Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  PLATFORUM (şifreli)
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

******** SIMA XÊR AMÊ KURŞİYE WERENAYİŞİ ******** ***** DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ *****

PLATFORUM (şifreli) - ÜZERİNDEN BULDOZER GEÇEN KENT…Devrim Tekinoğlu

Burdasın:
PLATFORUM (şifreli) => SERBEST KÜRSÜ => ÜZERİNDEN BULDOZER GEÇEN KENT…Devrim Tekinoğlu

<-Geri

 1 

Devam->


Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
02.09.2009 09:43 (UTC)[alıntı yap]

ÜZERİNDEN BULDOZER GEÇEN KENT…

Devrim Tekinoğlu

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Sessizce tekrarlıyorum şiirin bu dörtlüğünü. Dörtlük zihnimde dolaşırken, hatırlamalarım aracın hızına göre hızlanıyor. Doğduğum topraklarda yaşananlar öylece dolaşa duruyor zihnimde. Dersim-Mameki-Kalan-Tunceli-ovacık-Pulur şeklinde birçok adı var buranın. Hangisini seversen onu seçebilirsin Dersim ismi bana daha çekici geliyor. Bir ismi bu kadar çeşitlendirince oradaki şaşırma ve şaşkınlaşma halide kendini açıkça hissettiriyor sanırım.
İlçenin değişik noktalarına kurulan nokta karakollardan her gün aynı saatte top atışları yapılır, yerleşim yerinin dört tarafını çeviren dağlar sürekli dövülürdü. Buna rağmen neredeyse her gün değişik gruplar ile devlet güçleri arasında çatışmalar yaşanırdı. Çatışmaların olmadığı zamanlarda askerler sağa sola ateş açar diğer gün çatışma çıktığını iddia ederlerdi. Bu rutin davranışa artık herkes alışmıştı. Silah sesleri arasında içilen içkiler, dinelen müzik ve yaşananları ti’ye alan mizah ve kahkaha...
Babamın işlettiği lokantada müdavimler muhabbete oturmuşlardı saat akşam dokuz olmuştu olacak olanın saatiydi bu saatler. Olağan bir davranış olarak kol saatine bakanlar geriye saymaya başlamışlardı ki beklenen ses geldi yine; tak, trak tark trrrrak, trrrrak... Bir an dikkat kesildik sonra lokantadakilerden biri ‘1 dk susun’ dedi. Sustuk. ‘Tamam, bunlar askerlerdir.’ Tespitini yapınca ‘Nerden biliyorsun?’ diye soruldu kendisine. Gayet emin bir tonla ‘askerdir’ ‘kivralar’ olsa tak tak trak diye ses çıkardı, hevallar olsa tak trak trak tak trak diye ses çıkardı bu tak, trak, trrak, trrrrak’ tır. ‘Bütçeye göre kullanılıyor mermilerde yani’ cevabını verdi. ‘Yok, bence bütçeye göre değil her siyasetin bir felsefesi var bir davranış biçimi var ondandır’ dedi diğeri. Halla halla nedir o sorusuna ‘şöyle ki diye başlayarak cevapladı, tak tak trak acelemiz yok yola yeni çıktık yolumuz uzun demektir ki uzun yürüyüş esprisi ile devrim gerçekleştirmiş Çin modelidir. Bizde de uzun süreli halk savaşı esprisi ile yıllardır buraları mesken tutan partizanların siyasetidir. Tak trak trak tak vur güç topla hızlan dur ateşkes yap manevra yap şaşırttır ki bu PKK için çok uygundur. Askerinki de yayılmışım ülkenin dört bir yanına dağda taşta benimdir. Bırakmam geçemezsin demektir. Gülümsüyorum silah sesleri ile büyüdüğüm Dersime-Mameki-Kalan-Tunceli-Ovacık-Pulur’a doğru yol alırken.
& & &
Buraya gelişim seçimlerin hemen ertesine denk geldiğinden oldukça gergin bir atmosfer vardı. Neredeyse gün boyu seçimler konuşuluyordu. Kimin kime oy verdiği biliniyordu ve farklı oy kullananlar birbirleri ile kerhen konuşuyorlardı. Tartışma esnasında kişilerin argümanlarının ve meseleyi yorumlama biçimlerinin sürekli değişkenlik gösterdiğini söyleye birim. Bu durum için bir hatırlamaya başvurmak istiyorum. Palavra Meydanı dosyası için çalışma yaparken bir tanıdığım şöyle bir tanıklığını anlatmıştı: Dersim’de devrim dalgasının meydanlara sığmadığı dönemlerde ‘Palavra Meydanı’nda volta atarak tartışan gençler için o günlerde bir problem vardı soru şuydu: Devlet görevlileri ile sürekli iyi ilişkiler içerisinde olan kişiye karşı ne yapacaklardı. Günler sonra ‘Halk Mahkemesi’nin kurulmasına karar verilir. Mahkeme toplanır mahkeme başkanı yargılanan kişinin kardeşidir. Yargılayan örgüt yörede Halkın Kurtuluşu diye bilinen guruptur. Yargılan kişi savunmasının merkezine Aleviliğini ve inançlarına bağımlılığını oturtarak savunma yapmaktadır. İlerleyen vakit cümlelerin sertleşmesine neden olmaktadır. Mahkemeyi kuran devrimci gençler sinirlenip yargılanan kişiye hakaret edince mahkeme başkanı kardeş işin ciddiyetini kavrayacaktır. Birden masaya vurur ve kim benim kardeşime bir şey yaparsa Xızır şahidim olsun onun belasını s...m der.
Buradaki karmaşık hukuk anlayışı Dersim’de kanımca en canlı sorun olarak varlığını sürdürüyor. Herhangi bir olaya yaklaşımda herhangi bir olguyu yorumlamada kişilerin hukuk anlayışı o kadar değişmekteki bir dakika önce devrimci cümleler kuran aynı konu hakkında konuşurken 1 dk sonra tam tersini seçerek konuşa biliyor. Birbirleri ile barışmayacak çelişik durumlar Dersim’de o kadar iç içedir ki anlaşılması hakikaten güçtür. Seçim sürecide öyle bir karikatür içerinde geçip gitti devrimcilik CHP’lisinin de AKP’lisinin de DTP’lisinin de diğerlerinin de esas argümanıydı. Her biri diğerini sahte devrimcilikle itham ediyordu. ‘Geçen seçimde bu adam EMEP’liydi şimdi DHP’li oldu. Yarında DTP’li olur. Adam Ovacıkta AKP’ye çalışıyor Tunceli merkezde DHP’nin desteklediği aday olan Murat Kur için en önde slogan atıyor.’ Gibi birçok yorum dinledim. AKP adayının referansının devrimcilik olmasına gülümsedim.
& & &
Gelişimin ertesinde Tunceli merkezde dayım ve Murat abi ile karşılaşıyorum. Araçta yer var mı? Bende gelecem Ovacık’ diyorum. Var gel bir iki kadeh bir şeyler içelim gideriz diyor dayım. Tamam, olur diyorum. Murat abi,’ ben kadının olduğu yere gelmem’ diyor. ‘Yapma Murat abi bu dünyayı hep erkeklerden oluşturamazsın kadınların oturmadığı mekân, mekân mı olur diyorum. Murat abi, anlıyor meseleyi anlamadığımı ya ben ona demiyorum konsomatrislere diyorum. Ha anladım etraf bar dolu onların olmadı yere gideriz tabi diyecektim ki ‘Kalan restoran birde şuradaki türkü bar diğerlerinde konsomatris çalışıyor. Hepsine de talebin yoğunluğunu anlatıyor dayım. Konsomatrisin olmadığını düşünerek girdiğimiz türkü bar, kısa bir süre önce konsomatris çalıştırmaya başlamış. ‘Sizde kadın yoktu’ diye sorulunca işletmeciye; ne yapayım abi çalıştırmayınca kimse gelmiyor bizimde ekmek yememiz lazım diye cevaplıyor. Sahnede şarkı söyleyen müzisyenin içli ve gür sesinden; ‘sevgilim, eylem güzelim yitik bir ülkeyi korumaya değil yeniden kurulacak bir ülkeyi aşkla örmeye benzer devrimci olmak' sözleri duyuluyor. İki masa ötemizde bir konsomatris zafer işareti ile kafasını sallıyor yanı başında ona sarılan bayın elleri göğüslerde duruyor öylece. Beşer dk arayla masamıza gelen konsomatrisler elimizi sıkıyor, hoş geldiniz diyor buyur etmiyoruz geçiyorlar birazdan mekânın en hareketli bayan garsonu başka marş sonrası Kürtçe ezginin bitmesiyle zafere duran ellerini indirip masamıza geliyor. Bize hoş geldiniz diyip oturuveriyor. ‘Bir şey istemiyecem sadece sizinle konuşmak istiyorum’. Diyor. ‘Hayır, kalkacağız’ diyoruz ancak oldukça ısrar edip oturuyor masaya. Hemen adına ‘vol’ denen rakı bardağına konmuş bira masaya geliyor. Konsomatris nereden geldiğimiz sorusuna ‘Ovacık’ cevabını alınca ‘Çok arkadaşım var Ovacık’tan diyerek başlıyor isimler saymaya. Saya saya bitmeyen tamamı erkeklerden oluşan bir liste bu. Dayımın keyfine diyecek yoktu duyduğu her isimden sonra tepkisi aynıydı; ‘odamı, ya ya.‘ Adınız ne acaba? Diye sorulan soruyu Devrim diye yanıtladım. Biz 68 kuşağıyız diye alınca ağzımdan sözü oldukça gençsiniz nasıl 68 kuşağı oluyorsunuz şeklinde soruya çevirdim. ‘Biz Ankara’da yaşadık. Benim babam 68 kuşağıdır, sıkı devrimcidir. Biz az bedel ödemedik neden buradayız sanıyorsun’ !?., Başka bir şey sandığım için özür bile dileyemedim bitmeyen devrimci propaganda üzerine hesabı istiyoruz ‘vol’ denilen şeyin fiyatına bakıyorum yedi lira.
& & &
Yaklaşık üç aydır Dersim’deyim. Burada benim gibilere ‘dışarıdakiler’ deniyor. Gelir gelmez karşılaştığım her kişi anlaşmışçasına aynı soruyu soruyor. ‘Hoş geldin! Nasılsın? Neredesin? Ne iş yapıyorsun? Ne zaman gidiyorsun?’ Sonraları tanık oluyorum ki bu sorular Dersime gelen hemen herkese aynı şekilde soruluyor.
Ovacıklıların, Flamingo dedikleri yol boyu yürüyorum. Kodi Köyü’ne doğru günlük yürüyüşünü yapıp hızlı adımlarla dönen amcamla karşılaşıyoruz. Dersime gelenlerin çoğunun bir projesi olduğundan olsa gerek hemen soruyor amcam; söyle bakalım projen nedir? Şimdilik bir projem yok. Sende var mı amca? Biz ölümü bekliyoruz yeğenim. Burada sabah kalkıp da bu güne yâda yarına dair bir şey hayal eden, bu hayalini seninle paylaşan birini gördün mü? Düşünüyorum pek olmadı galiba. ‘Üzerimizden buldozer geçti yeğenim ne anlatayım sana’. Cümlesinden sonra hızlı adımlarla uzaklaşıyor amcam. Bu onun günlük sporu aslında arkasından yürüyorum ancak yetişemeyeceğimi anlıyorum, onunda pes ediyorum Fakat bu cümleler benim için oldukça çarpıcı oluyor.
& & &
Çocukluğumda neredeyse her gün sopasının tehdidi ile karşı karşıya olduğumuz Yayla Günü Köylüsü Dewres Cemal Ocağına bağlı ‘dede’ geliyor aklıma. ‘Dede’ yoldan geçen araçların önüne ansızın atlardı araçların çoğu onu görünce durur ‘Dede’nin kenara çekilmesini beklerlerdi. Ne ki bu eylem dedenin kendisine ayrı bir güven vermişti. O; kendisine bir şey olmayacağına inanmıştı ve böyle düşünmekte yalnızda değildi. İlçenin bazı sakinlerine göre bu ‘budala’ adam artık hepten tozutmuştu. Buna rağmen bazı ‘inançlı kişiler’; ‘Hakk’ ın onu koruduğuna, ‘Dede’nin kerameti olduğuna inanırlardı. Ne var ki; ‘Dede’ yola dökülen asfaltı ezmeye çalışan bir silindir aracın önüne ansızın atlamıştı oldukça yüksek silindirden dedeyi göremeyen araç operatörü yola devam etmiş sonuç: ‘Dede’nin başının asfaltta ezilmesi olmuştu. ‘Dede’nin üzerinden geçen silindi burada hala dar bir kesim tarafından yaşatılmaya çalışılan dağınık inancıda sanki ezip geçmişti. Tabi ki yıllarca kendi çocukları diye bildikleri ‘Dağlıların köyler yakılırken hiçbir şey yapamamış olmaları o yangında yapa yalnız kalmış bu halk için tam bir çöküş olmuş olmalıydı. Hayatlarının her anını etkileyen örgütlerin, içinden en üst düzeyde çıkan ajanlar, ihanetler, kayıplar, yalnızlıklar sonucu uzayıp giden bu çöküş… Şimdinin inançsızlık ve güvensizlik hali için yeterdi ama daha neler vardı neler...
& & &
Yıkım ve ezme sürecinden sonra ölümü beklemek gerçektende neredeyse Dersim’in tamamına hâkim olmuş bir psikoloji olarak duruyor. Tatil ya da çeşitli nedenlerle Dersime gelmiş ‘dışarıdakiler’ oldukça heyecanlı ve hararetliler. ’Yerliler’e oldukça kızgınlar. ‘ Ne kadar tembel bir halksınız, neden çalışmıyorsunuz, her taraf boş arazi, ekin kardeşim! İki inek alın ona bakın! Sabah akşam gelip bu kahvehanede oturuyorsunuz, hazırcılığa alışmışsınız.’ cümleler böylece uzuyor ‘dışarıdakilerin tatili uzadıkça gözlerindeki heyecanda düşüyor gibi, artık daha az konuşuyorlar. Sanırım buradaki yerlilerle aynı psikolojiye kapılıyorlar. Almanya’dan gelen bir tanıdığım; ‘Dersime gelmeden önce burası için neler yapabiliriz diye tartışıyor hayaller kuruyoruz ancak buraya geldikten hemen sonra ya boş veriyorum bu halktan hiçbir şey olmaz’. Diyor. ‘Bu halkla hiç bir şey olmaz’ Sanırım Dersim’de en çok kullanılan cümledir. ‘Olmaz hiç boşuna uğraşma olmaz’. ‘Neden olmaz’ diyecek oluyorsun cevap hazır; ‘siz dışarıdan ve akademik bakıyorsunuz buranın şartları başka burada yaşamadan bilemezsiniz’
Çok kısa bir zamanda ‘dışarıdakiler’ ve ‘yerliler’ bir konuda hemfikir oluyorlar; ‘olmaz’
& & &

Munzur vadisi boyunca döne döne ilerleyen araçta, dayımla konuşuyoruz neredeyse her bir kilometrede, dayım burada; … kişiyi, burada; … kişiyi öldürdüler diyor. 67 km yola yüzlerce ölü sığmış bir yolda her gün silah sesleriyle şaşkınlaşmak kolay değil. Burada neredeyse herkesin siyaset hakkında kullanacağı cümle var âdete burada herkes kendini siyaset bilimci gibi görüyor. Herkes kendini yönetme erkine dâhil etmek istiyor. Herkes siyasete hazır duruyorken arada bu topraklarınızı ekin be kardeşim diye bir ses duyuluyor ona dönen kafalar neredeyse onlarca yılın sıkışmışlığını öylece boşaltacaklar gibi bakıyor. Dışarıdakiler neredeyse her sene bir proje ile geliyorlar yaz boyu dillendirilen bu projeler olmuyor işte bir türlü olmuyor sitemi ile konuşacakken Seda öylece durdu yerinde ve sinirli bir el hareketi ile kesildi yine kesildi elektrikler dedi. Tuhaf ki neredeyse her gün elektrik kesiliyor. Bazı ilçelerde neredeyse her gün telefon ve internet operasyon gerekçesi ile engelleniyor. Güne saat 6 da başlayan özgür, bu dört dağ arasında her gün aynı yüzleri onlarca defa görmekten tek tek öldürmek istiyor hepsini. Neredeyse herkes bir birini ajan olarak görüyor. Jitem buranın en olağan kelimesi gibi. ‘Araziye gidelim’ diyor Cihan. İşlettiği dükkân yetersiz, sıkılıyor.’Benim gençlik enerjimi karşılayacak bir şey lazım ama yapacak bir şey yok ne yapalım Devrim abi! Hadi gel iki bira içelim’. Tabi ki iki değil bir düzüne birayı poşete doldurmuş olarak geliyor. Arazi dedikleri içki içmek için seçilen yerler. Dersim’de yüzlerce ‘arazi’ yeri var. Her çeşme, her tepe, her vadi, her ırmak kenarı…
& & &

Bazı yatırım projeleri ve kültür projeleri yapmak isteyen ‘dışarıdakiler’ biraz kızgın ve hararetli konuşuyor kürsüde. ‘Bakın kardeşim biz işimizi gücümüzü, çoluğumuzu, çocuğumuzu bırakıyor yollara düşüp buraya geliyoruz. Buraya faydalı olmak için, sizin için bir şeyler yapmak için. Ama sizin bu hırsız, dolandırıcı bilmem ne bilmem ne iddialarınızdan artık gınağı geldi, nefret etmeye başladım. Ya aklınızı başınıza alın ya da bizden size artık bir şey gelmez.’ Keskin, sert ve içten kıza duruyor kürsüdeki yatırımcı.
İlçeler arasında en çok yatırım yapılmak istenen yer sanırım ki Ovacık. Burada Munzur A.Ş.’nin kuruluş sürecinde karşılaştığı sıkıntıların daha serti şimdilerde Dersim A.Ş. için yaşanıyor. Halk ‘Dersim A.Ş. konusunda oldukça umutsuz ve kızgın. Ancak yinede beklentileri var. Amcama Dersim A.Ş’ faaliyete geçirmeye çalıştığı mandıra için ne düşündüğünü soruyorum. ‘Olursa iyi olur iki kilo süt almak için araya kirvelik, musahiplik koymak zorunda kalıyoruz’. Şeklince cevaplayınca şaşırıyorum başlarda ama sonra ayran içmeye niyetlenince anlıyorum durumu. Birkaç kahvehanede bulundurulmasının dışında türlü ‘memleket ayranı’ bulamıyorum neredeyse tek ayran satıcısı durumunda olan Emre’den istiyorum tamam sıran gelince alırsın diyor üç gün bekledim sıra gelmedi unuttum ayranı. Kardeşimin eve getirdiği plastik yoğurt kabının üzerinde Malatya Yoğurdu yazmaktaydı. Annem memleket yoğurdu sipariş etmişti ama bakalım ne zaman gelecek sıradayız.

& & &
Oldukça geniş arazileri değerlendirmek için Maraş’tan 2 tır Ovacık içine gelip durdu 10 dk mola sonrası Pardi, Eğri Pınar, Yeşil Yazı ve diğer köylere doğru yol aldılar. O günün akşamı dönen tırlar 1000 dönüm araziye ayçiçeklerini ekmişti. Köylülerin arazileri kiralanmış üstüne ekilen arazi için devletin ilgili kurumlarının verdiği hibe desteğini almaları içinde köylülere yöntem gösterilmişti. Maraş’tan gelen çiftçilerin arkasından bal üreticilerinin şikâyetleri başlamıştı. Bal üreticilerine göre ayçiçeği kötü bal elde etmelerine neden olacaktı. Üstelik Ay çiçeği ekilen tarla beş yıl süreyle ekilemezdi.
& & &
Arkeolog arkadaşımın Dersim e gelmesi ile etrafımda dolaşan define avcılarının sayısı da artıyor. Benimde Hititoloji okumuş olmam ile birleşince bayağı cazipleşiyor durumumuz. Falanca yerde şu işaret var şurada şöyle bir mağara var. Sanırım bu define avcıları bu konuda bizden daha çok bilgiye sahipler şaşırmıyorum çünkü birçoğu neredeyse bu işten emeklilik hakkı kazanacak kadar vakitlerini ayırmışlar bu eyleme. Ya arkadaş bu işe ayıracağız enerjiyi başka işe ayırsanız zaten zengin olurdunuz diyorum. Sen hele gel define aramaya, bak bakalım sen bıraka biliyor musun bağımlılık yapıyor. Sanırım bu define avcıları şu an için Dersim’de arkeoloji açısından en önemli kişilerdir. Çünkü üniversite ya da başka bir kurumun bu alanda çalışması yok diye biliriz. Ancak bu alanda da iddialar hemen başlıyor Jitemin görevlendirdiği çok adamın her türlü imkânlar kendilerine verilerek tarihsel figürleri tahrip ve yok etmekle görevlendirildiklerini söylüyorlar. Peki, siz kırmıyor musunuz diyorum asla ve kata diye yanıtlıyor ‘bu işinde yöntemi var biz kuyumcu titizliği ile bu işi yapıyoruz’. Define avcıları ile genelde anlaşamıyoruz onların doğru dediğine ben yanlış benim doğru dediğime onlar yanlış diyor.
Oturduğumuz su kenarında yanımızda sohbet edenler dağ keçilerinin bu ara vadiye, ırmak kenarına sık indiğini anlatılıyordu. Avcılık yapan kişilerin başına gelen olumsuzluklardan dağ keçisi öldüren ‘dağlıların’ bu eylemlerden hemen sonra birçok ölümlü pusu yaşadığı anlatılıyordu. Daha genç olan itiraz ediyordu bunlar batıl inanç. Bir diğeri de ona itiraz ediyordu; bizim ‘dede’lerimiz suda ki balığı dağdaki geyik’i havada ki turnayı kutsal bildiler bize de böyle anlattılar. Valla senin dedelerin elinin altındakinin kıymetini bilmeyen varlık içinde yokluk çekenmiş. Ben şimdi niye buna inanayım o balığı da geyiği de güzelce yemek varken. Tartışma öylece uzuyor.
Birazdan bir araç durdu yanımızda ‘hadi eyvallah!’ ‘nereye?’ ‘İstanbul’a ‘neden bu kadar erken gidiyorsun?’ ‘iş güç beklemeye gelmez ne yapalım’ ‘hadi o zaman güle güle’…
Bazı sessizleşen bazı sesini dünyaya duyurmak istercesine ses veren, çağlayan Munzur’a bakıyorum Öylece. Soruyorum kendime; giden kim, kalan kim, giden ne kalan ne...

Haziran 2009 - Dersim





Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 243
Bütün postalar: 611
Bütün kullanıcılar: 695
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden