Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  Zazalar ve Zazaca
 


 


Zazalar ve Zazaca




Zazalar’ın yaşadığı coğrafya


Zazalar, nüfusu tahminen 4-6 milyon olan bir halk olarak Doğu-Anadolu’nun Fırat ve Dicle su havzasında yaşarlar. Sükun ettikleri yer enlem 37,8°- 42° ve boylam 37,8°- 40° arası arasında yer alan bölgede, il olarak Doğu-Sivas’tan Varto’ya, Gümüşhane’den Siverek’e kadar uzanır. Ağırlıklı olarak Tunceli, Bingöl, Erzincan, Elazığ, Kuzey-Diyarbakır illerinde yaşarken, Kangal, Zara, Ulaş ve İmranlı (Sivas), Kelkit, Şiran ve Gümüşhane, Hınıs, Çat, Aşkale (Erzurum), Gerger (Adıyaman), Pötürge ve Arapkir (Malatya), Mutki (Bitlis), Sason (Batman), Sarız (Kayseri), Aksaray ilçelerinde de meskendirler. Bunun dışında İstanbul, Ankara, Bursa, Eskişehir ve birçok ilçeye göçetmiş Zaza mevcuttur. Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Fransa, İsveç, Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde bulunan Zaza sayısı tahminen 300.000’dir. Çoğu Almanya’ya iş veya son yıllarda iltica etmek için yerleşmiştir. Cambul (Kazakistan) ve Batum (Gürcistan) bölgelerinde de 1944’te sürgün edilen Zazalar’ın yaşandığı söylenmektedir. Zazalar’ın nüfusu hakkında kesin bir bilgi mevcut değil, fakat tahminlere göre 3 milyon, bazı tahminlere göre ise 4 ile 6 milyon arasıdır.


Dil ve etniklik

Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesinin İrani diller gurubun Kuzey-Batı koluna dahildir. Beluçi, Gorani ve Sengseri dilleriyle Kuzey-Batı kolunun Hyrkani (Gurgan) alt gurubunu teşkil etmektedir. Zazaca’nın diğer akraba olduğu diller arasında Talişi, Mazenderani, Semnani, Gileki, Tati, Herzendi, Kürtçe, Farsça sayılabilir. Gramer ve kimi önemli sözcükler açısından Zazaca’ya yakın olan diller Kuzey-İran’da, Hazar Denizi kıyısında konuşulan dillerdir. Onun dışında Anadolu’da konuşulan Kurmanci-Kürtçesiyle yüzyıllarca ortak coğrafya paylaştığından dolayı bir dil yaklaşımı olmuştur.

Zazaca üzerine Türkiye’de, özellikle siyasette bir Kürt lehçesi olarak bilinen bir statüko mevcut. İrani dillerin dilbilim dalı olan İranoloji’ye göre ise Zazaca bir Kürt lehçesi veya dili değil, başlıbaşına bir dildir. Kürtler’in siyasi ve sayısal olarak Zazalar’a göre daha üstün olması, Zazalar’ın ve Zazaca’nın varlığı konusunda epey bir dezavantaj oluşturmuştur. Zazaca hakkında siyasette ve halk arasında, özellikle Batı-Anadolu’da yaygın olan “Kürt lehçesi” diye bir tanımlama vardır. Fakat özellikle son yıllarda yavaş yavaş açığa çıkan araştırmaların ve dergilerin sayesinde bu görüş değişmektedir.

Türkiye’de Türkçe’nin dışındaki yerli dillere uygulanan baskıdan ve inkardan dolayı Zazaca hakkında herhangi bir bilimsel kaynak bulmak pek güç. Ondan ötürü Zazaca Türkiye dışında, özellikle Almanya’da araştırılabilip, bilimsel olarak İrani diller arasındaki yeri saptanmıştır.
 

Zazaca’yı ilk olarak başlıbaşına bir dil olduğunu, yaptığı derleme, araştırma ve incelemeleriyle kanıtlayan ilk dilbilimci Oskar Mann’dır. Oskar Mann’ın 1903’ten 1907’ye kadar yaptığı araştırmalarını ilerletip kitap haline getiren Karl Hadank, “Die Mundarten der Zâzâ” adlı bilimsel eseri 1932 yılında kitaplaştırmıştır. Böylece İranoloji dilbilimde Zaza dili bugüne kadar dilbilimcilerin hemfikirliliğiyle başlıbaşına olarak tanınma durumunu korumakta. Oskar Mann’dan önce Peter Lerch (1856), Friedrich Müller (1864), Albert van Le Coq (1901) gibi araştırmacı ve dilbilimcilerin eserlerinde de Zazaca hakkında folklorik yazın derleyip kısmen analiz de etmişlerdir.

 W.B. Henning (1954) , D.N. MacKenzie (1961-95), T. L. Todd (1985; A Grammar of Dimili [also known as Zaza], Michigan 1985, 277 s.), G.S. Asatrian / F. Vahman (1987-95), Joyce Blau (1989), P. Lecoq (1989), C. M. Jacobson (1993-97; Rastnustena Zonê Ma / Handbuch für die Rechtschreibung der Zaza-Sprache, Verlag für Kultur und Wissenschaft, Bonn 1993 / İstanbul 2001, Tij Yayınları; Zazaca Okuma Yazma El Kitabı, Bonn 1997 / İstanbul, Tij Yayınları), J. Gippert (1993-96), M. Sandonato (1994), Ludwig Paul (1994-98; Zazaki: Grammatik und Versuch einer Dialektologie, Dr. Ludwig Reichert Verlag, Wiesbaden 1998, 366 s.), Zılfi Selcan (1987-98; Grammatik der Zaza-Sprache, Nord-Dialekt (Dersim), Wissenschaft und Technik Verlag, Berlin 1998) gibi dilbilimcilerin analiz ve araştırmaları günümüze dek sürmekte. 

Devleti oluşturan temel taşlarından birinin 1914-15 Ermeni-Süryani-Yezidi-Rum soykırımı ve 1937-38 Dersim soykırımı olan Türkiye Cumhuriyeti'inde cebren de uygulanan tevhidi tedrisat kanunundan dolayı egitim dili sadece Türkçe’den ibaret sayılmış, bu yüzden Zazaca ve diger anadolu dilleri kendilerini bir eğitim ortamında geliştirebilmek ve eğitim dili olabilme imkanı bulamamıştır. Eğitim dilinin sadece Türkçe’den ibaret olması medeniyetler beşiği olan Anadolu’nun çok dilli ve kültürlü yapısına büyük zarar vermiştir. Bundan dolayı Zazaca ve diğer etnik diller varlıklarını sürdürme noktasında unutulma ve ölü bir dil olma sınırına gelmiştir. Son yıllarda özellikle Avrupa’da Zazaca edebiyatı ve yazı dili çalışmaları ve çabaları Zazalar arasında olumlu bir yankı oluşturmuştur.
Zazaca, Kuzey-Batı İrani dilleri arasında Prof. Dr. J. Gippert ve P. Lecoq’un şemasına göre (bkz. İrani Diller) şöyle sınıflandırılmakta:
 
 KUZEY-BATI IRANÎ:

Hyrkani (Gurgan/Cürcan) Gurubu: Beluçi, Sengiseri, Gurani, Zazaca
Karmani Grurbu: Kürtce, Sivendi
Medo-Hazar (Caspic) Gurubu: Gileki, Mazederani, Sorxeyi, Taleshi, Âseri

GÜNEY-BATI IRANÎ:
Farsca, Tacikçe, Tati

Tarihsel olarak son yapılan araştırmalara göre Zazaca, bir Ortaçağ-İrani dili olan Partça’ya yakınlık arzetmekte. Günümüz Kuzey-İran’da, Hazar Denizi kıyısında konuşulan diller de Zazaca’ya ilginç yakınlık göstermekte.

Din

Zazalar’ın hemen yarısı Alevi, yarısı da Sünni Müslüman kesimden oluşmaktadır. Sünni kesimde ayrıca Şafii ve Hanefi Zazalar mevcut. Dersim aşiretlerinden oluşan Alevi Zazalar, Koçgiri (Zara, Kangal, Ulaş, Divriği)’den Varto-Hınıs, kısmen Bingöl yöresinde, ayrıca Kayseri’nin Sarız ilçesinde mesken iken, Sünni Zazalar da Elazığ, Bingöl, Diyarbakır, Siverek, Adıyaman, Aksaray, Mudki, Sason bölgelerinde yaşamaktalar. Özellikle Alevi-Sünni ve de Şafii-Hanefi farklılığı Zazalar’da dildeki şive ve kültürde, yaşam tarzında belirmiştir.

http://www.zazaki.de/


 

------------------------------------------------------------
 

"Zazaca İçin Demokratik Haklar İstiyoruz" İmza Kampanyası




http://www.solhan.net/imza

 

T.C. Başbakanlık, Halkla ilişkiler Daire Başkanlığı
Merkez Bina, B/19
06640 Kızılay/Ankara
 
TC. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığına
TC. Kültür Bakanlığına


Konu: Demokratik Hak olarak Anadil ve Zazaca’nın Geleceği 

Zazaca Hint-Avrupa dil ailesine mensup Anadolu’nun yaşayan en eski dillerinden biridir. İstatistiki bilgiler olmamakla beraber Zazaca’nın bugün başta Bingöl, Tunceli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Muş, Bitlis, Siirt, Ardahan, Adıyaman, Malatya, Kayseri, Sivas, Aksaray il ve ilçelerinde ve Cumhuriyet döneminde başta metropoller olmak üzere değişik bölgesine göç edenler olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan yaklaşık 5 - 6 milyonluk bir kitle tarafından konuşulduğu tahmin edilmektedir.


Zazaca birçok dilbilimcinin tespit ettiği gibi çok ciddi olarak yok olma tehdidi altındadır. UNESCO’nun 21 Şubat 2009 Dünya Anadili günü öncesinde yayımladığı "Tehlike Altındaki Diller Atlası"na göre, Türkiye'de 15 dil tehlike altındadır. 30'dan fazla dilbilimcinin çalışmalarıyla ortaya çıkan atlasa göre Zazaca »Kesinlikle tehlikede olanlar diller« grubunda değerlendirilmektedir. 

Kadim dillerden olan Zazaca, Anadolu’nun tüm diğer yerel dilleri gibi, dünya kültür mirasının bir parçasıdır. Zazacanın ve aynı durumda olan Anadolu’nun diğer dillerinin yok oluşunu izlemek, bu konuda önlem almamak dünya kültürel mirasımıza sahip çıkmamak demektir ve bu “çağdaş muasır medeniyete ulaşmayı” ilke edinmiş bir devletin ve onu bireylerinin dünya görüşleri ile çelişmektedir.

Bizler anadilimiz Zazaca’nın yok olmasını istemiyoruz. Bu nedenle Zazaca’nın varlığını sürdürebilmesi ve yok olma tehlikesinden kurtarılabilmesi için herhangi bir dilin ihtiyaç duyduğu azamı »yaşam ortamı« nın oluşturulması gerekir.  Bunun için aşağıda kısaca değinilen şartların sağlanması gerektiğini düşünüyoruz ve devletin yetkili organlarının bunları dikkate alıp gerekli düzenlemeleri yapmasını talep ediyoruz.

1- Demokratik Hak Olarak Anadil
 
En temel insan haklarından biri olan  anadili kullanmak ve geliştirmek anayasal koruma altına almak ülke demokrasisinin göstergesi olacaktır. Zazaca ve Anadolu’da konuşulan diğer diller de anadil tanımına ve statüsüne alınıp evrensel normlara uygun hale kavuşturulmalıdır.
 

Yok olmakta olan dilleri koruma altına alacak eğitim programları geliştirilmelidir. İki dilli eğitimin mümkün olduğu alanlarda müfredatta iki dilde eğitime yer verilebilmeli, yerel dillerin yok olmaya yüz tuttuğu  yerlerde ise en azından anadil dersi konulabilmelidir.
 
2- Okuma-Yazma  kampanyası

Türkçe’de zaman zaman uygulanan okuma yazma kampanyası, Anadolu’nun tüm yerel dillerinde de uygulanmalı, bu konudaki yasal engeller kaldırılarak bu kampanyalar bütün yerel dillerin yanısıra Zazaca’nın yoğun olarak konuşulduğu bölgelerde Zazaca okuma yazma etkinliklerinin düzenlenmesi ve bu tip çalışmaların desteklenmesi gerekir.
 
Halk Eğitim Merkezleri, yetişkinlere yönelik yürütülecek bir okuma yazma kampanyası için  uygun  bir eğitim kurumudur. Bu anlamda başta Halk Eğitim Merkezleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarında yapılacak okuma yazma kurslarına yönelik düzenlemeler yeniden ele alınmalı ve bu konudaki yasal düzenlemelerdeki eksiklikler giderilmelidir.
 
3- Bilimsel Araştırmalar

Türkiye’nin kendi coğrafyasındaki kültürel varlıkları üzerinde yapılan bilimsel çalışmaların seviyesi, sahip olduğu ekonomik güç ile orantısızdır ve uluslararası bilimsel sıralamada çok gerilerdedir. Özellikle sosyal bilimler alanında Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgesi Türkiye’nin en az araştırılan bölgesidir. Herkesin malumu olduğu gibi bilimsel doğruların üretilmediği yerde hurafeler hâkim olur.

Genelde Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin tarihi, etnografyası, özelde Zazaların tarihi, etnografyası ve Zazaca, Türkiye’deki üniversitelerde çağdaş dilbilimsel yöntemlerle araştırılması, bunların uluslararası bilim çevrelerinin saygınlığını kazanmış bilimsel araştırma merkezlerine kavuşturulması, bunun için gerekli düzenlemelerin ve özendirici tedbirlerin alınması gerekir.

Genellikle Zazaca dahil yerel dillerle ilgili çalışma ve araştırmalarda bilimsel kurumlar, üniversiteler, eğitim kurumları ve uzmanlık kuruluşlarının etkin olarak faaliyette bulunacağı yasal zemin ve düzenlemeler mevcut bulunmadığı için bu çalışma ve araştırmalar amatörce yapılmaktadır. Bu konuda da bir takım gelişmelerin olması, özellikle yöremizde, Bingöl Üniversitesi’nde, Dicle Üniversitesi’nde, Tunceli Üniversitesi’nde ve Ankara Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi’nde Zaza Dillinin araştırılabileceği bir enstitü, en azından bir üniversitede Zaza Dili ve Edebiyatı bölümü ve diğer tür kurumsallaşmaların gerçekleştirilmesi gereklidir.
 
4- Zazaca Yer Adlarının Geri İadesi
Kökenleri binlerce yıl öncesine dayanan birçok kültürün bir arada yaşadığı Anadolu’da, Cumhuriyet’e kadar bu çeşitliliğin bir göstergesi olarak yer adları da farklı dillerde bulunmaktaydı. Cumhuriyet’ten sonra Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi Doğu Zaza yaşam coğrafyasında da binlerce yıllık Zazaca yer adları değiştirilerek bir takım Türkçe isimler verilmiştir. Zazaca, yoğunluklu olarak Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde hâlâ konuşulan bir dildir ve doğal olarak halk arasında eski tarihi yer adları günlük yaşamda kullanılmaktadır. Bir halkın hafızasından tarihine, atalarına tanıklıklarının göstergesi olan bu isimlerin silinmek istenmesi büyük bir haksızlıktır. Bu haksızlığın bir an önce düzeltilip eski Zazaca yer adlarının resmi olarak iade edilmesini istiyoruz.

5- Basın Yayın ve İfade Özgürlüğü

Bir ülkede demokrasi ve çağdaşlığın en önemli göstergelerinden biri de ifade özgürlüğü ve dolayısıyla basın yayın özgürlüğüdür. Bu anlamda Zazaca ve diğer yerel dillerde basın yayın özgürlüğünün yasal güvence altına alınması ülke demokrasisinin gelişmişliğinin de bir göstergesi olacaktır. Ülkemizde basın yayın özgürlüğü, kaybolmakta olan dillerin ve kültürlerin  yok oluşunu kısmen yavaşlatarak insanlığın kültürel zenginliğinin korunabilmesine bir ölçüde katkı sağlayabilecektir.

6-TRT Bünyesinde Zazaca’ya Müstakil Bir Kanal Ayrılması

TRT bünyesinde müstakil bir kanalın Zazaca’ya ayrılması gerekmektedir. Zazaların Türkiye’nin 3. büyük entnik grubu olduğu dikkate alındığında, hâlihazırda TRT 6’da günlük 10 dakikalık bir yayının adaletsiz bir uygulama olduğu ve Zazaca’ya bir katkı sunmadığı bir gerçektir. Tam gün yayın yapacak bir kanalın açılması gerekmektedir.

7- Hizmet Dili Zazaca Olmalı

Bakanlık ve Bağlı Kuruluşlar; “Toplumsal anlamda bilinçlendirme, bilgilendirme, iletişim kurma, diyalog oluşturma” görevleri de bulunan kurum ve kuruluşlar Zazaların yoğunluklu olarak yaşadıkları bölgelerde “hizmet dili” yaklaşımıyla Zazaca hizmet vermelidir.

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması, kurumsal çalışmaların halka duyurusunun yerel yoğunluklu dilde yapılması dilinin yaşaması için hayatî önemi haizdir.

7. 1. Valilik / Kaymakamlık

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması kriterine binaen Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı şehirlere Zazaca bilen Vali, Zazaların yoğun olarak yaşadığı ilçelere de Zazaca bilen Kaymakam atanmalıdır.

7. 2. Belediye

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması gerekliliğine binaen Belediye hizmetlerinin yerel dil ile de halka duyurulması, her belediyenin mutlaka en az 2 dilde site hazırlaması. Broşür ve afiş çalışmalarını Zazaca yapması sağlanmalıdır.

7. 3. Sağlık Sektörü

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması açısından öncelikli olarak Zazaca bilen doktor, hemşire, ebe vb. sağlık personelinin istihdam edilmesi gerekir.

7. 4. Eğitim Sektörü

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması kriterinden hareketle özellikle ana sınıfı ve birinci sınıflarda ve bilhassa kırsal kesimde mutlaka Zazaca bilen öğretmenlerin görevlendirilmesi gerekir.

7. 5. Dini Hizmetler / Diyanet İşleri Başkanlığı

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması kriterine binaen dini hizmetlerin Zazaca olarak halka sunulması sağlanmalıdır. Ataması yapılacak görevlilerin Zazaca bilme gerekliliği kriter olarak aranmalıdır, hutbeler ve vaazlar Zazaca olarak halka sunulmalıdır.
 

 
7- Hizmet Dili Zazaca Olmalı

Zazaların yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde hizmet dilinin Zazaca olması kriterine binaen, mezkur bölgelerde Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları aracılığıyla Zazaca oyun sergilemelidir.

İmzalayanlar:
Miraz Dergisi                     (Zazaca Edebiyat ve Felsefe Dergisi, Malatya / Türkiye)           
Enstitüyê Zazaki                 (Zaza Dil Enstitüsü, Frankfurt)          
Bonê Kulturê Ma                (Zaza Kültürevi Mannheim / Almanya)
Zaza Dil Kurumu                (Almanya)
Fahri Pamukçu                   (Eğitimci / Yazar)
İsmail Söylemez                 (Dilbilimci, Çevirmen, Editör, Malatya/Türkiye ) 
Ayetullah Karabeyeser         (İletişimci)
Hıdır Eren                         (Eğitimci/İstanbul / Türkiye)
Faruk Eren                        (Eğitimci / İstanbul / Türkiye)
Fatih Çiçek                        (Ankara / Türkiye)
Sinan Yıldız                        (Elektrik – Elektronik Mühendisi)
Fahrettin Özdemir              (Yönetmen)
Adem Bukan                     (İşadamı)
İbrahim Bukan                   (İşadamı)
Ömer Çiçek                       (Sanayici)
Arzu Karadağ                    (Şair)
Mesut Keskin                    ((Dilbilimci (Hint-Avrupa Dilleri), Frankfurt / Almanya)
Mahmut Buyankara            (Sosyolog-YİSTOD Başkanı)
Selahattin Tahta                (İranolog ve Türkolog, İstanbul)
Nasır SÜT                         (Kültür Uzmanı)

Grup sözcüsü:
İsmail Söylemez
Filolog
Miraz Dergisi Editörü
 
Iletisim:
Malatya / Türkiye
Tel: 0422 323 36 65




 


Konu ile ilgili basında çıkan haberler:
 

http://www.haberciniz.biz/haber/zazaca-icin-demokratik-haklar-istiyoruz-kampanyasi-646708.html

http://www.facebook.com/event.php?eid=113822383744&index=1

http://www.haberciniz.biz/haber/zazaca-icin-demokratik-haklar-istiyoruz-kampanyasi-646708.html

http://www.bingolonline.com/zazaca_kampanya/index.php 

http://www.tunceliemek.com.tr/haberdetay.asp?bolum=1938&uyeid=0 
 

http://www.bingoltv.com/haberler-goster-1634-zazaca_icin_demokratik_haklar_istiyoruz_imza_kampanyasi.html

 http://aksam.com.tr/2009/10/06/haber/siyaset/3413/zazalar_da__acilim__istedi.html 
 


 





Zazalardan TRT'ye kanal talebi
 


Kürtçe yayın yapan TRT-6'nın açılmasının ardından Zazalardan da aynı yönde talep geldi.



 
Cumartesi 07.02.2009 - 19:02

 


Haber Merkezi / TİMETURK

Almanya'da bulunan Zaza Dil Enstitüsü'nün yönetim kurulu üyesi Mesut Keskin, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'e bir mektup gönderdi. Keskin, Kürtçe dilinde yayın yapan TRT-6 kanalını örnek göstererek, ''Zaza'' dilinde de televizyon yayını yapılmasını talep etti.

Hükümetin bu girişimi'nin vatandaşların kültürel ihtiyaçlarını karşılayacağından ve Türkiye'deki sosyal barışı güçlendireceğinden sevindirici olduğu belirtilen mektupta 'Ancak TRT?nin, Zazaca?ya ayrı bir yayın kanalı açmaması, bizi hayal kırıklığına uğratmış bulunuyor' denildi.

Keskin mektubunda şu ifadelere yer verdi:
Zazaca da, Türkiye?de en çok konuşulan yerel dillerden biridir. Elimizde resmi istatiskler olmamasına karşın, ülkemizde 5 Milyon vatandaşımızın Zazaca konuştuğu tahmin edilmektedir.

Şu anda TRT6?da Kürtçe (Kurmanci) yayın yapılmaktadır. Zazaca konuşan nüfüs, Kurmanci?yi anlamamaktadır. Devletimiz ve hükümetimiz, TRT6?nin Kurmanci yayınlarıyla Zazaca konuşmakta olan halkımıza ulaşamayacaktır. Diğer yandan Zazaca konuşan önemli kesim, Türkçe bilmediğinden Türkçe yayınları da anlamamaktadır.

TRT6, anasayfasında Zazaca Dilini, Kürtçe?nin bir lehçesi olarak göstermektedir. Bu tezin tarihsel ve bilimsel dayanağı yoktur. Dilbilimsel çalışmalar, Zazaca?nın başlıbaşına bir dil olduğunu ortaya koymuştur.

Biz, yerel dillerdeki yayınların, politik olmaktan çok kültürel ağırlıklı olmasının ülkemizdeki barış ortamı için daha hayırlı olacağını düşünüyoruz.

Anadili Zazaca olan bizlerin de kendi anadilimizde, dünyada olup bitenlerden, özellike sağlık, aile, çocuk, eğitim ve diğer bir çok konuda TRT?nin imkanlarıyla bilgi edinme hakkımız vardır.

Almanya?nın Frankfurt/Main şehrinde bulunan ve dernek kütüğünde tescil edilmiş enstitümüzde Zazaca üzerine çalışma yapan üyelerimizin dışında bu dil üzerine araştıma yapmış, Hint-Avrupa ve İrani dilleriyle ilgili çalışmalarda tanınmış dilbilimciler de yer almaktadır.

Zaza Dil Enstitüsü olarak, Zazaca?yı, Türkiye?nin dil zenginliği içinde başlıbaşına bir dil olarak ele almanızı, milyonlarca insanın konuştuğu bu dile kurumunuz bünyesinde, örneğin TRT7 ya da TRT8 gibi yeni bir kanaldan yayın hakkı tanımanızı arzediyoruz.


http://www.timeturk.com/zazalardan-trtye-kanal-talebi-50982-haberi.html

 
 

 




KÜRTÇE TV
            

                                  
 

Sait Çiya - 02.01.2009

 

İçimden nerden nereye demek geliyor.

Kart-kurt teorilerinden, Kürttürkleri tekerlemelerinden bugüne geldik.

Devlet Kürtçe televizyon yayını yapıyor.

Sol geleneğin belirgin özelliklerinden birisi karşıtlarının olumlu yanlarını görmemesidir. Hep eleştirmesidir. Açık ki bu doğru bir yöntem değil. Yaşamı sadece siyah-beyaz ikileminden ibaret görmek kimseye bir şey kazandırmaz.

Devletin Kürtçe televizyon yayını yapması olumludur.

Yayının içeriğinden ayrı olarak desteklenmesi gereken Kürtçe yayındır. Buna karşı çıkmak ırkçı-inkarcı tarafın işini kolaylaştırmaktır.

Söylenecek çok söz var.

Bu sadece bir adım olarak mı kalacaktır?

Ayrıca Kürtçe yayın anayasal güvence altına alınmadıktan sonra, bir hükümet açar, ötekisi kapatır.

Anayasa temelden değişmelidir. Türkçe'ye tanınan haklar öteki dillere de tanınmalıdır.

Kürtçe televizyon yayını Kürtler açısından olumlu bir gelişme olurken ,öteki diller açısından pek bir şey ifade etmemektedir. Belki de Arapça, Çerkezce, Lazca gibi dillerden de yayın yapılacaktır. Ama Zazaca için aynı şeyi söyleyemeyiz.
Zazaca Kürtçe'nin lehçesi olarak görüldüğü için Zazaca yayının önü kapatılmıştır.

Bizim lehçecilerimizin de gözü aydın olsun. Onların da çabalarıyla Zazaca, Kürtçe'nin vesayetine bırakıldı.

Görünen o ki lehçecilerimiz bu durumdan pek rahatsız değiller. Devlet adına ya da o taraftan her hangi birisi  Zazalar Kürt değildir dediğinde, bakın devlet Kürtleri bölüyor, devlet tezi diye bağıranlar, devlet Zazaları Kürt, Zazaca'yı da Kürtçe'nin lehçesi ilan edince sesleri çıkmıyor.

Doğrusu T.C.´nin değişimi değişimden başka her şeye benziyor. Temel anlayışlar değişmediği için hep kendini tekrarlıyor.

Alevilerle ilgili adım atmak istiyorlar, değişim adına aleviliği Diyanet´e bağlıyarak Sunni islamın içinde eritmek istiyorlar.

Kürtçe televizyon yayını ile olumlu bir adım atılıyor, Zazaca yok sayılarak işi tersine çevirmiş oluyorlar.

Bu adım bazı yönleriyle de Çaldıran'ı andırıyor.
Kürtler bazı haklar elde ederlerken, Zazalar bu
haklara kurban ediliyor.

Acaba T.C. Osmanlı'nın yoluna mı dönecek?

Kürt-Türk kardeşlişi bu mudur?

Zazalar Türklerden ve Kürtlerden sonra üçüncü büyük etnisitedir.


Zazaca'da televizyon yayını yapılmalıdır.

Hemen 24 saat Zazaca yayın yapan bir kanal açılmalıdır.

Milyonlarca insanın konuştuğu bir dil yok sayılamaz.

Zaza aydınları, kurumları Zazaca televizyon için seslerini
birleştirmeleri gerekiyor.

Kürt aydınları, demokratları da bir sınavla karşı karşıyadırlar.

Kürtler dilin, kültürün yasaklanmasının, aşağılanmasının
ne demek olduğunu en az bizim kadar  biliyorlar. Biz yıllarca Kürtler'in haklı taleplerini destekledik. Zazaca'nin yok sayılmasına, Türkçe ve Kürtçe içinde eritilmesine ortak olmamalıdırlar.

Bizim lehçecilerimiz de artık o kötü kibirlerini bırakıp gerçeği görmelidirler. Sizin lehçe teoriniz dilimizin yok oluğunu hızlandırıyor. Burda söz konusu olan sizin kişisel kariyeriniz, yıllardır tekrarladığınız doğru-yanlış tezleriniz değildir.

Dilimiz yok oluyor.

Bir şeyler yapmanın zamanıdır. Yok oluşa ortak olmayın.

İsimler, proğramlar üzerine uzun araştırmalar yapan,
Zazaca konuşanların hep ayrı yanlarını öne çıkaran
dostlarımıza da önerim şudur.

Dil hepimizindir.

Hiç değilse dilimizin özgürlüğü için ortak bir tavır 
takınmamız gerekiyor.


Şimdi söz sırası bizdedir.

http://dersim-zaza-platformu.de.tl/K-Ue-RT%C7E-TV.htm




http://www.sansaderesi.com/article_view.php?id=626

http://www.sansaderesi.com/upload/1231006814_1.jpg

http://www.sansaderesi.com/upload/1231005893_1.jpg

http://dersimzazaplatformu.www.de/category/zaza-dili-ve-kulturu/2009/01/03/k-rt-e-tv_s.-iya  



Image

Zazaca Televizyon Olmasın


Sait Çiya

Kısa zaman önce Unesco’nun Türkiye’de ki diller ile ilgili bir raporu yayınlandı. Unesco Zazaca’nın geleceğini güvensiz görüyor.

Güvensiz olan Zazaların geleceğidir. Eğer bu gidiş tersine döndürülemezse Zazalar tarihten silineceklerdir.

Normalde bu haber büyük yankılar yaratmalıydı.

Ne var ki bir-iki olumlu tepkinin dışında kimse dikkate almadı.

Bizimkiler yine her zamanki önemli işlerine devam ediyorlar. Bazıları emperyalizm-kapitalizm tekerlemeleri ile gün geçiriyor, ötekiler Kürtleri kurtarmakla meşkuller. Onlara göre bu haber güncel değil. Türk ve Kürt partilerinin Belediye seçimlerindeki yarışı daha önemli...

Bir de Zazaca ile aktif ilginenler var.

Bir taraf Türk tarafı. Türk resmi siyaseti Zazaca’yı inkar etmeye devam ediyor. Zazaca’yı eskiden Türkçe’nin lehçesi ilan etmişlerdi (-ki bu görüşlerinden tam olarak vaz geçmiş değiller), son zamanlarda Kürtçe’nin lehçesi yaptılar.

Kısacası Türk devleti Zazaları Kürtlere havale etmiş bulunuyor. Bu eski yoldur. Osmanlının yolu.

Öteki taraf Kürt tarafıdır. Kürt tarafı en azından yüz yıldır tekrarladıĝı lehçe teorisinin Türk Devleti tarfından onaylanmasından son derece memnundur. Asimilasyon çift taraflı yürütülecektir. Birlikte hareket ederlerse daha erken bitirebilirler.

TRT6 Kürtçe yayına başlayınca Zazaca yayının da önünün açılacağını düşünmüştük. Nitekim Zazalar adına girişimlerde bulunuldu. Zazaca yayının gündemlerinde olmadıĝını açıkladılar.

Zazalar Türkçe ve Kürtçe ile yetinmeliler.

Zazaca Televizyon talebi Kürt milliyetçilerine adepte olmuş Zazalar arasında büyük tepki yarattı. Dersimi Yeniden İnşa Derne-i yaptığı açıklama da, „Zazaca TV istemek yanlıştır. Roj TV´de ve Özgür Politika’da Zazaca yayın yapılıyor, bu yeterdir“ dedi. Sonraki günlerde Kürt gazetelerinde, internet sitelerinde Zazaca yayın talebinde bulunanları düşman ilan ettiler.

Sopayı gören TUDEF’liler „vallahi biz yokuz, Zazaca televizyon istemiyoruz“ diyerek kendilerini zor kurtardılar. Adamların zaten öyle bir niyeti yoktu.

Avrupa Dersim Federasyonu ise sessizlige gömüldü. Kendilerine yönelik ağır saldırıları dahi cevaplamadılar. Geçmişte bazı Zaza aydınlarının Federasyona yönelik kısmen haksız eleştirileri olmuştu, aslanlar gibi kükremişlerdi. Ama şimdi yapılmadık hakaret kalmadı, ses yok. Ne diyelim, sözün değil, sopanın gücü var…

Mesele nedir?

Devletin Kürtçe yayın yapması iyidir.

Elbetde niyetleri vardır. Niyetsiz oruç olmaz derler.

Kaldıki bu Kürtlerin kendilerinin mücadelesinin ve aynı zamanda Avrupa’nın baskısının sonucu olarak gündeme gelmiştir.

Gerçekte bir kanal azdır. Devlet resmi ve özel alanda bütün dillere eğitlik ve serbestlik tanımalıdır. Anayasa başta olmak üzere yasalar değişmeli, yasaklar son bulmalıdır.

TRT hemen Zazaca yayına başlamalıdır.

Zazaca’ya da bir kanal ayrılmalıdır.

Bunun mücadelesini vermeliyiz.

Kimse niyet-miyet deyip kendini dışta tutmamalıdır.

Niyetleri ne olursa olsun, anadilde yayın iyidir. Asimilasyona son vermese de, yavaşlatacaktır.

Yasaklar kırılmaya başladı mı su yolunu bulacaktır.

Kürtlerin içindeki Zazalara da önerim şudur. Kürt televizyonları var, radyoları, gazeteleri var. Hemen hepsi Khurmancça ve Soranca yayın yapıyor. Kendinize sormalısınız, neden bir tek olsun Zazaca yayın yapan televizyonunuz, radyonuz yok. Yarattığınız iktidar alanlarında Zazalara yer yok. Bu sizi hiç düşündürmüyor mu? Siz neyin mücadelesini veriyorsunuz? Dilimizin geleceĝinin çok güvensiz olduĝunu uluslararası kuruluşlar açıklıyor, yok oluşumuz sizi rahatsız etmiyor mu? Hatta çabalarınızla yok oluşa isteyerek ya da istemiyerek de olsa destek vermiyor musunuz?

Öyle mevsimlik işciler gibi ayda-yılda bir değinmelerde bulunmakla bu işi geçiştiremezsiniz. Başkalarına derman olacağınıza, halkımızın kanayan yarasına merhem olun.

Aydınlarımız, örgüt ve kuruluşlarımız da Zazaca’nın özgürlüğü içın ortak hareket etmelidirler. Aramızdaki farklılıkları bahane etmemeliyiz.

Zaman geçiyor. Dilimiz yok olursa ne dinimizin, ne farklılılarımızın, ne tarihimizin bir anlamı kalır.

Olmayan şeyin tadı olmaz.

Bu bizim dilimiz. Etrafımız vijdansızlarla dolu.

Bu topraklarda zulme, inkara en çok bizim halkımız karşı koydu.

Gelin hep birlikte, Zazaca televizyon istiyoruz, dilimize özgürlük istiyoruz, deyip haklarımız için mücadele edelim.

Ne demişler, ağlamayan çocuğa meme verilmezmiş...

Çok ağladık, ağlamayalım ama sesimiz çıksın.

http://dersimzazaplatformu.de.tl/Zazaca-Tv-Olmas%26%23305%3Bn-.htm

http://www.sansaderesi.com/article_view.php?id=652
 
 




HEDEFTEKİ DİL


Sait Çiya



Ulusal eşitsizliklerin, ulusal baskının olduğu ülkelerde, egemen ulus öteki dil ve kültürleri yasaklamış veya baskı altına almıştır. Ulusal baskının ve giderek inkarın en tipik, en uç örneklerinden birisi Türkiye´dir. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiç bir yerinde ulusal baskı ve eşitsizlik Türkiye´de uygulanan modele benzememektedir. Türk modelini orijinal yapan şey, Türkler dışındaki ulusların her şeyiyle yok sayılmasıdır. Örneğin yakın zamana kadar Zaza, Laz, Kürt, Gürcü, Hemşin... yoktu. Bu ulusal toplulukların hepsi Türk boyu sayılıyordu. Profesörlerin ve daha çok da Sıkıyönetim Savcılarının uzun uzun anlattıkları "Dağ Türkleri" tezini hatırlatabilirim. Yine Türkçe dışındaki diller "Türkçenin lehçesi, ağzı, şive, eski Türkçe" diye tanımlanıyordu. Zazaca, Lazca, Kürtçe Türkçe´nin lehçesi olunca, Zazalara, Lazlara, Kürtlere, aynı şekilde öteki halklara da ana Türkçe´yi öğrenmek kalıyordu. Doğrusu buna mecburdular. Ne ala, ne güzel! Olmayan bir şeye ne baskı uygulanabilir ve ne de olmayan bir şeyin özgürlügü istenebilir. Bunun için uluslararası toplantılarda Türkiye´ye öteki dil ve kültürlere niçin baskı yapıyorsunuz, hiç değilse kültürel özgürlügü biraz genişletin denildiginde, cevap hazırdı. Bizde farklı ulusal topluluklar yoktur. Dini bir, dili bir, bir toplumuz... falan filan. Dışarda böyleydi, içerde de "dış parmak teorisi" ile izah edilirdi. Buna rağmen itiraz ettin mi, kendini Sıkıyönetim veya Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılarının karşısında bulurdun. Bugün de çok şey degişmiş değil.
 

30 Kasım 2004 de "Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde Televizyon yayını" başladı. İlginç olan "yerel dil ve lehçe" tanımlamasıydı. Bildiğim kadarıyla bu tanımlamaya ciddi bir itiraz olmadı. Hangi lehçe, kim kimin lehçesi? Devlet kendi lehçe teorisini canlı tutmak, eğer şartlar el verirse yeniden uygulamak için lafı gedigine, siyaseti yoluna koymuştu. Kürt Ulusalcıları ise kendi lehçe teorisi devlet eliyle teyit edildiği için memnundular. Ötekilerin zaten gücü yok. Bir-iki de türkü çaldın mı, al sana Türk usulü özgürlük.
 

Bu kadarıyla kalsa iyi. Zazaca´yı basın dili haline getirip Zazaca´nın özgürlüğü için mücadele eden Munzur’da Zazaca´nın lehçe sayılmasına bilerek ya da bilmeyerek zemin oluyor. Son sayılarda çeşitli yazı ve haberlerde "Kürtçe´nin Zazaca lehçesi" ibaresi sıkça tekrarlanıyor. Gerçi Zazaca´nın lehçe olmadığı tezi de yer alıyor. Ama her halde lehçeciler de küsmesin diye satır aralarına onların tezleri de yerleştiriliyor. Belki de iki cepheyi birleştirmek istiyorlardır. Eğer bu "farklı düşüncelere özgürlük" anlayışıyla yapılıyorsa, o zaman Zazaca ve Kürtçe´nın, Türkçe´nin lehçesi olduğu görüşüne de yer verilmelidir. Nihayetinde bu da bir görüştür. Zaten lehçe teorisinin mucidi Türk milliyetcileridir. Adamların hakkını yememek lazım.
 

Lehçe teorisini uzun uzun tartışmamıza gerek yok. Türkler dışındaki halklar son 80 yılda bunu acı bedeller ödeyerek yaşadılar. Kürtler öteki ülkelerde de yaşadıkları ve nispeten daha çok nüfusa sahip oldukları için, diğer halklara göre asimilasyondan daha az etkilendiler. Ayrıca her zaman canlı olan Kürt Ulusalcılığı bu süreci engellemeye çalıştı. Ve gelinen yerde bunu büyük ölçüde durdurdu. Öteki halklar bir yana Zazalar asimilasyondan en büyük payı aldılar. Bunun bir çok nedeni var. Kısaca şöyle açıklanabilir.
 
Zaza ülkesi Kürt ve Türk coğrafyasının arasına sıkışmıştır. Zazalara göre nufus, siyaset, ekonomi yönünden güçlü olan Kürtler ve Türkler Zaza uluslaşmasını olumsuz yönde etkilemekteler. Türk milliyetcileri açısından öncelikli olarak Zazaların asimilasyonu hedeflenmiştir. Zazaların bu siyasete Qoçgiri’de, Dersim’de, Piran’da  sert şekilde itiraz etmeleri, siyasal-askeri saldırıyla bastırıldı. Zaza halkı Ermenilerden sonra en büyük fiziki yarayı almıştır. Fiziki tasfiye, ulusal yapıda onarılması zor yaralar açmıştır. Ulusal kültürün taşıyıcıları olan, bir anlamda halkın hafızası olan aydınlar, önderler ya öldürülmüş ya da susturulmuşlardır. Alevi Zazalığın kalbi Dersim’den onbinlerce insan Batıya, Türk nüfusunun içine sürgün edilmiştir. Askeri-siyasi saldırı, kültür asimilasyonu ile devam ettirildi. Planlı olarak okul-kışla eliyle yürütülen kültür emperyalizmi amacına ulaşmak üzeredir.
 
Zazaların inkar ve asimilasyonunu hedefleyen Türk ve Kürt milliyetçiliği Zazaların içinden küçümsenmiyecek bir kesimi kendi siyasetlerinin savunucuları durumuna getirmiştir. Zaza kökenli bir çok aydın, yazar, sanatçı ZazaTürkü ya da ZazaKürdü saçmalığının hareretli temsilcileri olarak piyasada boy göstermekteler. Zazaların inanç boyutunda alevi ve sunni olarak bölünmeleri de ortak ulusal gelişmeyi olumsuz yönde etkilemiştir. Ki hala etkilemektedir. Dahası Türk-İslam sentezi siyaseti ile Bektaşi Aleviliği anlayışıyla Türk siyaseti de burada önemli bir rol oynamaktadır.
 
Zaza uluslaşmasının gelişimini kısa bir yazıda anlatmak mümkün değil. Soruna dil açısından yaklaşıldığında, Zaza dili büyük ölçüde yaşlı nesilin dili haline gelmiştir. Yeni nesil önemli ölçüde diline yabancılaşmıştır.
 

Ulusal çelişki ve eşitsizliklere çözüm aranırken Zazaların durumu nedir? Avrupa Birliği vesilesiyle nispeten yeni bir rotaya girme egilimi gösteren resmi siyaset Zazalar açısından fazla bir şey ifade etmemektedir. Türk milliyeciliğinin öncelikli olarak Zazaları asimilasyon etme anlayışı değişmemiştir. Dahası buna Kürt ulusalcılarının Zazaları Kürtleştirme siyaseti ilave olmuştur.
 

Bu noktada lehçe anlayışı çok önem kazanıyor. Lehçe teorisi laf olsun diye savunulmuyor. Lehçe teorisi sadece dilimizin tarihsel geçmişini inkar etmiyor, bugününü ve geleceğini de ipotek altına alıyor. Dilin özgürleşmesini engelliyor. Bu tespit aynı öçüde olmak üzere Türk ve Kürt lehçe siyaseti için geçerlidir. Belki de bazıları diyebilir ki, Kürt Lehçe Teorisi Türklerinki gibi değil. Ne yazık ki böyle düşünenler ya safdillikler -(Ma zonê xode vanime, mordemo bê kav)- ya da dersini iyi çalışmışlar, bir halkın önce nereden bitirilebileceğini biliyorlar.
 

Munzur okuyucuları biliyor ama, ben yine de bir-iki hatırlatma yapmak istiyorum. PKK Beşinci Kongresinde Kürt lehçelerinin birleştirilerek ortak bir dil oluşturulması kararını aldı. Sayın Öcalan MED TV de bir soruya verdiği cevapta bu ortaklığı şöyle açıklamıştı: "% 50 Kurmanci, %40 Sorani, %20 Zazaca´yı temel alarak (aslında Zazaca’ya % 10 kalıyor) ortak bir dil oluşturulmalıdır" Eğer bu anlayış hakim olursa dili karıştırmak için çok uğraşmaya gerek yok. Kurmanci ve Zazaca %30´a kadar birbirine yakın. Kurmanciyi alsınlar, gerisini Soranlarla aralarında hallederler. Bu yüzde işi epey karışık, faiz hesaplarına döndü. İşi erbabına bırakalım.
 
Yurtdışında toplanan Sürgünde Kürdistan Parlementosu, Zazaca’nın devlet dili olmasına karşı çıktı. Çünkü Zazaca, Kürtçe’nin lehçesiymiş. Zazalar da Kürtmüş. Her ulusun bir resmi dili varmış. Kürtlerinki de Kurmanciymiş. Lehçe teorisi inkar anlamına gelmez diyenlere, kapı gibi Parlemento kararını hatırlatırım. Paris Kürt Enstitüsü Hevi adıyla çıkardığı dergide, Zazaca’nın edebiyat dili olarak kullanılmasına karşı çıkmıştı. Onlara kalırsa bu Kürt uluslaşmasına zarar veriyordu. Zazaca folklor dili olarak kalmalıymış. Yani, adamların gülmesi için bir-iki fıkra derlenmeli (-Diyarbakır Zazaları ile ilgili olarak anlatılan kurbağa-ekmek fıkrasına nasıl güldüklerine şahidim. Görmediyseniz, anlı-şanlı Türk aydınlarının Temel fıkralarına gülüşünü hatırlayın. Fazla izaha gerek yok. Bağlantıyı siz kurun-), dilanlarda oynamaları için bir-iki de türkü derlenmelidir. Gerisi tehlikelidir. Zamanında Roj Gazetesi’nde beraber çalıştığımız bir Kürt aydını Zaza dilinin de Kürtçe gibi özgür olması gerektiğini savunduğum için, kendisine ayrılan geniş köşede Bölge Valisinin de böyle düşündüğünü söyleyip, işi sonuca bağlamıştı. Canım anlayın işte Kürt aydınları sadece lehçe teorisini Türklerden devir almadılar, parmak teorisini de birlikte aldılar. Doğrusuda bu zaten. Kopya yaptın mı, teori ve siyaseti bütün ayrıntıları ile kopyalayacaksın. Adamlar aslına bağlı kalıyorlar.
 

Lehçe teorisinin vardığı yeri anlamak için Güney Kürdistan’a bakmak gerekiyor. Güney’de uzun yıllar Khurmanclar da Sorani öğrenmek zorunda kaldılar. Ancak KDP-Yekiti çarpışmasından sonra Baxdinan’da Kurmanci öğrenimin önü açıldı. Tabi Kurmanclar siyasi ve askeri olarak örgütlüler. Soran milliyetcileri isteseler de bunun önünü alamazlar. Ayrıca Soranki ve Khurmancki arasındaki ilişki de Zazaki ve Khurmancki arasındaki ilişkiye benzememektedir. Esas dikkate alınması gereken Hewraman bölgesidir. Bölgenin en eski halkı olan Goranlar Kürt milliyetçileri tarafından Kürt, dilleri de Kürtçe’nin lehçesi sayılmaktadır. Yaklaşık 15 yıldır Kürtler kendi devletlerini oluşturdular. Goranlar hem Arap yönetimi döneminde ve hem Kürt yönetiminde Kürtçe (-bölgede Soranlar güçlü olduğu için Soranca-) öğrenmek zorundalar. Eğitim-öğretim, basın-yayın, devlet dili Soranca’dır. Kendi dillerini evlerinde (-eğer unutmamışlarsa-) konuşabilirler. Goranki bitişin eşiğine gelmiştir. Kürt Devletinin kurulması, Goranların ulusal asimilasyonunu hızlandırmıştır. Goranlar artık isteseler de bu gidişi durduramazlar.
 
Lehçe teorisinden azbuçuk haberdar olanlar bilir. Zazalar ve Goranlar birbirilerinin üstüne sayılmaktalar (Günahı varsa sayanların boynuna olsun). Uzun uzun düşünmenize gerek yok. Güney’de Goranların başına gelen, bizim için de planlanmaktadır. Hala daha şüpheniz varsa Kürt Ulusal Hareketinin yarattığı alanlarda Zazaca’nın durumuna bakabilirsiniz.
 
Unutulmamalı ki yaklaşık 25 yıldır Zaza aydınları, Zazalar’a ait ulusal kurumlar, Zazaları Kürtleştirme siyasetine karşı çıkıyorlar. Biraz da bunun etkisiyle ara-sıra Zazacaya yer veriliyor. O kadar da olacak. Devlet de yarım saatla başladı. Bize Türklerden yarım saat, Kürtlerden de bir saat yeterlidir diyorsanız (-beni günahınıza ortak etmeyin-), onu da siz bilirsiniz.
 

Mehmet Doğan´ın kulakları çınlasın. Bir konuşmamızda şöyle demişti. 38’den kurtulanlar Türkçe’yi öğrenene kadar odacılık, hamallık gibi alt meslek guruplarında ezildiler. Biz ve bizden sonrakiler de Kürt yönetimi kurulursa Kürtçe’yi öğrenip gerçek Kürt oluncaya kadar Diyarbakır’da hamallık ve ayakkabı boyacılığı yapmak zorunda kalacağız.
 

Belki de bazıları neden genelleme yapıyorsun. Bütün Kürtler böyle düşünmüyor diyebilir. Böyle düşünenler yanılmaktalar. Ne bir Kürt siyaseti ve de bildiğim kadarıyla ne de bir Kürt aydını Kürt lehçe teorisine, ZazaKürdü anlayışına karşı çıkmamaktadır. Kürt aydınları, Türk aydınlarını, demokratlarını Kürt sorununda tutarlı davranmadıkları, Kürt özgürlüğünü savunmadıkları için eleştirmekteler. Bu eleştiri bir yere kadar haklıdır. Peki ama kendileri için özgürlük isteyen Kürt aydınları, bu özgürlüğü Zazalar’a neden istemiyorlar? Bu ne biçim özgürlük anlayışı? Bunun Türk modelinden farkı ne? Bilen varsa açıklasın, bizde öğrenelim. Ola ki bazıları da şöyle itiraz etsin. Kürt iktidarı yok ki, Kürtler Zazaları ezmiyorlar ki, eleştirilecek, karşı çıkılacak bir durum yok. Biliniyor ki bir akımın, grubun muhalefetde yaptıkları, iktidarda yapacaklarının habercisidir. Adamlar muhalefetde böyle yapıyorlarsa, iktidarda neler yaparlar, varın siz düşünün.
 

Lehçe teorisi kim tarafından savunulursa savunulsun, inkar ve asimilasyonun teorisidir. Demokrat olan, özgürlüklerden yana olan her kes bu anlayışa karşı çıkmalıdır. Cezayir´de Berberiler, Güney Kürdistan’da Goranlar, Türkiye’de Zazalar, Kürtler ve öteki halklar bu siyasetin hedefi haline gelerek yok olmanın eşiğine geldiler. Bu siyasetin Kürt versiyonunu Zazalar üerinde yeniden denemek istemek çılgınlıktır.
 

Ama biz kendimiz dilimizin tasfiyesine, yok sayılmasına daha fazla duyarlı olmalıyız. Dilimiz yok edilirse biz de her şeyimizle yok edileceğiz. Dinimiz de, kültürümüz de, halk olarak özgürlüğümüz de dilimize bağlıdır. Friedrich Wilhelm´in dediği gibi, "(Kişinin)... gerçek ülkesi dilidir."
 
Kaynak: Munzur Gazetesi Yıl 3 Sayı 44



http://dersim-zaza-platformu.de.tl/HEDEFTEKI--DIL.htm

http://www.dersim.biz/html/hedefdeki_dil.html

 







Anadilde Eğitim Hakkı Bağlamında Zazaca ve Kürtçe TV 



M. Hayaloğlu
 


TV yayınlarını, anadilde eğitim ve öğretim hakkı bağlamında ve bu hakkın bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Bu anlamda Zazaca ve Kürtçe TV sorunu, Türkiye’de yaşayan bütün azınlık halkların, anadilde eğitim ve öğretim hakkının sadece bir parçasıdır.


»Devletin Kürtçe televizyon yayını yapması olumlu mudur«


Olumludur ama yeterli değildir. Olumlu yanı, daha düne kadar yasaklı olan bir dilin, bugün televizyonda ve hem de devletin eliyle yayın yapmasıdır. Kürtçe TV yayını, içeriğinden ve beslenen niyetten bağımsız olarak olumlu bir adımdır. Yetersiz olan yanı ise her hangi bir yasal güvenceye ya da daha doğrusu temel yasal güvencelere bağlanmamış olmasıdır.


Kürtçe TV yayını, demokratikleşme yolunda atılmış bir adım olabilecek midir?


Bütün mesele burada kilitlenmektedir. Bunun garantisi, Kürtçe dahil bütün azınlık dillerinde yayın yapılabilmesinin yasal güvenceye kavuşturulmasıdır. Her ne kadar Kürtçe TV yayını yapılması, objektif olarak olumlu olsa da, yasal güvenceye bağlanamayan her türlü girişim, bir aldatmacadan öteye gidemeyecektir. Türkçe’ye tanınan bütün hakların, Türkiye’de yaşayan bütün azınlık dillere tanınması gerekir. Bunun yolu, anayasanın ve ilgili yasaların değiştirilmesinden geçmektedir.


Azınlık diller hangileridir?


Türkiye’de konuşulan, Türkçe dışındaki bütün diller, azınlık dilleridir. Lozan’da yalnızca gayri müslimler azınlık olarak kayıt altına alınmış ve bunların hakları uluslararası güvencelere dayandırılmıştır. Diğerleri ise azınlık sayılmamış ama farklı gruplar olarak nitelendirilmiştir. Buradan kalkılarak devlet yetkilileri diğer halkların haklarını yok saymış ve keyfi uygulamalara baş vurmuşlardır. Oysa Lozan antlaşmasında gayri müslimlerin dışında kalan grupların da hakları sayılmıştır. Sadece, birinci kategoridekiler (gayri müslimler) gibi uluslararası garanti altına alınmamış, bunun yerine devletlerin kendi içişleri olarak değerlendirilerek, anayasal vatandaşlık uygulamasına bırakılmıştır. Türkiye’de demokrasinin d’sinin bile uzağında olunduğundan, bu grupların hakları yok sayılmıştır. (Bkz. Baskın Oran, “Kolomb'un Yumurtası: Lozan içindeki Kopenhag Kriterleri“ http://www.turksforum.nl/informatie/turkije/lozan_ek4.htm ).


Türk devleti ve yetkilileri, gayri müslimlerin dışında kalan farklı grupları yok saymış ve bunları Türk ve Müslüman unsur içinde değerlendirerek milliyetçi, ırkçı ve inkarcı bir politika uygulamış ve bu yaklaşımı kabul ettirmek istemiştir. Bu gayri ciddi yaklaşımı kavrayamayan bazı kesimler, (örneğin Kürtler’in ve Aleviler’in bazı kesimleri) kendilerinin azınlık olmadıklarını iddia edebilmişlerdir. Hala da bu yaklaşımda ısrar edenler var. Türkiye’de Kürtler, Zazalar, Çerkezler, Araplar, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Asuriler (Süryani, Nasturi, Keldani) ve burada adlarını anamadığım birçok halk grubu, ulusal veya etnik azınlık; Aleviler, Yezidiler, Yahudiler ve diğer farklı inançlara sahip halklar da dini azınlıktırlar.


Devletin, Zazaca’ya yer vermemesini ve Zazaca’yı »lehçe« olarak değerlendirmesini nasıl değerlendirmek gerekir?


Bunu, talihsiz bir yaklaşım ve bu yolda atılmış olumsuz bir girişim olarak değerlendirmek lazım. Bilindiği gibi, daha önce gündeme gelen ve yarım saat ile sınırlanan yayında, Kürtçe’nin yanında Zazaca’ya da aynı düzeyde yer verilmişti. Bu, oldukça sınırlı, eksik ve sorunlu bir durumdu ama farklı bir yaklaşımdı. Bazıları bunu, Kürtleri bölmek şeklinde değerlendirmiş olsa da, objektif olarak olumlu ve tarafsız bir yaklaşımdı. Yani bu iddiayı doğru kabul etsek bile, böyle bir şey, girişim sahiplerinin niyetine rağmen olumluydu, gerçekçiydi. Ama bugün durum aynı değildir. Bugün devlet, açıkça taraf olmuş ve Zazaca’yı Kürtçe’nin bir lehçesi olarak ilan etmiştir.


Hangi gerekçe ile ve hangi hakla bunu yapmaktadır?


Aslında hiç bir gerekçesi olmadığı gibi hiç bir hakkı da yoktur. Bir dili, o dili konuşanlar, bir halkı, o halkı oluşturanlar, bir inancı, o inanca mensup olanlar tanımlar ve adlandırır. Başkalarının yapması gereken buna saygı duymaktır. Aslında devlet tarafından, Kürtler ile Zazalar’ın ayrı halklar ve Zazaca ile Kürtçe’nin ayrı diller olduğu gayet iyi biliniyor. Devlet, bu halklar ve diller arasındaki farkları, yanı sıra bu kesimlerin inançlarını ve aradaki farklılıkları çok iyi bilmektedir. Devletin elinde, buna yönelik olarak yapılmış çalışmalar ve üretilmiş politikalar vardır.


Ne gibi çalışmalar yapılmış ve hangi politikalar üretilmiştir?


Devletin elinde, her halkın, her inanç grubunun nüfusu, aşiretleri, hane adedi, eğilimleri gibi çok detaylı bilgiler mevcuttur. Geçmişte hazırlanmış raporlarda Zazalar ile Kürtler, Aleviler ile Sünniler arasındaki farklar ve ilişkler analiz edilmiş, bunlara karşı hangi tip politikaların uygulanması gerektiği bir milli siyaset stratejisi olarak benimsenmiş ve karar altına alınmıştır. Örneğin genelde Zazalar’ın, özelde ise Alevi kesime mensup olanların eritilip, kaynaştırılmasının; asimile edilip Türk unsuruna eklenmesinin daha kolay olacağı tespit edilmiş ve uygulanan politikalarla da epeyce yol alınmıştır. Devletin bazı kesimleri hala, Kürtler ile Zazalar arasındaki ayrımın canlı tutulmasından ve sürdürülmesinden yanadır. Ama bu girişim ile bu politikanın yavaş yavaş terk edilmesi söz konusu olabilir.


Bu politika değşikliğinin ne gibi gerekçeleri olabilir?


Türkiye’de CHP, MHP gibi gerici, ırkçı, milliyetçi partiler başta olmak üzere bir çok çevre, TV gibi yayın ve eğitim haklarının verilmesini, Türk milletinin bölünmesi olarak değerlendiriyor. Baykal, “70 milyonun parasının sadece bir kesim“ (Zaman ve Radikal, 4.1.09) için harcandığını iddia ederek kışkırtıcılık yapıyor. Türkler’in milliyetçi, muhafazakar, gerici kesimleri Türkçe dışında yayın yapacak olan TV gibi girişimleri bölücülük olarak görüyor. Bunların CHP gibi bir kesimi, niyetlerini gizlemek için, devlet televizyonu değil, özel televizyon olmalı diyorlar. Ordu şimdilik suskun kalmayı tercih ediyor. Ordu ile AKP arasında bir ittifak değilse de, bir uzlaşı, bir konsessus söz konusudur. Ama ordunun tümüyle ve samimi olarak Kürtçe veya diğer azınlık dillerinde yayın ve eğitim yapılmasına sıcak baktığı söylenemez.


Bütün bunlar AKP üzerinde bir baskı oluşturuyor. Zaten AKP’nin de samimi olduğu, bunları demokrasi adına yaptığı veya yapmak istediği söylenemez. AKP açısından bunlar seçim yatırımıdır. Ordunun da desteği ile DTP’yi ve dolayısı ile PKK’yı ve giderek Kürt ulasalcılığını tasfiye etme girişimleridir.


Kürt milliyetçileri Kürtçe TV’ye neden karşı çıkıyorlar?


Kürtlerin ve Kürt milliyetçilerinin ‘yek vücut‘ Kürtçe TV’ye karşı çıkacaklarını sanmam. Ancak Kürt milliyetçilerinden PKK-DTP cephesinin, Kürtçe TV‘den oldukça rahatsız oldukları anlaşılıyor. Bunun nedeni AKP tarafından ayaklarının altındaki toprağın kaydırılmaya çalışılması ve başta belediyeler olmak üzere ellerindeki olanakların alınmaya çalışılmasından korkmalarıdır. Kürtçe TV’nin aynı zamanda bir seçim yatırımı olmasından ötürü, işin bu yanı da var. Ama sonuç da her şey Kürdistan’da yürütülmekte olan savaşa gelip dayanmaktadır.


Savaşın taraflarından biri olan PKK, kendileri ile masaya oturulup anlaşmadan, savaşı sürdüreceğini belirtiyor. DTP’de PKK’nın legaldeki sözcülüğünü üstlenmiş ve adeta PKK’nın kuklasına dönüşmüştür. Devlet ise PKK’yı muhatap almayacağını ısrarla vurguluyor. Böylece bu „kör döğüşü“ sürüp gitmektedir. Bu gidişle yakın bir dönemde bir uzlaşma ve çözümde görünmemektedir. Savaşın uzaması ve çözümsüzlüğün sürmesi için bölgesel ve uluslararası şartların da elverişli olduğu söylenebilir. Dolayısı ile PKK ve cephesi, iktidarın yaptığı veya sunduğu her girişimin kendisini tasfiye etmeye yönelik olduğunu düşünüyor ve karşıt tavır alıyor. Gerçekte de öyledir ama sadece AKP değil, devlet, bütün kurumları ile beraber, PKK’yı tasfiye etmek istiyor. İşte, yine söylediğimiz noktaya geliyoruz: Çözüm de, çözümsüzlük de yürütülmekte olan savaş ortamına endekslidir. Savaş ve çatışmalar sona ermeden, çözüm için adım atılamaz, bile. Bu da ayrıca başlı başına değerlendirilmesi gereken bir konudur.


Diğer yandan son yıllarda, başta A. Öcalan olmak üzere Kürt milliyetçilerinin fanatik kesimlerinin dillendirdiği, 1071’den beri süren, Çaldıran ile doruğa ulaşan bir ittifak ve işbirliği teması işlenmektedir. Et-tırnak misali, 1000 yıllık birliktelik demogojileri hem kürt milliyetçileri ve hem de Türk ırkçıları tarafından mütemadiyen tekrarlanmaktadır. İşin doğrusu böyle bir işbirliği ve ittifakın gerçek yanı da vardır. Yine Kürt milliyetçilerinin ısrarla „Zazalar Kürttür“ iddialarının, genelde Türkler ve özellikle de Türk milliyetçi çevreleri üzerinde etki yaptığını da var saymak gerekir. Çünkü, Türk milliyetçileri yıllardır Kürtler’in ve Zazalar’ın Türk olduğunu savundular ve „Kürt Türkleri“, “Zaza Türkleri“ gibi ucube kavramlar bile yarattılar.


Kürt milliyetçileri de „Zaza Kürdü“ veya „Kürtçe’nin Zazaca lehçesi“ gibi küçük değişikliklerle bu kavramları kullanmaktadırlar. Üzüm, üzüme baka baka kararır misali, Türk milliyetçiliğini örnek alıyorlar. Türklerden ciddi bir karşı koymanının gelmeyeceğini çok iyi biliyorlar. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu programlar ve daha sonra ‘Kürtçe’nin Zazaca ve Soranca lehçelerinde yayın yapılacaktır‘ haberini içeren söz konusu konuşma metni de, Kürt milliyetçilerinin bir kesimi tarafından hazırlanmıştır. Yani bu yaklaşım Kürt milliyetçilerinin klasik söylemidir ve yetmiş yıldır tekrarlayıp duruyorlar. Celalded Bedirxan’ın 1930’lu yıllarda, M.Kemal’den ödünç alarak bu görüşü ileri sürdüğü bilinmektedir. Bu anlamda sorunun bu yanını fazla abartmadan, meselenin esası üzerinde durmek gerekir.


Nedir meselenin esası?


Meselenin esası, Zazaca yayın yapılıp yapılmayacağı, eğer yapılırsa bunun nasıl olacağı ve bu konudaki hazırlık ve çalışmalardır.


AKP’nin ‘Alevi Açılımı’ söylemini nasıl değerlendirmek gerekir?


Bu da tamamen bir seçim yatırımıdır. Aleviler, öncelikli taleplerini her defasında açıkça deklere ediyorlar. Bunlar başlıca, Cem evlerinin ibadet yerleri olarak tanınması ve yasal statüye bağlanması, Diyanet İşleri başkanlığının lağv edilmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Madımak’ın müze yapılmasıdır. AKP, bu konularda adım atarak sorunları çözmek yerine, Alevileri bölerek çözümsüzlüğü dayatıyor. AKP’nin “dedelere maaş bağlanması” söylemi, tamamen Alevileri bölme ve birbirine düşürme taktiğidir. AKP, kendi Alevilerini yaratmak istiyor. Cem Vakfı gibi Aleviler’in bir kısmı buna sıcak bakıyor. Bu kesimin, Diyanet İşleri başkanlığında Aleviler’in temsilini istediği bilinmektedir. Aleviler, Diyanete bağlanacak ve bazılarına maaş ödenerek satın alınacaklardır. Bu, Sünnileştirilmiş Müslüman Alevi yaratma projesidir. Tabii ki aynı zamanda Türkleştirme! Buna Türk-İslam sentezinin AKP versiyonu da diyebiliriz. İşte, AKP’nin Alevi açılımı budur.


Zazalar, Zazaca yayın yapmaya hazırlar mı?


Zazalar’ın, Zazaca yayın yapmak için pek de hazır oldukları söylenemez. Bu konudaki sessizlik, bunun işaretidir. Daha önce, anadilde kurs açma sırasında da bu hazırlıksızlık görülmüştü. Zaza yerleşim alanlarında bu konuda teşebbüsde bile bulunulamadı. Zazaca yayın yapma konusunda da sorunlar var. Zazalar yeterince örgütlü değil. Düşünsel olarak da hazırlıklı sayılamazlar.


Geçmişe takılıp kalmamak lazım


Dersim’in ve Zazalar’ın tarihinde 1921 Koçgiri, 1925 Piran, 1937-38 Dersim birer kırılma noktalarıdır. Bunları unutmak mümkün değildir. Zaten unutmaya çalışmak da yanlıştır. Unutmaya çalışmak, kendinden kaçıştır. Geçmişini bilmeyenler, geçmişinden ders çıkarmayanlar sağlıklı bir gelecek de kuramazlar. Ama geçmişe de takılıp kalmamak lazım. Geçmişimize sahip çıkıp araştırıp incelerken, geleceğimize yönelik projeler üretmeyi de ihmal etmemeliyiz.


Dilimiz, geleceğimizin temel göstergesidir


Dilimiz, geleceğimizin teminatıdır. Ya da “dilimiz, geleceğimizin teminatı olabilir mi?” diye kendi kendimize sormalıyız. Dilimiz yok olursa, önce kültürümüz ve sonra da halk olarak yok oluruz. Zazaca’yı konuşmayan, konuşamayan bir Dersim’i düşünün. Bunun, batıdaki her hangi bir Türk ilinden farkı olacak mı? Onun için dilimizin yaşayıp yaşayamaması, geleceğimizin temel göstergesi olacaktır.


Zazaca TV yayını en doğal hakkımızdır


Dilimizin yaşaması için Zazaca TV önemli bir araç olacaktır. Diğer konularda olduğu gibi TV konusunda da proje üretmek zorundayız. Kendi olanaklarımızla TV sorununu çözmek oldukça zordur. Devletin sağlayacağı bir olanağı kaçırmamak ve sonuna kadar kullanmak gerekir. Zazaca TV yayınını istemek ne ayıptır, ne günahtır, ne kötü bir şeydir ve ne de birine karşı yapılacak bir haksızlıktır. Zazaca TV yayını en doğal hakkımızdır.


Anadilde Eğitim Hakkı Bağlamında Zazaca TV


Zazaca TV yayınını anadilde eğitim hakkı bağlamında değerlendirmek gerekir.

Zazaca TV, anadilde eğitim hakkının bir parçasıdır. Halkımız, vatandaş olarak başta askerlik ve vergiler olmak üzere, devletin istediği bütün yükümlülükleri yerine getiriyor. Kültürünü, kimliğini, dilini devam ettirecek taleplerde bulunması en doğal hakkıdır. Ayrıca TV yayını ile de yetinmemek gerekir. Okullarda anadilde eğitim yapılması için de talepte bulunmalıyız. Dilimizin, enstitü ve üniversitelerde bölümleri de olmalıdır.


Televizyonda dil öğretimi ve dil dersleri programları serbest olmalıdır


Televizyonlarda dil öğretimi ve dil derslerinin verilmesine de olanak sağlanmalıdır. Bilindiği gibi önceki yasa gereği, TV’lerde dil eğitimi, dil dersleri vermek hala yasaktır. Bu yasağın hiç bir hukuki temeli yoktur. Tamamen keyfi ve saçmadır. İnsan haklarına aykırı, ırkçı bir uygulamadır. Bu uygulamanın hemen kaldırılması gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, sadece BM uluslararası insan hakları sözleşmelerinde değil, hem AB insan ve azınlık hakları kriterleri gereği ve hem de Türkiye’nin her vesile ile sahip çıktığı ama fiiliyatta tersini uyguladığı Lozan antlaşmasında ‘farklı gruplar’a tanınan etnik, kültürel, dilsel ve dinsel haklar’ ın eksiksizve hemen uygulanması gerekir. Türkiye, imzaladığı uluslararası antlaşmalara uymak zorundadır.


„… Kanadalı siyaset bilimci Will Kymlicka, grup haklarını şu şekilde sınıflayıp tanımlıyor: 1) Kültürel haklar: Farklı kimliklerinin resmen tanınmasını isteyen azınlık gruplarına, başta anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için kamu kaynaklarından mali destek sağlanması. 2) Özel temsil hakları: Temsil organlarında, yani ulusal ya da yerel meclislerde, kotalar ayrılması. 3) Özyönetim hakları: Grubun yoğunlukla yaşadığı bölgeye devolüsyon yapılması (yani merkezin yetkilerinin bir bölümünün devredilmesi) ya da federalizme geçiş. (Multicultural Citizenship, Oxford, 1995, s. 26 - 33.) Kaynak: Şahin Alpay;
( http://www.trbulten.com/yazar/1380-sahin-alpay-trtde-kurtce-ve-alevi-sohbetlerinin-anlami.html ).


Halkımızın içinde bulunduğu durum, ulusal kurumlarımızın ve aydınlarımızın durumu ve sorunlarımız ayrıca değerlendirilmesi gereken konular. Ama sonuç olarak ve kısaca belirtmek gerekirse, Zazaca TV yayını yapılamayacak bir iş değildir. Bunun için vakit geçirilmeden hazırlıklara başlanmalıdır.


Zazaca TV için nereden ve nasıl başlamalıyız?


Öncelikle, Zazaca yayın yapılması için bir imza kampanyası açılmasının acil olduğu söylenebilir. Çok kısa bir metinle, biz Zazalar olarak, anadilimiz Zazaca’da TV yayını istiyoruz. Bu, bizim kültürel hakkımızdır diye kampanya açılmalı ve kısa bir zaman içinde çok imza toplanarak gerekli yerlere gönderilmelidir.


İkincisi, bu durumu kamuoyuna yansıtan iyi düzenlenmiş bir Beyanname hazırlanarak yayınlanmalıdır. Bu deklerasyon ilgili uluslararası kurum ve kuruluşlara gönderilerek destek istenmelidir.

Üçüncüsü, bu deklerasyon çerçevesi esas alınarak konuyu basında tartışmalı ve tartıştırmalı, gerektiğinde kitlesel toplantılar ve etkinlikler yapmalıyız.

Bu çalışmaların verimli ve koordineli yürümesi için bir komisyon veya bir heyet seçilmeli; çalışmalar bu komitenin önderliğinde yürütülmelidir.

Bu çalışmalardan sonra işin rengi anlaşılacak, atılması gereken gelecek adımlar görülecektir.


07.01.09

M. Hayaloğlu

 

 Image

http://dersimzazaplatformu.de.tl/Zazaca-ve-K.ue.rt%E7e-TV.htm

http://www.sansaderesi.com/article_view.php?id=627

http://www.sansaderesi.com/forum/index.php?topic=294.0

http://dersimzazaplatformu.www.de/category/aktuel-guncel/2009/01/07/zazaca-ve-k-rt-e-tv






Zaza Dilinin Geleceği Ne Olacak





Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, devlet televizyonu TRT de TRT-6 adıyla Kürtlere Kürtçe yayın yapmak üzere bir kanal tahsis etti. Kürtçe programların yapıldığı, haberlerin Kürtçe verildiği, Kürtçe filmlerin oynatıldığı bir kanal. Hiç şüphe yok ki bu kanal, Kürt dilinin gelişmesine hizmet edecektir.

Peki, bizim dilimiz Zazaca ne olacak?

Dilimiz Zazaca (Kırmancki, Kırdki, Dımılki) ile neden program yapılmıyor? Çünkü bu kanal yani TRT-6 Kürtlere ve Kürt dili olan Kürtçeye (Kurmanci) tahsis edilmiştir. Kanalın koordinatörü Sinan İlhan bir Kürt. Doğal olarak programları, heberleri, filmleri Kürtçe ile olacaktır. Burda anormal bir durum yoktur.

Doğal olmayan nedir?

Doğal olmayan, bu kanalın Zazaca yayın yapmamsı değil, TC hükümetinin ayrımcılık yapması ve ülkesinde yaşayan Zaza, Laz, Çerkez (Abaza), Rum, Ermeni, Asuri (Süryani, Nasturi, Keldani) gibi halklara haksızlıkta bulunmasıdır. Bunun nedeni de açıktır. Hükümet ve iktidar partisi AKP, Kürtlerin diğer halklara göre daha büyük bir potansiyele sahip olduğunu biliyor. Zazalar başta olmak üzere diğer etnik grupların örgütsüz ve gerekli olanaklardan yoksun olduğunu görüyor. Bu durumdan istifade ederek Kürtlerin oylarını almak ve DTP’nin etkinliğini kırmak için Kürtçe Tv yayınını bir koz olarak ortaya sürmüştür.

Halbuki hükümet, eğer ayrımcı davranmasaydı, yapması gereken, mecliste kabul edilen yasa gereği, ülkede yaşayan bütün halklara, farklı bütün etnik ve kültürel topluluklara eşit yaklaşmasıydı. Diyelim ki, Kürtçe yayın için Kürtlere bir kanal tahsis ediliyorsa, ihtiyacı olan diğer halklara da birer kanalın ayrılması gerekir.

Anadilde yayın ihtiyacı olan bu halkların başında Zaza, Laz, Çerkez, Asuri gibi halklar gelmektedir. Diğer halkların, örneğin Arapların, Rumların ve Ermenilerin ihtiyacı ve talebi var mı? Varsa bunlarından da bu haktan yararlanması gerekir.

Üstelik Zazaların bir değil, iki ayrı kanala ihtıyacı var. Çünkü Zazalar içinde, birbirinden oldukça farklı iki büyük diyalekt konuşulmaktadır. Bu halk, tıpkı Kürtler ve Türkler gibi, İslam içindeki bölünmeye paralel olarak Alevi ve Sünni olarak ikiye ayrılmıştır. Okulları ve son yıllara kadar yazılı edebiyatlarının olmayışı ve ortak iktisadi yaşam koşullarının zayıflığı yüzünden birbiri ile ilişkilerinin kopukluğu neticesinde farklı lehçeler kullanmaktadırlar ki, bu da anlaşmada problemler yaratmaktadır. Yine de Zazaca’ya tahsis edilmiş bir kanal olursa, her iki tarafın kendi aralarında anlaşacaklarını sanıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümeti, imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalara uymak ve gereklerini yerine getirmek zorundadır. Zazalar, TC sınırları içerisinde yaşayan yerli bir azınlıktır ve TC vatandaşlarının sahip olduğu bütün haklardan kendileri de yararlanmak isterler. Bu hakların başında ise, kendi dilini ve kültürünü yaşatmak ve geliştirmek gelmektedir.

“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ“ de şunlar yazılıdır:

“Madde 4:

1. Devletler gerektiğinde, azınlık mensubu kişilerin, hiçbir ayrımcılığa maruz kalmaksızın ve yasalar önünde tam bir eşitlik içinde, insan haklarından ve temel özgürlüklerden tam ve etkin bir şekilde yararlanmalarını güvence altına alacak tedbirler almakla yükümlüdürler.

2. Devletler, (ulusal hukuku ihlal eden ve uluslararası standartlara aykırı olan bazı özel durumlar hariç), azınlık mensubu kişilerin kendi özelliklerini ifade etmeleri ve kendi kültürlerini, dillerini, dinlerini, gelenek ve göreneklerini geliştirebilmeleri için uygun koşulları yaratacak tedbirler alacaklardır.

3. Devletler, azınlık mensubu kişilerin, uygun durumlarda, anadillerini öğrenmeleri veya ana dillerinde öğrenim görmeleri için yeterli olanakları yaratacak uygun tedbirleri almalıdırlar.

4. Devletler, uygun durumlarda, kendi sınırları içerisindeki azınlıkların tarih, gelenek, dil ve kültürleri konusundaki bilgilerini teşvik amacıyla, eğitim alanında uygun tedbirler almalıdırlar. Azınlık mensubu kişiler, topluma ait tüm bilgilere ulaşabilecek yeterli olanaklara sahip olmalıdırlar.

5. Devletler, azınlık mensubu kişilerin, ülkenin ekonomik gelişme ve kalkınma sürecine tam katılımını sağlayıcı nitelikte uygun tedbirler düşünmelidirler”(¹).

Görüldüğü gibi TC devleti, televizyonlarda sadece yayın hakkı vermek zorunda değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi, bu yayınların gerçekleşebilmesi için gerekli tedbirleri almak ve uygun şartları da yaratmak zorundadır. Bunun için yayın yapabilecek elemanların yetiştirilmesi ve gerekli imkanların sağlanması gerekmektedir. Daha da önemlisi, dilimizin yaşatılması ve geliştirilmesi için uygun şartların yaratılması ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bunun yolu ise anadilde eğitimin çocuk yuvalarında başlayacak şekilde, okullarda öğretilmesinden ve üniversite düzeyinde kürsü ve enstitülerin oluşturulmasından geçer.

Çok şey mi istiyoruz? Ya da gerçekleşmesi imkansız şeyler mi istiyoruz?

Hiç sanmıyorum. Zazalar, yaklaşık beş milyonluk bir halktır ve her TC vatandaşı gibi, bütün vatandaşlık görevlerini yerine getirmektedir. Eğer, yerine getirilmeyen bir görev varsa, buyursun devlet ve hükümet yetkilileri açıklasın. Peki, bütün vatandaşlık görevlerini eksiksiz yerine getiren bir halkın, TC vatandaşı olan bir Türk’ün sahip olduğu haklara sahip olmasını istemesi, en doğal hakkı değil midir? Türk olarak doğmadığımız için suçlu muyuz? TC devletinin yetkilileri ve en başta TC hükümeti ve başbakanı bu soruya cevap vermek ve haklarımızın gereklerini yerine getirmek zorunda değil mi?

16.02.09

M. Hayaloğlu

¹. Ulusal ya da etnik, dinsel ve dinsel azınlıklara mensup kişilerin hakları bildirgesi:
 
http://tr.wikisource.org/wiki/Ulusal_ya_da_etnik,_dinsel_ve_dinsel_az%C4%B1nl%C4%B1klara_mensup_ki%C5%9Filerin_haklar%C4%B1_bildirgesi


http://www.sansaderesi.com/article_view.php?id=644

 

 

http://dersimzazaplatformu.de.tl/Zaza-Dilinin-Gelece%26%23287%3Bi.htm


 

 
 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden