Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  PLATFORUM (şifreli)
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

******** SIMA XÊR AMÊ KURŞİYE WERENAYİŞİ ******** ***** DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ *****

PLATFORUM (şifreli) - Diyarbakır Festivali mi, Dersim Festivali?

Burdasın:
PLATFORUM (şifreli) => SERBEST KÜRSÜ => Diyarbakır Festivali mi, Dersim Festivali?

<-Geri

 1 

Devam->


Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
02.06.2009 19:04 (UTC)[alıntı yap]


Diyarbakır Festivali mi, Dersim Festivali?

İkisi de olabilir. Hata Kürt festivali mi, Zaza festivali mi diye de adlandırılabilir. Bunun da ayıp veya sakıncalı bir yanı yok. Benim burada konu etmek istediğim festival, Avrupa’da son dört yıldır yapılmakta olan ‘Dersim Festivali’ ve aynı tarihde yapılacağı ilan edilen ‘karşı-festival’dir. Beklendiği gibi, Almanca kısa adı FDG olan Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu, bu yılki festival tarihini 13 Haziran 2009 ve yerini de Almanya’nın Bonn şehri olarak açıkladı. Bunu beklediği ve uzun zamandır hazırlık yaptığı anlaşılan bir çevre de, aynı tarihde ama Rüsselsheim’de bir karşı Dersim festivali yapacağını ilan etti.

Bu kesim kimlerden oluşmaktadır? Kendilerini “Dersim Dayanışma Komisyonu (DDK)“ olarak nitelendiriyorlar. İster kendilerini “Dersim Dayanışma Komisyonu“ olarak nitelendirsinler, isterlerse başka adlar altında hareket etsinler, bunların PKK tarafından yönlendirildiği bir sır değildir. En başta da paravan bir örgütlenme olan ve başında Haydar Işık bulunan “Dersim Yeniden Inşa Derneği“ tarafından organize ediliyorlar. Bunlar, PKK olanaklarını kullanarak ve Kürtleri Rüsselsheim’e sevk ederek, söz de Dersim festivali yapmacaklar ama olan bir Dersim festivali değil, bir Diyarbakır festivali olacaktır. Nitekim, son yıllarda Munzur doğa ve kültür festivallerini, Dersim festivali olmaktan çıkarıp birer Kürt festivaline dönüştürdükleri gibi.


“Dersim Dayanışma Komisyonu“ adına Mustafa Şen tarafından yapılan açıklamada festivali gerekçesi ve amacı şu şekilde açıklanmaktadır:

“Almanya’da son dört yıldır Türkiye’nin inkar, imha ve asimilasyon politikalarına hizmet veren bazı çevreler tarafından, tarihimizden ve kültürümüzden rant elde etme temelinde her yıl Dersim Festivali düzenleniyor. Bu, ‘Dersim’ ismini taşısa da, Dersim toprağı, Dersim insanı, Dersim kimliği ile hiç bir şekilde bağdaşmadığını dört yıldır görüyor ve izliyoruz.“ Devamla „Amaç Dersim halkı ve Dersim kültürü ile buluşmaktır.“ (http://www.yeniozgurpolitika.org/?bolum=haber&hid=46596)


Diğer yandan son dönemlerde bütün enerjisini Dersimlileri karalamak ve zan altında bırakmak üzere harcayan Haydar Işık, yazdığı son yazılardan birinde „Dersim mi? Tunceli mi?“ ikilemini dillendirdi ve kendilerinin „Dersim“li, diğerlerinin ise „Tunceli“li olduğunu öne sürdü. Hoş, bunun yeni bir şey olduğunu da söyleyemeyiz. Zira yıllardır A. Öcalan tarafından dillendirilen ve kendisi tarafından her seferinde başlığı değiştirilen ‘yeni‘ diye piyasaya sürdüğü yazılarında sürekli tekrarlanan bir tekerleme olduğunu biliyoruz.

PKK Zihniyeti

Festival ile ilgili dillendirilen bütün argümanlar, bir zihniyeti göstermektedir. Bu, PKK zihniyetidir. O halde nedir PKK zihniyeti? Buna kısaca bir göz atalım.

PKK, zihniyetinin değişik yönleri ve yanları vardır. Mesela bunlardan biri ve belki de en önemlisi şöyledir:
Bir şey ya iyidir, ya kötüdür. Eğer benim ise, benden yana ise, iyidir, benim değilse veya benden yana değilse ‘tu kaka‘dır.
Ya da Bir şey, benim denetimimde ve önderliğim altında ise iyidir. Ve lakin bana bağlı ve denetimimde değilse, ‘tu kaka’dır, kötüdür.

PKK zihniyetinin daha başka yanları ve özellikleri de sayılabilir. Ama sanırım bu en önemli özelliği her şeyi anlatmaya yetmektedir.

PKK zihniyetine göre, bir festivali, ancak PKK düzenlerse iyi olabilir. Eğer PKK düzenlemiyorsa, onun denetiminde değilse, bu mutlaka devletin veya devletle ilişkili rant peşinde olan çevrelerin işidir. Dolayısı ile Kürtlere –siz PKK anlayın- hizmet etmiyor, demektir.


PKK zihniyetine göre, bir hareket veya örgütlenme, ancak PKK denetiminde ise, PKK’ya bağlılığını yemin billa ilan etmişse meşrudur. Eğer, bu özellikleri yoksa o hareket, mutlaka bir şekilde devletle ilişkilidir, devletin denetimindedir, kontradır, Kürtleri –siz PKK anlayın- bölmek için oluşmuştur, daha doğrusu “oluşturul“muştur. Bu bakımdan, birilerinin, mesela Dersim Dernekleri Federasyonu’nun çıkıp Dersimlileri kendi sorunları etrafında, kültürel ve demokratik hakları etrafında örgütleme hakkı olamaz. Bu bölücülük olur, Kürt –siz PKK diye okuyun- düşmanlığı olur. Birileri kalkıp, Dersim ve beldelerinde veya herhangi bir alanda PKK’dan izin almadan belediye başkanlığı için aday olamaz. Olursa bu, PKK’ya karşı devletle işbirliği anlamına gelir, vs. Kısacası ya PKK’dan yana olacaksın ya da devletten. Ara yol yoktur. İşte PKK zihniyetinin öz olarak mantığı budur. Bunun için bu zihniyet, bütün yolları denemeyi, bütün araçlara baş vurmayı mübah ve meşru görür.


Dersimliler, kendi kültürel ve demokratik hakları için mi örgütleniyorlar veya bir etkinlik mi düzenlemek istiyorlar? Hemen gerekçe hazırdır: Siz, Kürtleri bölmek için, rant elde etmek için bunu yapıyorsunuz der ve olumsuz bütün sıfatları sıralar: Kontra, milis, korucu, hain, bölücü, vs vs. Yetmedi mi? Daha da aşağılık iftiralara baş vurur. İnternette, paravan yayın organlarında bu oluşumların ileri gelenlerini „eroinci“ (mafyacı, „kadın tüccarı“ (kadın satıcısı, „tecavüzcü“ (ırz düşmanı, vs vs yaftalarla teşhir eder. Nasıl olsa bunların önemli bir kesimi kamuoyu tarafından bilinen, tanınan insanlardır. Haklarında resim, vs materyal bulmak zor değildir. Çamur atarsam, en azından izi kalır, zihniyeti ile hareket eder.


PKK zihniyetinin Avrupadaki temsilcilerinden Haydar Işık denilen sahtekarın, işi gücü PKK’ya destek vermeyen Dersimlilerle uğraşmaktır. Haydar Işık, haftada bir, imkanı olursa hergün veya iki günde bir, hizmetindeki paravan yayın organlarında bu iftiraları tekrarlar, durur. Bu iftiralar okunduğunda görülecektir ki, hepsi birbirinin tekrarıdır. Çoğu zaman yeni yazı diye piyasaya sürdükleri, ya başlığı değiştirilmiş ya da gelişen güncel olaylardan biri eklenerek yeniden yayınlanmış olmasından ibarettir. Böylece bir papağanın, öğrendiği bir kaç kelimeyi tekrarlaması gibi o, aynı iddiaları, aynı yalan ve iftiraları tekrarlar durur. Ama biz biliyoruz ki Haydar Işık bir kukladır. O, Dersim’in rayveridir. Kendi halkına, kendi kültürüne, kendi tarihine ihanet etmek üzere PKK zihniyeti tarafından piyasaya sürülmüş bir piyondur. Kendi fikirleri yoktur. O, ancak kendisine ezberletilen şeyleri tekrarlar, durur. Bu, ise klasik bir düşman taktiğidir. Düşman, düşmanını içten çökertmek için, içinden bozguncu ve işbirlikçiler arar, bulur. Bunları çeşitli vaatlerle, ödüllerle kendine bağlar ve cepheyi içten parçalamak ister.


PKK zihniyeti, bu taktiği de iyi bellemiştir. Kendi içinde de ustaca uyguladığı bu taktik, muhalifleri (farklı düşünenleri) birbirine kırdırtmak, onları birbirlerinin elleriyle ortadan kaldırmak ve tasfiye etmektir. PKK, Dersimlileri, Zazaları ortadan kaldırmak ve etkisizleştirmek için bu taktiği özel olarak kullanmaktadır. Dr. Baran (Müslüm Durgun), Çetin Güngör, Hüseyin Yıldırım dahil, Dersim kökenli ileri gelenlerin, yine Dersimliler eliyle tasfiye edildiği artık sır olmaktan çıkmıştır. Bu insanların bir kısmı yok edildiğinden, yaşayan bir kısmı da günahlarının ağırlığından olacak bildiklerini, yaptıklarını açıklamaktan hala kaçınıyorlar.


PKK zihniyeti kalleşlik üzerine kurulmuştur. Bu zihniyete göre, ayrı olmak, farklı olmak, başlı başına düşman olmakla aynı anlama gelmektedir. PKK’nın, daha ilk ortaya çıktığı yıllarda Türkiye ve Kürdüstan sol ve ulusal hareketlerini ve onların da özellikle önder ve militan unsurlarını hedef seçtiğini biliyoruz. O dönemde düşman diye lanse ettiği devlete ve faşist odaklara tek bir kurşun sıkmadan yüzlerce devrimci militanı katlettiği unutulmuş değildir, unutulamaz da! Diğer yandan dost pozlarında, „ittifak“ veya eylem birliği yaptığı durumlarda bile, dostlarını tuzağa düşürmek için her türlü alçaklığa, ihanete ve komploya başvurmuştur. Mesela bunların 12 eylülden sonra, özellikle 1980’li yılların ikinci yarısında ve 1990’lı yıllarda „eylem birliği“ diye TİKKO militanlarını pusuya düşürdüklerini, kendilerinin başaramadıklarını ihbarcılık yaparak devlete öldürttüklerini biliyor muydunuz? TİKKO militanlarının peş peşe, gruplar halinde tuzağa düşürülerek katledilmesinde PKK’nın kesin olarak parmağı vardır. Bu olaylar henüz tam olarak ortaya çıkmamış ise de, PKK’dan ayrılan insanların anlatımlarının, itiraflarının, tanıklıklarının yeterli olduğunu sanıyorum. Keza örnek verilecek olaylardan biri de Kamer Özkan’ın katledilmesidir. Kamer Özkan’ın yıllar önce A. Öcalan tarafından „ajan“ ilan edildiği bilinmektedir. K.Özkan da bunu bilmekteydi. Ancak, mücadelenin ve şartların vardığı aşamada K. Özcan bir gaflete kapıldı, ustaca ve kalleşçe kurulan tuzağa düştü ve katledildi.


Bugün PKK tarafından, diğerlerinin yanısıra TDKP, TKP-ML/TİKKO, THKP/C kökenli örgütlere boyun eğdirilmiştir. Tehdit, şantaj, şiddet dahil her yol denenerek bu örgütler kendi şakşakçıları durumuna düşürülmüştür. Bu örgütlerin kişilikli, onurlu, bağımsız politikaları yoktur, kalmamıştır. Deyim yerinde ise düşürülmüşlerdir. Dolayısı ile bunlar, şakşakçı olmaktan öteye gidememektedirler. Bunların eleştirisi ayrı bir yazının konusudur. Geçiyorum.


Haydar Işık’a dönecek olursak. Haydar Işık, 1938’de atalarının işlemiş olduğu ihanetin ezikliğinden mi yoksa kendi kişiliksiz, aşağılık halet-i ruhiyesinden mi veya bunların her ikisinin sentezinden olacak, eleştiri yerine yalan ve iftiralarla karalamalarda bulunmayı marifet saymaktadır. Haydar Işık’ın tek tek karalamalarına, iftiralarına cevap vermek azap verici bir durumdur. Çünkü bunlar iftiradır, yalandır. Yalanın ve iftiranın, olmayan bir şeyin neyine cevap yazılabilir ki? Tekrarlanan belli başlı iddialara şöyle bir göz atalım:


Haydar Işık ve kafadarları diyor ki, Dersimliler, Zazacılar „devlet tarafından“ yönlendiriliyor, besleniyor ve piyasaya sürülüyor. Ama bu yalanın hiç bir kanıtı yoktur, çünkü iftiradır. Bunlar sözde kanıt olarak diyorlar ki, „Kavaklıdere’den (yani MİT’den) bize mektuplar geldi, (bkz. „DERSİMCİLİK“ ve „ZAZACILIK“ ). İyi ama bu mektuplar, bize de geldi. Her kese de gidebilir. MİT ya da TC devleti, kendi düşmanlarına karşı, her yolu denemektedir. Bu yeni bir şey değil ki! Mektup da yazabilir, bildiri de yayınlayabilir, mesaj da iletebilir. Türk devleti veya MİT, Zazalar’ın „Kürt“ olmadığını söylemişse, bizim suçumuz ne? Bunu söyledi diye biz, sizin paşa gönlünüz için dilimizden ve kültürümüzden; kimliğimizden yani „Zaza“ olmaktan vaz mı geçelim? Türk devleti, MİT’i, milliyetçileri „Dersimliler Kürt değildir“ diyorsa, biz Dersimli olmaktan vaz mı geçelim? Dersimliler, Dersimlilik (Dersim kimliği) bir olgudur, bir gerçektir ve yüzyıllardır vardır. Biz bunu yeni icat etmedik ki!


Dersim kimliği ve bu kimliği biçimlendiren Dersim (Kızılbaş-Alevi) inancı, en azından 1500’lerden beridir -Çaldıran’dan buyana- ayrı ve bağımsız bir kimlik olarak vardır. Dersim direnişleri, Dersim 37/38 savunması, bu kimliğin yaşaması ve yaşatılması için yapılmıştır. Bu halkın, kendine özgü özellikleri vardır. Yüz yıllardır ayrı ve yarı özgür yaşamış bu halkın, dilinden kültürüne, tarihinden inancına kadar oluşturmuş olduğu kendine özgü özgünlüklerini yaşatmak istemesi kadar doğal bir şey yoktur. Bu, niye Kürtleri bölmek ve bölücülük olsun ki? Bu, Dersimlilerin kendi doğal ve vazgeçilmez hakkıdır, yaşama ve var olma hakkıdır. Biz Kürtlerden veya Türklerden bir toprak talebinde bulunmuyoruz ki. Kendi bulunduğumuz topraklarda, kendi yurdumuzda, kendi köyümüzde, kendi dilimiz ve kültürümüzle özgür yaşamak istiyoruz. Dolayısı ile Haydar Işık ve kafadarlarının, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerini farklı tanımlayan, kendilerinden olmayan insanları, çevreleri, grupları, kişileri ajan, devlet yanlısı, kontra, korucu, vs yaftaları ile karalamları bir yalandan ve iftiradan öteye geçmemektedir. Ve diyorum ki „Bunların MİT ile JİTEM ile, Türkiye'nin konsolsluk ve elçilikleriyle birlikte çalıştıkları şüphe götürmüyor“ iddiasını ispatlamayan alçaktır, (bkz. „DERSİMCİLİK“ ve „ZAZACILIK“ ).


Haydar Işık ve kafadarları diyor ki, siz „Zazaca“ demekle, „Dersimce“ demekle, „Zazalar Kürt değildir“ demekle bölücülük yapıyorsunuz, bu devletin uydurmasıdır, bu yüzden siz devletin denetimindesiniz, vs, vs. Bu da yalan ve iftiradır. Evet, biz Zazaca var diyoruz, Zazalar Kürtlerden ayrı bir halk olarak vardır diyoruz ama bunu biz yeni icat etmedik ki. Bu zaten var olan bir olguydu. İnsanlar iradi olarak bir dili, bir etnik toplululuğu yani ayrı bir halkı yaratamazlar. Dilsel, etniksel veya kültürel bir grup olarak bir halk veya ulus, tarihsel süreç içinde oluşur ve şekillenir. Yani Zazalar ve Zazaca zaten vardı. Bizim yaptığımız şey buna sahip çıkmak, bunu koruyup kollamak ve mümkünse geliştirmekten ibarettir. Sen Zazaları, Zazaca’yı inkar etsen de, yok saysan da bunlar vardır. Bunlar senin iraden dışında vardır. Sen, bunları görmezlikten gelirsen, inkar edersen inkarcı olursun, ırkçı ve ihanetçi olursun ama bunları yok etmen öyle kolay olmayacaktır. Dolayısı ile „… diğer yandan bu örgütler, Zazacılık teziyle ortaya çıkıyor, Kürtleri Zaza ve Kurmanc diye bölüyorlardı. Zaza ve Alevi olanları, Şafii Kürtlere karşı, Şafiileri de Alevi Kürtlerle karşı karşıya getiren eylemler yaptırıyorlardı. Korkunç bir dezenformasyon ve depolitizasyon ile Kürtlerin ulusal bilinç kazanmalarını engelliyordu“ şeklindeki hezeyanların, cehaletinin göstergelerinden başka bir şey değildir. (Garip olan bir durumda, H. Işık tarafından bu kadar olumsuz sıfatla nitelendirilenlerin, onun yazılarını sitelerine, yayın organlarına yorumsuz taşımaları ve yayınlamalarıdır. Bkz. SOYKIRIM SONRASI DERSİM, http://www.dersim.biz/html/haydar_isik.html )


Diğer yandan Zaza kökenliler yani Zazaca konuşanlar kendilerini yöresel olarak farklı adlarla nitelendirmişlerdir. Kırmanc/Kırmancki; Dımıli/Dımılki; Kırd/Kırdki ve bugün bazıları tarafından dillendirilen Dersim ve Dersimce gibi adlandırmalar vardır. Ben, bu tanımlamaların hepsini Zaza ve Zazaca adı altında değerlendiriyorum. Zaza ve Zazaca ortak addır. Ancak Türklerde, Kürtlerde ve diğer halklarda görüldüğü gibi farklılıklar her zaman vardır ve olacaktır. Bunu çok doğal karşılamak da lazımdır. Bu tarihsel sürecin getirdiği bir sonuçtur. Zazalar arasındaki farklı yaklaşımları, farklı adlandırmaları bir eksiklikten öte, bir renklilik, bir zenginlik olarak değerlendirmeliyiz. Zazların kendilerine Kırmanc ve dillerine Kırmancki diyen kesimi Dersimlilerdir ve bunlar inanç olarak Alevi veya başkaları tarafından Kızılbaş olarak nitelendirilmişlerdir. Kırd/Kırdki; Dımıli/Dımılki ve kısmen Zaza ve Zazaki terimleri ise, Müslüman (Sünni) kesim tarafından kullanılmaktadır.


Dersim, tarihsel olarak, bir coğrafyanın adı olarak vardır. Bunun Dersim (Dêsim) etnik topluluğunun, Dersim (Dêsim) adlı aşiretin adından gelmiş olması muhtemeldir. Haydar Işık, Zazaca’yı tam olarak bilmediği ve konuşamadığı gibi, üstelik de kavramları kasıtlı olarak çarpıtmakta, belirsizleştirmektedir. Mesela diyor ki, bunlar „… Dersim adını “Desim” ve orada kullanılan Kürt lehçesi KIRMANCİ’ye de “Dersimce” demekle tam AKP paralelinde hareket ediyorlar“ (bkz.“Dersimce” adlı yazı. Birincisi, Desim değil ama Dêsim, Zazaca telaffuzda söylenen ve bilinen bir biçimdir. Dersim ise, daha çok Türkçe yazımda kullanılmaktadır. Bu konuda çok kesin ve mutlak konuşmamak şartıyla, „Dêsim“ biçiminin daha otantik, daha orijinal, Zazaca’ya daha uygun düştüğünü söyleyebilirim. Büyüklerimiz, özellikle Türkçe bilmeyenler „Dêsim“ diye söylerlerdi, öyle telaffuz ederlerdi. Bugün bazıları tarafından tercih edilen ve yazılan Dersim biçiminin ise,Türkçe’nin etkisyle oluştuğunu söyleyebilirim.


Dersimce ise, açıkça Türkçe bir tanımlamadır. Bunun uydurma olduğu, Dersimce diye bir dilin olmadığı ise, başka bir gerçektir. Bunun analizini ayrı bir yazıya bırakmak istiyorum. Ama şu kadarını söylemeliyim ki, insanlar kendilerini Dersimli, dillerini „Dersimce“ diye nitelendirdikleri zaman da hain, işbirlikçi, ajan veya şu bu olmazlar. Yanlışı eleştirmek başka bir şeydir, onu, aslı astarı olmayan komplo teorileriyle açıklamak başkadır.


Öte yandan aynı cümlede geçen „Kürt lehçesi KIRMANCİ“ ise gerçekte ‘Kırmanci‘ değil ama „Kırmancki“ şeklinde telaffuz edilmektedir. Yani H.Işık hem bilmediği ve hem de hakim olmadığı bir dilde ve konuda ahkam keserek, ukalalık ve demogoji yapmaktadır. Kaldı ki, zaten karışık bir durum olan Kırmanc/Kurmanc, Kırmancki/Kurmanci ve hatta Kırmanciye terimleri üzerinde spekülasyon yapıp, böyle keskin ve hakaretvari tavırlar takınmak yerine, anlamaya ve kavramaya çalışmak daha doğru değil mi? Haydar Işık, Dersimlilerin kendileri, dilleri ve kimlikleri için kullandığı Kırmanc, Kırmancki ve Kırmanciye terimlerini anlamaya çalışıp hoş görüyle yaklaşması gerekirken, o, bu kavramları Kırmanci/Kurmanci gibi terimlerle karıştırıp belirsizleştirdikten sonra „Kürt“ diye yorumlamayı ve nitelendirmeyi marifet sanıyor. Oysa ne kadar yırtınsa da H.Işık, bilmektedir ki, Dersimliler bu terimleri Kürt ve Kürtçe anlamında kullanmamaktadırlar. Dolayısı ile Dersimlilerin kendilerini Kırmanc, dillerini Kırmancki ve kimliklerini Kırmanciye olarak nitelendirmeleri, bir özgünlüktür. H. Işık’ın ve kafadarlarının yapması gereken de buna saygı göstermektir.


Haydar Işık ve kafadarları, Dersimli yurtseverleri, Dersimli kurumları Dersim için bir şey yapmamakla suçlamaktadırlar. Evet, Dersimliler, Dersim için çok şey yaptıklarını iddia etmediler, asla böyle bir iddiaları yoktur. Çünkü 38’de vahşetle bastırılmış, soykırıma uğramış, sürgün edilmiş Dersimliler, daha son bir kaç yıldır ulusal kimliklerinin bilincine varmış, kendi dilleri, kültürleri ve kimlikleri için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Dersimliler, Türk milliyetçileri tarafından sadece sindirilmediler, aynı zamanda bilinçleri yok edilerek Türkleştirilmek istendiler. Sonra Türk soluna, Kürt milliyetçileri ile soluna ve Alevilere iyi niyetle destek verdiler ama onlar tarafından da kullanıldıklarını, asimile edildiklerini geç de olsa gördüler, görüyorlar. Şimdi, son bir kaç yıldır dillerini, kültürlerini yaşatmak için bir şeyler yapmak isteyince, karşılarında PKK’yı gördüler, PKK ve devleti görüyorlar. Dolaysı ile çok şey yapamadılar, yapamıyorlar. Çünkü Dersimlilerin askeri güçleri yok. Çünkü Dersimlilerin ülkeleri, toprakları, köyleri, belediyeleri işgal altında. Çünkü, Dersimliler kendi ülkelerinde, kendi topraklarında mülteci durumunda. Özellikle 1990’lı yıllarda PKK, Dersim köylerini boşalttırmak için her türlü provokasyonu denedi. 94/95’de köylerimiz PKK’nın terörist ve provokatif eylemleri sonucu devlete sunuldu, devlet tarafından, JİTEM tarafından yakılmaları sağlandı. İnsanlarımız çaresizlik içerisinde, köylerini, yurtlarını terk etti. Ovacık’ta, Hozat’ta binlerce göçmen birikti. Soğuktan, açlıktan yüzlercesi kırıldı, batıya göçtüler. Gidenler, gittikleri yerlerde kırıldılar, perişan oldular, bir daha kendilerine gelemediler, toparlanamdılar.


A.Öcalan’ın yakalanması ve çatışmaların durması ile küçük bir umut doğdu. Kırılmaktan kurtulanlar, küçük kalıntılar halinde köylerine dönmek için umutlandılar. Bazıları döndü, evlerini tamir etmeye, gücü yetenler yeniden yapmaya, şenlendirmeye giriştiler. Tahrip olmuş, kurumuş bağlarını, bahçelerini, tarlalarını yeniden düzenlemeye, ekip biçmeye giriştiler. Ama PKK’nın çatışmaları yeniden başlatması ve tırmandırması ile yeşermiş umutları söndü, yeniden şehirlerin, göçmenliğin yolunu tuttular.


1990’lı yıllardan beri Dersim, çifte işgal altındadır. Dersimliler savaş istemiyor, çatışma istemiyor. Ama PKK ve Türk solunun radikal yalaka takımı, savaşı Dersim’e dayatmak için her türlü provokasyonu denedi. Bunda kısmen başarılı da oldular. Dersimlileri dağıttılar, Dersim’in dinamiklerini tahrip ettiler. Dinamikleri tahrip edilen, ele güne muhtaç olan bir toplum, kendine olan güvenini yitirir. Bir daha kendine gelmesi de kolay olmaz. Nihayet, öyle de oldu. Bu zor durumda PKK, Dersimlilere son darbeyi indirmek, onların aslında öz be öz Kürt olduğunu, Zazaca’nın da en eski Kürt (Kürtçe) dili olduğunu, vs (bkz. M.Sayın-A. Öcalan Ropörtaj/Erkeği Yenmek) vaaz etmeye başladı. Zazalar ile ilgili araştırma yapanlar, etkinlik düzenleyenler saldırıya uğradı, önü kesilmek istendi. Zaza dili üzerine bilimsel ve akademik çalışma yapanlar, araştırmacılar, yazarlar ölümle tehdit edildi, saldırıya uğradı, engellendi. Tabii ki bu durumda çok fazla bir şey yapılamazdı, yapılamadı.


Dersimliler, 1937/38 olaylarını, idam edilenlerin mezarlarının bulunması, Dersim soykırımının tanınması konularında çalışmalar yaptılar. İmza kampanyası, etkinlik, panel, vs düzenlediler. Haydar Işık denilen PKK borozanı, birden ortaya çıktı ve hiçbir ön çalışma yapmadan, Dersimlilerin iradesini hiçe sayarak, AP’de “Dersim Soykırımı” konferansı düzenledi. Fakat ne gariptir ki, bu konferansta konuşturdu Dersimli Kürt vekillerin ve temsilcilerin hiçbiri, ama istisnasız hiç biri “soykırım” sözcüğünü ağzına bile almadı. Yalnızca bay H.Işık kendisi istemeyerek soykırımdan bahs etti ve davet ettiği Alman Dersim dostları sayesinde işi kotarmaya çalıştı. Ama bunun sahte ve göstermelik olduğu, aslında niyetin Dersim Soykırımı’nın bilince çıkarılması olmadığı, tersine hedef saptırılarak gelişen Dersim muhalefetinin ve örgütlenmesinin pasifize edilmek ve etkisiz kılınmak istendiği bir sır değildir.


Kabul etmek gerekir ki, Dersimli yurtsever çevreler, bu durum karşısında iyi niyetli ve saf davrandılar. Bu, sahtekarlığı ve iki yüzlülüğü yeterince kavrayamadılar, doğal olarak da teşhir etmekte zayıf kaldılar. Oysa, bu sahtekarlığın ve iki yüzlülüğün aktif bir şekilde teşhir edilmesinin yanı sıra karşı konferanslar ve etkinlikler düzenlemeleri gerekirdi. Gerçi, bunun koşulları ve gerekçeleri hala var. Avrupa parlamentosunda ve çeşitli ülke parlamentolarında bulunan Dersim milletvekilleri, Dersimli bilim adamları, akademiker ve araştırmacılar, Dersim Zaza kurumları hep beraber gerekli çalışmaları yaparak Dersim dostlarının da yardımıyla başta Dersim Soykırımı olmak üzere, Dersim Zaza Sorununu ortaya koymalıdırlar. Önümüzdeki dönemde öncelikli çalışmalarımızdan biri bu olmalıdır.


Haydar Işık ve şurekası, Dersimlilerin “Dersimce” Tv yayını istediği için, alay etmekte ama sorun Zazaca veya Dersimlilerin deyimiyle Kırmancki yayın meselesi olunca, bu sefer bölücülükle, devlete yaranmakla suçlamaktadır. Bu, alçakça bir demogoji ve riyakarlıktır. Diyor ki, “neden gelip Roj tv de yayın yapmıyorsunuz?” Oysa, roj tv de yayın yapabilmek için, kendisine ya Kürt demek zorundasın ya da suya sabuna dokunmadan, yuvarlak laflarla sorunu geçiştireceksin. Nitekim, Roj tv de yapılan programlarda bu açıkça görülmektedir. Roj Tv’ye çıkıp da, bizim Kürtçe’den farklı, özgün ve bağımsız bir dilimiz var dediğin zaman, ya o program kesilir, ya da yaka paça dışarı atılırsın. Ayrıca Roj TV ye çıkmak, bir tuzaktır. Hangi aklı başında insan, bu kalleş ve hain tuzağa düşmek ister ki.

PKK’nın ve H.Işık’ın hezeyanlarını ve düşmanca saldırılarını burada noktalayıp, Dersim Festivaline dönersek.


PKK ve Haydar Işık, açıkça provokasyon peşindeler. Bunlar, Dersim merkez (Mamekiye) belediye başkanlığı seçimlerinde, Dersimli yurtseverlere karşı gösterdikleri düşmanca yaklaşımlarını tırmandırarak devam ettirmek istiyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki, Dersimliler dillerine, kültürlerine, kimliklerine inatla sahip çıkacaklar ve bu değerleri savununanlar Dersimliler tarafından sahiplenilecektir. Dolayısı ile PKK ve yandaşları, Dersim muhalefetini henüz güçsüz ve örgütsüz iken boğmak istiyor. Bunun için her yolu deniyeceklerdir. Dağdan “çekilin” tehditleri savuracak, gazete, tv ve emrindeki paravan yayın organları ile karalama, şantaj, iftira ve yalanlar uyduracak veya You Tube (internet) üzerinden “teşhir” kampanyaları yürütecek; daha da olmadı etkinliklere, bunları düzenleyenlere saldıracak, yasaklayacak, vs. Geçmişte de yaptığı gibi! Fakat bu sefer, işler sandığı gibi gitmeyecek. 500 küsür yıl Osmanlıya, seksen yıldır TC’ye direnen Dersimliler, PKK çapulcularına teslim olmayacaktır. Yok olmak pahasına da olsa, boyun eğmeyeceklerdir.


Dersim Festivalinin, aynı günde düzenlenmesinin, daha doğrusu PKK borozanı uşak takımı tarafından ayrı bir etkinlikle, karşı bir festivalle engellenmek istenmesinin, Dersimliler üzerinde tabii ki bazı olumsuz etkileri olacaktır. Onlar, bir yandan boykotla, tehditle, şantajla kitlelerin Bonn’a gitmesine engel olacak, bir yandan da provokasyonlara baş vuracaklardır. Amaçları, bir yandan Dersimlileri karşı karşıya getirmek, diğer yandan insanları pasifize ederek Dersimli kurumları, Dersimli örgütlenmeleri etkisiz kılmak, birbirine düşürmek ve boğmaktır. Bu bakımdan bilinçle, sağ duyu ile hareket etmemiz zorunludur.

01.06.09

Ercan Sönmez


http://www.forum-prinz.com/cgi-bin/forum.cgi?forum_name=1484&message_number=53&pid=LDY7/ulAZyI8M


___________________________________________________________________________________


"Seyid Rıza hangi festivale giderdi?"


Haydar Işık "Seyid Rıza hangi festivale giderdi?" diye sormuş. Bence yanlış ve gereksiz bir soru.

Haydar Işık, böyle hayali sorular sormak yerine, gerçek sorulara, gerçek olgulara, olanlara cevap vermeli. Mesela Seyit Rıza'nın biricik sevgili torunu Ali Rıza POLAT'ı neden katlettiklerini açıklamalıdır.

PKK ve tetikçileri ile onların borozanı Haydar Işık, Ali Rıza Polat'ı neden katlettiklerini ikna edici gerekçelerle kamuoyuna açıklamalıdırlar. Eğer haklı olduklarına inanıyorlarsa, eğer cesaretleri varsa bütün detayları ile açıklamalıdırlar. Öyle 'ajan'dı deyip çamur atmakla olmuyor.

Haydar Işık'ın savunuculuğunu yaptığı PKK zihniyeti, bir taraftan Dersimlileri katlederken, diğer yandan Seyit Rıza gibi Dersim önderlerine sözde sahip çıkar görünüp Dersimlileri kandırmaya çalışıyor.

Haydar Işık bilmelidir ki, eğer Seyit Rıza, konuşabilseydi, soracağı ilk soru "sevgili torunum Ali Rıza POLAT'ı neden katlettiniz?" olacaktı.

Haydar Işık, yalan yanlış şeyler yazıp demagoji yapacağına, bu soruya açık cevap vermelidir. Evet, bay Haydar Işık, Ali Rıza POLAT'ı neden katlettiniz? Bu soruya verebileceğin cevap var mı?


Ali Rıza POLAT'ı kim, neden katletti?

http://turkce.kurdistan-aktuel.org/index.php?option=com_content&view=article&id=1331: okuyucu-yorumlari&catid=1:kurdistan&Itemid=30





Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
12.11.2009 11:39 (UTC)[alıntı yap]


AP’da Dersim 38 Konferansı ve Düşündürdükleri


Haydar Işık, 9 kasım 2009 tarihli yazısında AP’da “II. Enternasyonal Dersim Konferansı“ düzenleyeceğini ilan etti. Geçen yıl da böyle bir “konferans“ düzenlemişlerdi. Dersim için, Dersim’in yararına düzenlenen bir konferansa itirazım olmaz, kimsenin itirazı olacağını da sanmam. Ancak, öyle görünüyor ki, Haydar Işık ve kafadarları Dersim’i, Dersim davasını kendi kirli emelleri için kullanmak istiyorlar. İşte buna itirazım var. Şöyle ki:


Dersim ve Dersim Jenosidi ile ilgili hiçbir çalışması olmayan Haydar Işık ve kafadarları, geçen yıl birden bire ortaya çıkıp ‘Dersim 38 konferansı‘ düzenlediler. Oysa son bir kaç yıldır Dersimliler, ellerinden geldiği oranda Dersim’in sorunları ve 1937/38 jenosidi için çalışıyorlardı ve hala da çalışıyorlar. Haydar Işık ve kafadarları, buldukları “olanaklarla“ AP’da konferans düzenlemekle, davanın esas sahibi olan Dersimlileri devre dışı bırakmak istediler. Böyle komplocu olmakla hem AP’yi kullandılar ve hem de Dersimlilerin gözlerini boyamaya çalıştılar. Oysa bilinmelidir ki, Dersim 37/38, bir kişinin, bir grubun veya çevrenin değil, bütün Dersimlilerin davasıdır. Yapılması gereken de bütün Dersimlilerin ve özellikle de Dersim davası için çaba sarf eden kişi ve çevrelerin katılmasını olanaklı kılan bir yaklaşım ve organizasyon olmalıydı.


Geçen yıl AP‘da düzenlenen konferansın Dersim’e bir yararı oldu? Veya hangi yararı oldu? Ben bir yararı olduğu kanısında değilim ve bu tip konferansların Dersim’e ve Dersim davasına hizmet edeceğini de sanmıyorum. Çünkü bu konferansların hedefi ve amacı belli değildir. Dahası bu konferansların hedefi ve amacı, Dersim’e ve Dersim davasına hizmet değildir. Nitekim, geçen yıl güya ‘Dersim jenosidi‘ temasını esas alırken, bu yıl ki konferansta buna, Kürdistan’da gerçekleştirilmiş diğer kırımları da ekleyiveriyorlar. Bu ise, Dersim 37/38 soykırımı davasını sulandırmak, onu sıradan bir katliam konumuna indirgemektir. Kürdistan’da ve Anadolu coğrafyasının çeşitli alanlarında gerçekleştirilmiş kırım ve katliamların gündeme getirilmesine hiç bir itirazım yoktur. Ancak burada hedeflenen Dersim Soykırımının sıradanlaştırılması ve gizlenmeye çalışılmasıdır.


Geçen yıl düzenlenen konferansta Haydar Işık, her ne kadar Dersim’e ‘jenosid‘ ve ‘etnosid‘ uygulandığını telaffuz ettiyse de, ‘milletvekili kafadarları‘ bu terimleri kullanmaktan özenle kaçındılar. Aysel Tuğluk “Dersim'in ne kadar ötesindeyiz?“ gibi gizemli laflarla sorunu bulandırdı ve Kürt sorunuyla özdeşleştirdi. Neyse ki, Prof. Dr. Ronald Mönch gibi samimi ve dürüst insanlar Dersim 37/38 kırımının, açık bir “jenosid“ olduğunu vurguladılar. Bu durum bile, Haydar Işık ve kafadarlarının sahtekarlıklarını ortaya sermek için yeterlidir. Sözde dava sahibi olarak kendileri ‘jenosid‘ kavramını kullanmaktan kaçınırken, yabancıların sayesinde ‘soykırım konferansı‘ yapmakla caka atıyorlar.


Haydar Işık’ın yaklaşımında en tuhaf şey, Dersim’e sözde sahip çıkarken, Dersim için çalışan kişi, kurum ve çevreleri “Dersim düşmanı“ ilan etmeyi zorunlu bir çıkış noktası olarak görmesidir. „Dersimci“, „Zazacı“, „Alevici“ gibi sıfatlarla nitelendirdiği bu çevrelere çamur atmayı marifet sanıyor. “Dersimli milislerin ardılı bu ihanet cephesi, şimdilerde korucu, ihbarcı, MİT ve Avrupa gizli servisleriyle işbirliği içindeler“ diyerek hemen her yazısında aynı teraneleri tekrarlamaktadır. Haydar Işık’ın bu suçlamalarının hiçbir nesnel tarafı yoktur. Bu tamamen, Apocu mantığın bir yansımasıdır. Apocu mantığa göre, “eğer bir şey benim ise iyidir, değilse kötüdür.“ Dahası bu „kötü“ mutlaka yok edilmelidir. İşte, Haydar Işık’ı bu yalan ve iftiraları sarfetmeye iten neden, bu mantıktır.


Haydar Işık hemen her yazısında Dersim için, Dersim davası için, Dersim’in Zaza dili ve kültürünün yaşaması için, Dersim doğasının, doğal güzelliklerinin ve tarihi değerlerinin korunup geliştirilmesi için çalışan insanları, kurum ve çevreleri MİT ve uluslararası gizli teşkilatların işbirlikçileri diye karalarken, galiz yalanlar savuruyor. Bu ancak, yaşı ile övünen bir bunağın yaklaşımı olabilir. Haydar Işık 72 yaşında olmakla övünürken, bir insan-i kamilin değil, bir ruh hastasının yaklaşımını sergiliyor. Oysa, bilinmektedir ki, akıl yaşta değil, baştadır. Psikopatların, psiko-manyakların, şizofrenlerin yeri politika yapmak değil, kliniklerde tedavi görmektir.


Haydar Işık ve kafadarları yalan, iftira, demagoji ve tehditlerle Dersimlilerin, Dersim’e sahip çıkanların yolunu kesmeye çalışmakta, Dersim düşmanı, Zaza düşmanı olduklarını açık bir şekilde ele vermektedirler. Dersimliler, yıllardır Avrupa’da Dersim Festivalleri düzenliyorlar ve Dersim değerlerinin yaşaması için çaba harcıyorlar. Haydar Işık ve kafadarları, hemen karşı-festival tertip etmekle, Dersimlilerin önünü kesmeye çalışıyorlar. Bir Dersimlinin, Kürdistan festivali, Kürdistan etkinliği düzenlenmesin dediğini duydunuz mu? Kürtler kendi dillerine, kültürlerine, tarihine, ulusal değerlerine ve demokratik haklarına sahip çıkmasın, diyen bir Dersimli var mı? Ama Haydar Işık ve kafadarları, Dersimlileri, Dersim Zazalarını, kendi ulusal değerlerine sahip çıktıkları için ajanlıkla suçluyorlar.


Haydar Işık, Dersim Festivali döneminde yazdığı bir yazıda "Seyid Rıza hangi festivale giderdi?" diye sormuştu. Ben ise, aynı dönemde yazdığım bir yazıda Seyit Rıza’nın biricik torunu Ali Rıza Polat’ı neden katlettiklerini açıklamasını istemiştim. Tekrar soruyorum:


Seyit Rıza’nın biricik torunu Ali Rıza Polat’ı neden katlettiniz?
Seyit Rıza’nın biricik torununu katleden bir zihniyet, Dersim’e hangi hakla, hangi yüzle sahip çıkmak istiyor?


Haydar Işık, Dersimlileri, Dersim davasına, Dersim Zaza diline sahip çıkan insanları „ihbarcı“ olmakla, kendisini “Avrupalı savcı ve hakimlere hedef“ göstermekle suçlamaktadır. Bunun da galiz ve aşağılık bir yalan olduğunu bütün dürüst insanlar ve Dersimliler bilir. Dersimlilerin yaptığı şey veya yapmayı savundukları şey, kriminal-cinayet şebekelerini ve onların ele başlarını, vurucu timlerini, katil ve canileri teşhir ve deşifre etmekdir. Dersimliler, artık yirmi yıl öncesinin suskun ve şaşkın insanları değildir. Dersimliler artık yeni Ali Rıza Polatların, Çetin Güngörlerin, Resul Altınokların, Saime Aşkınların katledilmesi karşısında susmayacaklardır. Dersimliler artık insanlarımızın tehdit edilmesine, saldırıya uğramasına, yaralanmasına, dövülmesine seyirci kalmayacaklardır. Bu fiillerin sahiplerini ve savunucularını kriminal, cani ve katil diye deşifre ve teşhir etmekten çekinmeyeceklerdir. Artık Hüseyin Yıldırımları, Selim Çürükkayaları öldüremeyeceksiniz. Hem de sadece Avrupa’da da değil, Dersim’de, Anadolu coğrafyasında, hatta her yerde! Dersimlilerin elleri yakanızda, gözleri üzerinizde olacak. Bunu, o bunamış beynine yerleştir Haydar Işık. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Haydar Işık ve zihniyeti sadece yalancı, iki yüzlü ve sahtekar değil, aynı zamanda asıl ihbarcı, ispiyoncu ve jurnalcidir. Daha yerel seçim kampanyası sırasında, Dersim’de iftira kampanyası açmakla yetinmeyip, insanları internet üzerinden hedef gösterenler, Haydar Işık ve tayfası değil miydi? Ulaşamadıkları muhalifleri, gammazlayan, Türk ve diğer sömürgeci devletlere ihbar edenler Haydar Işık zihniyeti değil mi?


Yazılarımda kişisel hakaret ve sataşmalara girmeyi arzulamam. Bu güne kadar buna oldukça dikkat ettim. Ayrıca binbir yalana dayanan Haydar Işık yaklaşımını ciddiye almadım, muhatap almak istemedim. Fakat, Haydar Işık, gittikçe pervasızlaşıyor, gittikçe aşağılık bir yaklaşım sergiliyor. Belki de, insanların bundan korktuğunu, meydanın boş olduğunu sanıyor. Ama yanılıyor. Madem Haydar Işık kaşınıyor, birilerinin onun bu kaşıntılarını gidermesi gerekiyordu. Böyle bir işi üstlendiğim için sevindiğimi söyleyemem. Ama Haydar Işık, Türkiye’ye gidemiyor veya “kefter“ olmuş diye de acıyacak değilim.


Apocu sapık zihniyetin gayri meşru çocuğu Haydar Işık, mütemadiyen aynı şeyleri temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp ortaya sürmektedir. Bu iddialarından biri, değişik vesilelerle izah etmeye çalıştığım gibi “ajanlık“ ile ilgilidir. Bilindiği gibi, insanların rastgele „ajan“ olarak suçlanması, Apocu zihniyetin karakteristik özelliklerinden biridir. 12 Eylül’den önce başta Kürt örgütleri olmak üzere, bütün sol örgütlerin liderleri „ajan“ ilan edilmiş, ulaşabildiklerini ortadan kaldırmak üzere eylemler düzenlemişlerdi. Sonra, kendi içlerindeki farklı sesleri susturmak için bu suçlamayı sınırsız bir aymazlıkla kullandılar ve muhaliflerini ortadan kaldırmakta gerekçe yaptılar. Bir çok çevre, bu zor durumda karşısında şaşkınlığa düştü ve hatta yer yer destekçi oldu. Türk solunun bazı kesimleri tarafından bu yaklaşım ödünç alındı ve kendi muhaliflerine karşı kullanıldı. Bu yaklaşımın verdiği zararlar ortada olup bugün daha iyi görülebilmektedir.


Derin devlet veya Ergenekon terör ve cinayet şebekesi teşhir oldukça ve hakkında davalar açıldıkça, yaptıkları da az çok ortaya çıkmaktadır. A. Öcalan, geçmişte MİT’in kendisiyle nasıl ilişki kurduğunu, birbirini nasıl kullandıklarını sık sık, övünerek anlatırken, bu ilişkileri deşifre eden ve eleştiren insanları Ergenekon’la, yabancı gizli servislerle çalışmakla suçlamaktadır. A. Öcalan’ın müridi, hain ve dönek Dersimli Haydar Işık da aynı yöntemi kullanmaktadır. Sadece Dersimli yurtsever, demokrat insanları değil; Dersimli olan ama kendi politikalarını benimsemeyen hemen herkesi, MİT veya derin devletle ilişkili, Ergenekoncu ilan edivermektedirler. Son dönemde dillerine doladıkları bazı isimlerden ikisi Kamer Genç ve Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Konu Dersim olunca, hemen bu isimler öne sürülür ve bunlar üzerinden, Dersim’e, Dersim değerlerine ve Dersimlilere saldırı yapılır.


Kamer Genç, Kemal Kılıçdaroğlu, Sinan Yerlikaya MİT’in veya “derin devletin“ adamları mı? Bunlar gerçekte ‘Ergenekon üyesi‘ mi? Olabilirler. Eğer ‘üyesi‘ iseler, hiç şaşmam. Çünkü, bunların zihniyeti gerçekten de Dersim düşmanlarının zihniyeti ile çakışmaktadır. Bunlar, CHP zihniyetinin, Kemalizmin savunucuları ve taşıyıcılarıdır. Dolayısı ile bunlar yeri geldiğinde, Ergenekonu da savunurlar, derin devleti de savunabilirler. Fakat, somut olarak „ajan“ olmak, „Ergenekon“ üyesi olmak farklı bir şeydir. Öyle her kesi, MİT’e, Ergenekona almazlar. Sonra, bunun için de kanıtlar gerekir. Dünya görüşü bizimle çakışmıyor diye insanları ulu orta, şunun bunun üyesi veya ajanı diye suçlayamayız. Ancak diyebiliriz ki, bu anlayış şu yaklaşımla çakışıyor. Mesela bir çok kişi ve çevre A.Öcalan’ı MİT ajanı, şunun bunun elemanı olarak olarak değerlendiriyor. Ben bu yaklaşımları saçma ve gülünç buluyorum. MİT, kendi elemanlarını „ömür boyu“ hapse mahküm ettirmez, cezaevinde tutmaz, vs. Ama şunu söyleyebilirim: A. Öcalan’ın zihniyeti ile derin devletin, MİT’in, Ergenekon’un zihniyeti aynıdır; birbiri ile çakışmaktadır. Dolayısı ile A.Öcalan’ın yöntemleri ile Ergenekon’un yöntemleri arasında bir fark yoktur. İkisi de gericidir, ikisi de karşı-devrimcidir. Ve bu zihniyetler emperyalizmle de, yabancı servislerle de pekala çalışabilir, işbirliği yapabilir ve kendi halkına karşı, demokrasi güçlerine karşı düşmanca politikalar izleyebilirler.


Yazımı şu fıkra ile bağlamak istiyorum. Uzun zamandır görüşmeyen iki arkadaş, bir gün karşılaşırlar. Biri, ötekine diyor ki, “benim annem, senin anneni kerhanede görmüş.“ Diğeri de der ki “peki acaba senin annenin orada ne işi varmış?“ Evet, Haydar Işık’a sormazlar mı, sen ve ağa baban, başkalarının ajan olduğunu nereden biliyorsunuz?

12.11.09

Ercan Sönmez


http://www.forum-prinz.com/cgi-bin/forum.cgi?forum_name=1534&message_number=152&pid=LD2L27weRb9xA



Pabqarfb (Ziyaretçi)
10.02.2014 00:05 (UTC)[alıntı yap]
But on the reforms could be implemented yet, I believe, the online transactions., paydayloans, 8DDD,

Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 243
Bütün postalar: 610
Bütün kullanıcılar: 695
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden