmelidir. Bizim eleştirimiz Kürt milliyetciliğinin, Türk milliyetciliğinin yoluna girme eğiliminedir.


Biz Zaza yurtseverleriyiz. Sosyalistiyle, demokratıyla, dindarı, dinsizi ile halkımızın özgürlüğünün mücadelesini veriyoruz. Kimsenin ülkesinde ya da toprağında gözümüz yok. Başka halkların kültürüne, tarihine, bugününe saygılıyız. Mücadelemize "Zazacılık" damgasının vurulmasını hakaret sayarız.


Zaza Dili


Dilimiz yaşayan tarihimizdir. Neredeyse elimizde sadece dilimiz kaldı. O da yaralı, baskının, inkarın sonucu olarak eskisi gibi aktif olarak kullanılamıyor. Zazaca´ya yönelik araştırmalar nispeten arttı. Zazaların kendileri dillerine sahip çıkmaya başladılar. Bu sadece aydınlar düzeyinde olsa da, giderek halka yayılacaktır. Nitekim müzik alanında kitlesellik yaşanıyor. Gençlerimiz Zazaca müziğe büyük ilgi gösteriyorlar. Bu gelişme umutlarımızı arttırıyor. Ama dilimize yönelik Türk ve Kürt iddiaları devam ediyor. Dillerin özgürlüğü tartışılırken hep Kürtçe öne çıkarılıyor. Zaman zaman Zazaca´nın özgürlüğüne de vurgu yapılmakla birlikte, Zazaca Kürtçe´nin lehçesi bağlamında gündeme geliyor. Türkiye´nin anlı şanlı demokratları, Kürt sosyalistleri, demokratları, kendilerine enternasyonalist, bilmem ne diyen Marksist solcular bu konuda ya susuyorlar, ya da "Kürtçe´nin Zazaca lehçesi masalı"nı tekrarlıyorlar.


Dilimize biz kendimiz sahip çıkmalıyız. Başka dillerde de yazabiliriz. Ama siyasetin dili, edebiyatın dili, iletişim dili temelde Zazaca olmalıdır. Tekniğin ilerlediği bir çağda dilimizde yazılı ve görsel yayın yapmalıyız. Bunu başkaları bizim yerimize yapacak değiller. Bu bizim işimiz. Politik farklılıklarımız olabilir, bunları koruyabiliriz. Farklılıklarımız ortak ulusal projelerin önünde engel olmamalıdır. Dilimiz bizi birleştirip devamlılığımızı sağlayabilecek tek araçtır.


Dilimiz kimliğimizin de vazgeçilmez temelidir.


Zazaca´yı bütün dillere eşitlik istiyorum, herkes nasıl istiyorsa öyle konuşsun anlayışı ile de koruyamayız. Sorun bütün dillere eşitlik istemek soyutluğunda ele alınamaz. Elbette bütün dillere eşitlik istemeliyiz. Ama biz Zazayız. Bizim dilimiz öteki dillere göre tehlikede. Koruma altında değil. Kürtçe, Ermenice, Süryanice kendini kurtardı. Ya da kurtarabilir. Kürtçe ve Ermenice devlet dilleridir. Süryanice ibadet dilidir. Kilise varlığını korudukça Süryanice, konuşulan bir dil olarak kalacaktır.


Zazaca´nın durumu öyle değil. Eskiden dilimiz Dersim´de ibadet diliydi. Bu Zazaca için iyi bir temeldi. Şimdi öyle değil. Zazaca´yı koruyan bir devlet de yok. Zazaların neredeyse hepsi Zazaca´nın dışında başka bir dili de kullanıyor. Hatta Zazaca, Türkçe ve Kürtçe´nin karşısında ikinci konuma gelmiş dersek yanlış olmaz.


Soyut belirlemeler üzerine politika yapılıp, mücadele verilemez. Yapılırsa da istenilen sonuç elde edilemez. Zazalar ister Cami´ye, ister Cem Evi´ne gitsinler bu durumu unutmamaları gerekiyor.


Dilimizi korumak istiyorsak, dilimize yönelik "lehçe" iddialarını red etmeliyiz. Bunu bir hakaret, aşağılama, dilimizi hor görme, küçük düşürme olarak ele almalıyız. Bu konuda esneme olmaz.


Dilimiz kimliğimizdir, tezine garip itirazlar geliyor. İnternet´te okudum. Deniliyor ki, "Dersim´in Kürtçe konuşan köylüsü, Zazaca konuşan Dersimli'ye dilinden dolayı bir şey demiyor." Nispeten doğru bir tespit. İyiki demiyor. Aslında demiyordu. Dil ulusal hareketle birleştikçe, iktidara yöneldikçe sorun belirginleşiyor. Kürt köylüsü bir şey demiyor(du), ama Kürt siyasetçisi en azından son yüz yıldır dilimize yönelik "lehçe" iddiasını tekrarlıyor. Bunu sadece Diyarbakır ya da Muş kökenli Müslüman Kürt siyasetcisi yapmıyor, Dersim´li sosyalist Kemal Burkay da yapıyor.


Kürtler arasında Zazalar üzerine oluşmuş geniş bir ortaklık var. "Zaza´nın Kürt, Zazaca´nın da lehçe" olduğunu Kemal Burkay´da, Şerefettin Elçi´de, Hizbullah´dan ayrılan Menzil grubu da, Öcalan´da, Yasar Kaya´da savunuyor. Kürt köylüsü ve halkı Kürt ulusal hareketi ile birleştikçe aynı yörüngeye giriyor, aynı görüşün savunucularına dönüşüyor. Kürt Ulusal Hareketi Kürt ve Zaza halkı arasındaki yakınlaşmayı, dostluğu engelliyor. Halklar arasında yakınlık, dostluk isteniliyorsa, halkların diline, kültürüne karşı saygılı olmak gerekiyor. Bir halkın varlıgı, özgürlügü inkar edilerek ne dostluk kurulabilinir ve ne de karşılıklı destek aranabilir.


Kırmanc-Dımıli-Ma-Zaza


Halkımız kendini değişik bölgelerde farklı isimlerle adlandırıyor. İç Dersim´de Kırmanc, Güney´de Dımıli, Palu´da, Sivas´da, Kars´da Zaza, Varto´da Ma ya da Alevi olararak adlandırıyor. Ayrıca bazılarının iddia ettiğine göre Çewlig´de de kendine Kırd diyor. Bu isimlendirmeler hepsi de bizim isimlerimizdir. Bize aittir. Oluşumları, nedenleri araştırılıp tartışılabilinir. Neticede bu bizim gerçekliğimizdir.


Halkımızın kendini farklı adlandırması vesile edilerek bunun üzerinden halkımıza karşı politika yapmak isteyenler var. Zazalar'ın bağımsız ulusal kimliklerini inkar eden "Kürt Zazalar" Kırmanc ismini öne çıkarıyorlar. Neden Dımıli veya Zaza değil de Kırmanc? Çünkü, Kırmanc, Khurmanc´a yakın. Bunlar bir kere kafalarına koymuşlar. Ne olursa olsun, Zaza´yı Kürtleştirmek istiyorlar. Kırmanc´ı sevmeleri de burdan geliyor. Aslında Kırmanc´ı değil, Khurmanc´ı seviyorlar. Kırmanc bunlar için bir geçiş oluyor.


Bazıları da Zaza olmasında ne olursa olsun mantığıyla sadece Kırmanc´ı alıyorlar. Son dönem de Kırmanc´ı bir ayrıntıya indirgediler. Bunun yerine Dersim diyorlar. Dersim diye Kürtleri, Türkmenleri, Kırmancları hep beraber yeni bir millet yapıyorlar.


Bunlara göre de etnik köken, dil o kadar önemli değil. Önemli olan bir dine ait olmak. Farklı etnik kökenleri, ayrı dilleri olanları bir millet olarak görmek ne kadar doğrudur, diye bunlara soramazsınız. Neymiş, Aleviler yetmiş iki millete de bir gözle bakıyorlarmış.


İnsanın sorası geliyor. Siz hangi gözle bakıyorsunuz? Etnik kimlik veya dil önemli değildir demek, asimilasyon sürecindeki Alevi Zazaları Türk ya da Kürt kimliği içinde eritmektir. Türk'ün devleti var. Türkçe'nin, Türkler'in ulusal açıdan bir sorunları yok. Kürtler de giderek özgürleşiyorlar. Ulusal kurumlarını oluşturdular. Güney´de Kürt Devleti de kuruldu. Etnik kimlik, dil önemli değildir demek, Alevi Zazaları bitirme söylemidir.


Alevi olmak bir ulus olmak için yeterli ise, o zaman sadece Dersimli Aleviler değil, Tokatlı, Yozgatlı, Amasyalı, Balıkesirli ve öteki Alevileri de hep birlikte bir ulus olarak görmelisiniz. Sizin mantığınızla bulunduğumuz bölgede en fazla üç ulus var. Müslüman ulusu, Alevi ulusu, Hıristiyan ulusu.


Ama olgular böyle mi?


Aynı dine ait olmak insanları birbirine yaklaştırabilir. Toplumların yaşamını sadece din belirlemiyor. Etnik köken, dil, ekonomik çıkarlar gibi olgular da var. Hatta din ikinci plana düşmüştür, dersek yeridir. Ayrıca farklı etnik kökenlere sahip olan Müslümanlar da, Aleviler de dinsel kimliklerini, ulusal kimliklerinin yerine geçirmiyorlar. Bu Kürt Alevisi için de, Türk Alevisi için de geçerlidir. Türk ve Kürt müslümanlar da bu konumdalar.


Zazaların alevi ya da müslüman olsun kendi ulusal kimliklerine sahip çıkmaları gerekiyor. Farklı isimlendirmeler bir sorun olarak görülemez. Ayrıca bu isimlendirmeler birbirine karşı da çıkartılamaz. Önemli olan içerde ve dışarda halkımızın kendini tanıtabilmesidir. Zaza isminin öne geçmesi ve daha çok tanınması, bilinmesinden dolayıdır. Birlikte yaşadığımız halklar, bölgeye ilgi duyan araştırmacılar, uluslararası kamuoyu bizi Zaza olarak tanıyor. Bizim de kendimizi böyle adlandırmamız çok normaldır.


Buna rağmen isteyen, istediği ismi kullanabilir. İstiyorsa kendine sadece Kırmanc ya da Dımıli der. Öyle zannedildiği gibi Alevi Zazalar kendine her yerde Kırmanc demiyorlar. Varto´da Ma ya da Alevi, Kars´da Zaza, Sivas´da, Kayseri´de Zaza ya da Dımıli diyorlar. Kırmanc ismi sadece İç Dersim´e aittir. İç Dersim´de de Bamasuru, Kuresu, Dewres Cemalu aşiretleri kendini Kırmanc görmez. Kendi dışındakilere Kırmanc der.


Farklı isimlendirmeleri çok tartıştık. Bir dönem Kırmanc-Zaza isimlendirmesi üzerine geniş bir konsensus da oluştu. Kırmanc-Zaza tanımlaması da bazı karışıklıkları birlikte getirdi. Kırmanc-Zaza dediğimizde dışımızdaki kesimler bunu Kürt-Zaza ittifakı olarak anladılar. Bazıları da bunu Alevi Kürtlerle, Alevi Zazaların birliği olarak anladı.

 


Kendimizi rahatlıkla tanıtabilmek, aynı etnik kökene sahip, aynı dili konuşan toplumu ifade etmek için Zaza demek doğrudur. Farklı isimlendirmelere gelen garip itirazlardan birisi de Hakkı Çimen´e ait. Hakkı Çimen´e göre Kırmanc´ı Kürt seyyar satıcıları, hayvan tacirleri, Sait Kırmızıtoprak ve Nuri Dersimi İç Dersim´e getirmiş. H. Çimen´in zaman zaman böyle garip iddiaları oluyor. Bir kaç satıcının ve bazı politik şahsiyetlerin bir topluma isim taşıyabileceklerini söylemek akıl mantık işi değil. Defelarca söylendi, yazıldı. Hakkı Çimen'ín de olduğu toplantılarda dile getirildi. Kırmanc denildiğinde genellikle Zazaca konuşan aleviler anlaşılır. Bu terim her zaman aynı anlama da gelmeyebilir. Ama şurası kesin. Kırmanc´ın Kürtle hiç bir ilgisi yoktur. İç Dersim de Kürtlere Khurr, dillerine de Kırdaski denilir.


Kırmanc, Dımıli, Zaza adlandırmalarının anlamları, ortaya çıkmaları, zaman içinde değişime uğramaları araştırılmak isteniliyorsa soruna ciddi olarak yaklaşmak gerekiyor. Tarihsel gelişme etnik ve dini boyutuyla araştırılmalı, birlikte yaşadığımız halkların gelişmesi de incelenmelidir. Bizi bu kelimelerin sözlük anlamları, nasıl ortaya çıktıkları fazla ilgilendirmiyor. Konuyu uzmanlarına bırakmak gerekiyor. Bilgi ve belge olmadan kuru iddialar ortaya atmak yanlıştır.


Dersim


Dersim´i Tunceli yapmak isteyen TC. amacına ulaşmak üzere. TC. Tunceli Kanunuyla iki şeyi gerçekleştirmek istemişti. İlki Dersim´i ele geçirmek, ikincisi Türkleştirmekti. Ele geçirmeyi soykırımla gerçekleştirdi. Türkleştirmeyi ise sürgün, okul ve kışla eliyle gündeme koydu. Dersim´in kadim dilini zaten yasaklamıştı. Her köye bir okul açtı. İç Dersim´i askeri kışlaya çevirdi. Dersim´in etnik kimliğinin değiştirilebilmesi için Dersim´in dininin de değiştirilmesi gerekiyordu. Aleviliği de yasakladı. 1925 Şıx Sait Direnişi vesilesi ile çıkartılan Tekke ve Zaviyeler kanunu ile Alevilik yasaklanmıştı. 1937-38 Direnişi ve Soykırımının üzerinde 70 yıl geçti. Bugünü anlayabilmek için 38 öncesi ve sonrasınını karşılaştırmak gerekiyor. Buna ben eski ve yeni Dersim´in karşılaştırması diyorum.


Kısaca eski Dersim nasıldı?


Dersim (iç Dersim) fiili olarak özerkti. Devletin etkisi kasaba merkezleri ile sınırlıydı. Buralarda da pratikte karşılıklı bir anlaşma vardı. Devletin hükmü karakolların kapısının dışında bitiyordu.


Dersim kendi içinde aşiretlere bölünmüştü. En büyük sosyal-askeri örgütlenme aşiretti. İç ve dış politika genellikle aşiretlerin çıkarlarına göre şekilleniyordu. Dersim hukukunu Cemaatlerde Pir-Rayver ve aşiret liderleri belirliyordu.


Dersim´in iletişim ve ibadet dili Zazaca´ydı. Dersim´de yaşayan Alevi Kürtler, hatta Müslüman Türkler de Zazaca´yı en azından görüşmelerde, ticarette kullanıyorlardı. Dersim´in dili çevreye de yayılıyordu. Nitekim Fevzi Çakmak 1930´daki bir raporunda önlem alınmazsa Dersim´in dilinin (O, dili Kürtçe olarak adlandırıyor) Erzincan´da da birinci dil olacağını söylüyordu.


Bugünkü Dersim nasıl?


Dersim´in her noktası işgal altında. Devletin işgalinin yanısıra öteki askeri güçler de Dersim´de belli bir kontrol kurmuşlar. Biliniyor, ama yine de adıyla belirtelim. PKK ve Türk Solu´nun da askeri güçleri var.


Aşiretlerin eski örgütlenmesi ve gücü kalmamıştır. Bir aşirete ait olmak fazla bir şey ifade etmemektedir. Aşirete ait kollektif kimliğin yerine, büyük oranda kişisel tercihler öne geçmiştir. Aşiretin dağılmasının ardından yeni kollektif bir kimlik oluşmamıştır. Bugünkü problemlerin, yabancılaşmanın kökeninde başka şeylerin yanında bu etmen belirleyicidir.


Dersim´in hukukunu devlet, Kürt Hareketi ve Türk Solu etki ve güçleri oranında belirliyor. Dersim´de Karakol-Kürtkol-Solkol yönetimi var.


Dersimín iletişim dili hemen hemen Türkçe olmuş. İbadet dili olarak Zazaca kullanılmıyor. Son yıllarda Zazaca dualar, dinsel söylenceler yazılı hale getirildi. Aleviliğin Dersim rengi biraz açığa çıktı. Burada özellikle Munzur Comert´in çabalarını övgüyle anmam gerekiyor. Zaman zaman Zazaca Cemler düzenleniyor. Ancak bunlar çok sınırlıdır. Tunceli Kanununu yazanların yolundan gidenler bunu engellemek istiyorlar.


Dersim hemen hemen boşaltılmıştır. Dersim köyleri yeniden yakılıp yıkıldı. Dersimliler bir kez daha sürgüne mecbur edildiler. Savaş, her türlü terör ekonomik hayatı felce uğratmış, İç Dersim, toplama kampını andırır bir hale gelmiştir.


Dersim´in sorunları, çözüm yolları tartışılırken bu tabloyu göz önüne getirmeliyiz.


Soyut bir Dersim tartışmasının anlamı yoktur. Tarihi Dersim´i eski haliyle yaşamamız mümkün görünmüyor. Tarihsel hafızayı canlı tutarak geleceği bugünden kurmanın yollarını aramalıyız. Bununla ilintili olarak Avrupa´da kurulan Dersim Cemaatlerini önemsemeliyiz. Cemaatler dilimizi, kültürümüzü yaşatmanın, örgütlemenin merkezleri haline gelmelidir. İç Dersimliler üzerinde etkisi zayıflayan Türk Solu´nun ve Kürt milliyetçilerinin Cemaatler üzerinden güç toplama ve gündem değiştirme çabalarına karşı çıkmalıyız.


Şıx Sait Direnişi ve Dersim


Şıx Sait Direnişi 1925´de gerçekleşti. Direniş üzerine her kanattan islamcılar, Kürt milliyetçileri, bazı yabancı araştırmacılar yazıp konuşuyorlar. Fakat direniş´in ana gücünü oluşturan Zazalar konu üzerinde yoğunlaşmıyorlar. Tarihimizi dışımızdakilerden öğreniyoruz dersem, yanlış olmaz.


Direnişe ait hafıza kaybolmadan yerinden orijinal derlemeler yapılmalıdır.


Dersim ve Şıx Sait ilişkisi nasıldı?


Dersim Direniş´de ne yaptı?
Önce şunu belirtmeliyiz. Bütün resmi belgelerde Dersim´den çok korkulduğu yazılı. Türk Devleti Direniş´e Dersim´in de katılma ihtimalini göz önünde bulunduruyor. Askeri önlemlerinin yanında, siyasi yöntemleri de devreye sokuyor. Dersimlilerin alevi, Direniş güçlerinin müslüman olmasını kendi lehine kullanmak istiyor. Malatyalı Doğan Dede´yi görevli olarak Dersim´e gönderiyor. Bütün propagandalarına rağmen Dersim Direnişe karşı harekete geçmiyor. Mazgirt- Palu sınırında küçük çaplı çatışmalar yaşanıyorsa da, bunun ne askeri ve ne de siyasi olarak fazla bir önemi görülmüyor. Ki çatışmaya taraf olan esas olarak Şadili Necip Ağadır. Dersimliliği tartışmalıdır. Sınırda yaşamaktadır. Dersim´in değil, dışarının etkisi altındadır.


Devletin Direnişe karşı aldığı önlemler Dersim´i de kapsıyor. Direniş bölegesinde ilk iş olarak sıkıyönetim ilan ediliyor. Dersim de sıkıyönetim bölgesine dahil ediliyor.


Direnişin dini motifi vesile edilerek Tekke ve Zaviyeler yasaklanıyor. Dersim Aleviliği de bu yasağın içine alınıyor.


Devlet, Palu-Piran´a saldırırken aslında Dersim´e saldırıyordu. Ankara´nın gözünde Dersim´le Piran arasında bir fark yoktu. Devletin Dersim- Palu´ya nasıl baktığını anlamak için TC. Hükümetlerinde Bakanlık da yapmış birisinin bakış açısını aktarmak yeterlidir.


"Şeyh Said´in Dersim dağlarında yükselttiği mistik sada aslında Cumhuriyet´in canına kastetmiş bir eşkiya narasından farklı değildi. Bu ses, önce hilafeti geri istiyor; sonra, eteğine kapanacağı saltanatın lütfunu özlüyordu. İsmet Paşa, Dersim´i kana boyamıştı. Mor Dersim´in kanı uzun süre koyu aktı." (Yılmaz Karakoyunlu, Üç Aliler Divanı, sf.209, Simavi Yayınları).

Şıx Sait Dersim´in de Direnişe katılmasını istiyor. Bu konuda en azından Varto aşiretlerine yapılan çağrılar var. Varto´nun durumu değişik. Varto´da Şıx Sait´in öncü kolu Cibranlılar. Cibranlılarla Varto´nun Alevi Zazaları arasında geçmişten gelen çatışmalar var. Cibranlılar Hamidiye Alaylarına dahildiler. Bölgede Osmanlı´nın idari ve askeri temsilcisiydiler. Varto´daki Alevi Zazaların Şıx Sait´i desteklememelerinin en önemli sebebi budur.


İç Dersim Direniş karşısında sessiz kalmıştır. Bunun ana nedeni Direniş´in taleplerinden birisinin de Şeriat olmasıdır. Yine de Qocan (Semku, Resku, Qocu) direnişe destek için 22 Şubat 1925´de Çemişgezeg´e saldırmıştır. Hesen Xeyri de Elazığ´da Direniş önderleri ile görüşmelerde bulunmuş ve bunu Xozat Aşiretlerine bildirmiştir. Hesen Xeyri Direnişi destekleme taraftarıydı. Nitekim İstiklal Mahkemesi onu da Elazığ´da idam etti.


Dersim Direnişe katılmamıştır. Ama Direnişe karşı da çıkmamıştır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, Direnişin islami rengidir. Dersim Alevidir. Şeriat Aleviliği dışlamaktadır. Şıx Sait´in kendisi Alevi karşıtı değildir. Zaten Dersim Aleviliğiyle de ittifak yapmak istemiştir. Yine de Şeriat istemi Dersimliler için kabul edilmesi mümkün olmayan bir istemdir.


İkincisi, Direnişe Cibranlıların da ortak olmasıdır. Cibran Hamidiyesi ile sadece Varto´da değil, İç Dersim´de de çatışmalar yaşanmıştır. Cibranlı Xalit Beg Osmanlı adına Dersim´e de saldırmıştır.


Zaza Sorunu


Zaza sorunu ulusal sorundur. Zazalar ulusal özgürlüğe kavuşmadan bu sorun çözülemez. Ulusal özgürlüğün biçimi her zaman ve her yerde bir değildir. Otonomi, Federasyon, Bağımsızlık ulusal sorunda denenmiş siyasal çözümlerdir. Bu çözümlerden hiç birisi de mutlak, değişmez biçim olarak görülemez. Döneme ve koşullara göre ulusların istemleri de değişebilir.


Bizim koşullarımızda doğru olan Federasyondur. Kürtler, Zazalar, Türkler federatif bir yönetim altında birlikte yaşayabilirler. Öteki halkların ulusal-kültürel özgürlükleri de bu federasyonda gerçekleşebilir. Halkların birliğinde üst kimlik, alt kimlik olmaz. Üst ve alt varsa, orada eşitsizlik vardır. Bu yeni sorunları da beraberinde getirir.


Türkiye´nin demokratlaşması da sorunu çözmez. Ama çözümün önünü açabilir. Çözümü kolaylaştırabilir. Demokrasi ulusal sorunlarda tam çözüm olamıyor. İngiltere ve Fransa´da sağlam demokratik rejimler var. Yine de ulusal eşitsizlikler demokraside de varlığını korudu. İspanya´yı da buna örnek gösterebiliriz. Aynı şekilde İsrail de demokratik bir ülke, ama Filistin´i işgal etmiştir.


Zazaların sorunu sadece dil ve kültürel haklarla da çözülemez. Ki bu hakları da gerçek demokrasilerde olduğu gibi uygulamak istemiyorlar. Ulusal sorun, toprak sorunudur. Ulusların kendi kendilerini yönetmeleri sorunudur.


Zaza sorunu da Zazaların ulusal-demokratik iktidarı kurulmadan çözülemez.

Zazalar sorunun etrafında dönüp-dolaşıp yarım yamalak cevaplarla oyalanmayı bırakmalıdırlar. Çözüm için ondan-bundan icazet almak gerekmiyor.

Özgürlüğe bizim ihtiyacımız var.

Onun için mücadele etmeliyiz.

http://www.dersimsite.org/yursever.html

 

 

 

 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden