Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  PLATFORUM (şifreli)
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

******** SIMA XÊR AMÊ KURŞİYE WERENAYİŞİ ******** ***** DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ *****

PLATFORUM (şifreli) - Dersim 37/38 TANIKLARI ANLATIYOR

Burdasın:
PLATFORUM (şifreli) => DERSİM ve DERSİM SOYKIRIMI => Dersim 37/38 TANIKLARI ANLATIYOR

<-Geri

 1  2 Devam -> 

Z.Dersim (Ziyaretçi)
30.05.2009 00:01 (UTC)[alıntı yap]


Dersim Fırtınası

Cemal ŞENER

cemalsener@yahoo.com



Yazarın Özgeçmişi
Şair Cemal Sureya’nın da bir Dersim Sürgünü olduğunu yıllar önce Milliyet Sanat Dergisi’nde Zeynep Oral’la yaptığı söyleşiden öğrenmiştim.

Cemal Sureya aslen Erzincan’lıdır. Dersim Olayı olduğu sırada ailesi Erzincan’da yaşamaktadır. Ailesi Erzincan’ın varlıklı ailelerindendir. Aile büyüklerinin Erzincan Valisi ve Erzincan’lı kalburüstü kesimle ilişkileri vardır.

Dersim Fırtınası Cemal Sureya’nın ailesini Erzincan’da yakalar. Çünkü Cemal Sureya’nın ailesi Alevidir. Erzincan’a Pülümür’den gelmiştir. Cemal Sureya’nın ailesi de Dersim Fırtınası’ndan payına düşeni alır. Apar topar soğan çuvalları gibi Erzincan’da trene konan insanlar arasında Cemal Sureya ailesi ile birlikte soluğu haftalar sonra, Bilecik tren istasyonunda alır. İlk konaklama yerleri haftalarca taşlar üstünde aç, susuz ve her tür insani yaşamdan uzak kalıp üstelik “menfi” diye hakaret gördükleri cami avlusudur. Cemal Sureya, yaşamındaki bu hüzünlü yolculuğu ve yaşamı ömrünün sonuna dek yüreğinde taşır.

Mustafa Kemal Atatürk; ülkenin kalkınmasında demiryollarına çok önem veriyordu. Bu istem 10. yıl Marşı’na da yansımıştı. Erzincan’a gelen ilk trende valilikçe yapılan tören ve halkın coşkusu ile karşılandı. Ama kim bilebilirdi ki, bu trenin batıya ilk yolcuları Dersim Fırtınası’na uğramış yaka-paça soğan-patates çuvalı gibi vagonlara doldurulan Erzincan’lı Tunceli’li insanlar olacaktı.

Kırlangıç kuşlarının yaşamlarının bir döneminde eskilerin “Kırlangıç Fırtınası” dedikleri bir fırtına vardır. O fırtına bir çok kırlangıcın ölümüne neden olur. Bu fırtınadan sağ kalanlar yaşamını sürdürebilir. Toplumlarında tarihinde benzer fırtınalar vardır. Bu fırtınalardan herkes nasibine düşeni alır. Bu fırtınaları sağ,salim atlatanlar yaşamlarını sürdürmeye çalışır.

Türk toplumunun da tarihinde sıkça benzer fırtınalar yaşanmıştır. Dersim Fırtınası bunlardan bir tanesidir. Türkmen ve Alevi düşmanı Osmanlı Siyasetinin mimarları Dersim halkı ile yöredeki menfaat şeytanı ağalarla işbirliği yaparak satranç oynamış ve amaçlarını binlerce insanın katli ile gerçekleştirmişlerdir. Laik Cumhuriyetten ve Mustafa Kemal Atatürk ten yana olan Osmanlı karşıtı Dersim halkı oynanan satranç sonucu laik Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı olarak; darağacını, sürgünü ve cezaevini boylamıştır. Dersim halkını mahveden bu satrançta düşülen durumdur.

Dersim Fırtınası’ndan nasiplenmiş ailelerden birisi de bizim ailedir. Babam, aslen Tunceli Ovacık Birman köyü doğumludur. Aşiretimiz; Şey Hasan Aşireti’dir. Babam 1935 yılına dek Ovacık’ta yaşamış. Kendi tanımı ile o yıllara dek ata ve silaha sevgisi nedeni ile dağlarda eşkiyalık yapmış. Ovacık dağlarını, coğrafyasını avucunun içi gibi bilirmiş. Fakat yaptığı işin sonunu iyi görmediği için Dersim Olayı’ndan önce Erzincan’a yerleşmiş. Ardından bir kaç yıl sonra asker olmuş ve Tunceli’ye asker olarak gitmiş. Bu nedenle hem Dersim olayı öncesini hem de Dersim Olayı’nı ve sonrasını canlı yaşayan bir tanık olmuştur.

Biz babamın ve akrabalarımızın anlattığı Dersim Fırtınası ile ilişkin anılarla büyüdük. Kutu deresi, Laç deresi, hikâyeleri ile büyüdük. Akrabalarımızın, Aydın-Nazilli, Balıkesir, Akçay, Çorum-Gümüşhacıköy’deki sürgün anıları ile büyüdük. Ailemizden bir yengemizin adı; Nazilli Yenge bir diğerinin adı Bursalı Yenge’dir. Biz bu yengelerimizin gerçek adlarının bu olduğunu sanırdık. Nazilli ve Bursa’nın yerleşme adı olduğunu çok sonraları öğrendik. O isimlerle andığımız yengelerimizin gerçek adlarının ne olduğunu bugün bile bilmiyoruz.

Babam, Dersim Olayı’nda Aleviler’in oyuna getirildiğini Aleviler’le Atatürk’ün karşı-karşıya getirildiğini ısrarla savunurdu. O Mustafa Kemal Atatürk’e sevgisinden hiç ödün vermeyerek yaşamının sonuna kadar O’nun partisinin yanında oldu. Çevresine hep böyle yapılması gerektiğini savundu. Bu olayda bu denli kan dökülmesini hep Celal Bayar, Fevzi Çakmak ve Alevi Türkmen düşmanı Osmanlı kalıntısı yöneticilerden bilirdi.

Bu satırlardan sonra; Dersim olayı ile ilgili ailemizden iki kişi ile yaptığım söyleşiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan birisi; ailemizin Yusuf Amca’sı babamın amcasının büyük oğlu Yusuf Çoban (*) ile yapılan söyleşidir.Diğeri ise babamın halasının oğlu Rıza Yanar ile yaptığım konu ile ilgili söyleşidir. Sizleri kendileri ile baş başa bırakıyorum.

Yusuf Amca’nın Dersim Olayı İle İlgili Anlattıkları “Memed’i Attık, Arkamıza Bakmadan Gittik”

Kutu deresindeydik. Mağarada 80 kişi vardık. Kadın-erkek, yaşlı-genç, çoluk-çocuk olarak. Asker etrafımızı sarmıştı. Sarıldık, sarıldık, kıskanca alındık. Ateş altında kaldık. Mevsim yaz, hava sıcak. Korkunç bir yağmur yağıyor. Yiyecek hiç bir şeyimiz yoktur. Günlerdir yağmur suyu ile besleniyoruz. 80 kişiyiz 4 silahımız var. Silahları daha önce ordu topladı. Önceden devlete vergi vermedik. Önceden devlete asker vermedik. İki çocuğum var. Memet ve Hasan akşam oldu. 3 silahlımız ayrıldı. Dört kişi mağarada kapıda gelen ateş ile vuruldu. Savunmamız bir tüfeğe kaldı. Mağaranın kapısı sürekli ateş altında. 24 saattir mağaradayız. Dışarı çıkamıyoruz. El ele tutup mağara kapısından karşıya sürüne sürüne çıktık. Dereye indik. Kardeşlerim Terzi ve Halil ağlamaya başladılar. Babamız ortada yok. Bir saat sonra babam geldi. Bize un ve ekmek getirmişti.

Yanımızda birde Süleymeni Hese Kerim var. Gidip dereye saklandık. Askerler çevremizde kol geziyorlar. Yanımızda kendi çoban köpeklerimiz var. Köpekler zaman zaman havlıyorlar. İleri geri, sağa-sola koşuyorlar. Köpekleri askerler fark ederse bizi bulabilir diye köpekleri iple boğduk.

Köpeklerden kurtulduk. Ama birde açlıktan, susuzluktan, yorgunluktan ağlayan çocuklar var. Çocukların sesini askerler duyarsa bizim yerimizi bulurlar ve bizi sorgusuz sualsiz kurşuna dizerler. Bu yüzden çocukların sesi çıkmasın diye elimizi çocukların ağzına kapar saatlerce dağ taş yürürdük. Bu şekilde çocuğu boğulan çok kişi oldu.

Bizde de iki çocuk var. Baş edemedik Memet’i kuytu bir yerde attık. Arkamıza bakmadan gittik. Fakat iki gün sonra aynı yoldan bir daha geçince Memet’i çalılıklar arasında annesi buldu. Şaşırdık kaldık. Hasan’ında ağzını tuta tuta az kalsın boğuyorduk.

Açlık başladı. Hiç yiyeceğimiz yok. Gündüz gizleniyoruz. Gece yer değiştiriyoruz. Gece boyunca uğraşıp bir tepeyi aştık. Ateş çemberinden, eski yerimizden kurtulduk sandık. Ama meğer bir çember içinde aynı yerlerde dönüp duruyormuşuz. Sabah bir baktık ki, çevremiz yine asker dolu.

Gülabi Ağa mezrasına geldik. Mağara acısını unuttuk. Orman sineğini unutamam. Sinek bizi mahvetti. Akşam oldu herkes çevreden bulduğu yiyeceği alıp getirmiş. Keçel Uşağı köyü olan Müdürük köyüne gittik. Bir baktık ki her taraf asker. Gece beyaz çadırlar görülüyor. Kalktık dereye indik. Çarıkları çıkarıp su içinde yürüdük. Çat’a vardık. Çat’a sudan çıktık. Baktık ki her taraf yanık kokuyor. Bir mağaraya sığındık. Yatmak için döşek yerine çarşur otu serdik. Mağara gene doldu. Bu mağarada bir hafta kaldık.

Mağarada sabaha kadar gözcülük yapıyordum. Akşama kadar yatıyordum. Orada da açlık başladı. Müsahibim Hayrettin’in kardeşi burada kalın diyor.Demane Ferhat Erzincan’a gidelim diyor. Sonunda Erzincan’a doğru yöneldik. Yollarda askerden artan yiyeceklerle idare ediyoruz.

Kallar’ın Geli deresinde 15 gün kaldık. Zini gediği tam Ovacık Birman ile Erzincan sınırında. Zini gediğinde karakol var.

O sırada her gün Erzincan’dan 85-90 kişi getirilip Zini Gediği’nde kurşuna diziliyor. Her gün adam kurşuna diziliyor. Bu aylarca devam ediyor.

Asker bizi çevirmeye alıyordu. Akşama kadar ateş altında idik. Sağ kalanlar gece olunca kaçıp ateş çemberinden kurtulmaya çalışıyorduk. 2 sene boyunca orada kaldık. Dersim dağlarında bu durum 2 yıl sürdü. Sonunda af çıktığını duyduk gidip Elazığ’a teslim olduk. Dersimde 3 ay boyunca 7’den 70’e kimi esir aldılarsa kurşuna dizdiler. Kırım vardı. Soykırım oluyordu.

Atatürk o sırada hasta. Kırımdan haberi yok. Haberi olunca bu kırım duruyor. Soykırım duruyor. Atatürk kırıma son veriyor.

Bizim bundan haberimiz yok. Biz iki sene saklandık. Asker Dersim’e girdikten 3 ay sonra kırım durmuş ama bizim bundan haberimiz yok. Kırımın durduğunu duyunca gidip askeri alaya teslim olduk. Alay Abbasuşağı köyü olan Nazuko köyündeydi. Artık alayda esiriz. Keçeluşağından muhtar Seydali benim direniş olan Mağaradan geldiğimi askere söyleyince asker mağarayı göstermem için beni götürdü.

O mağarada bizim aşiret reisi olan Kör Abas Uşağı reisi Kör Hüseyin Ağa’da vardı. Benimde kayınpederimdir.

Beni Elazığ’dan aldılar. Paşa bana Hüseyin Ağa’nın yerini göstermemi istedi. Gitmemek için hastayım, bilmiyorum dedim ama nafile. Önce ata bindirdiler, sonra attan aşağı attılar. Sonunda gidip mağarayı gösterdim. Mağaranın içindekiler karşıdan beni görünce mağarayı terk etmişler.

Mağaraya 3-4 km kala silah sesi geldi. Makinalı tüfek kuruldu. Silahın yerini bana kurdurdular. Ateş olursa beni vursunlar diye. Çatışma başladı. Hüseyin Ağa yoktu. Ama eşyaları vardı. Eşyaları çok kıymetli idi. Eşyalarını kutmu kumaşları yaktılar. Yat kalk günlerce dağlarda sürüne sürüne mağaraya gelmiştik. Mağarayı yaktılar. Muhtar Seydali’nin ihbar ettiği başka birini daha getirdiler. Sonra beni tekrar geriye alaya getirdiler. Gösterdiğim mağaraya inanmadılar. Az kalsın beni kurşuna diziyorlardı. Mağara dıştan adeta gözlenmiş görünmeyen bir mağara idi.

Askeri birliğe teslim olduğumuzda 20-30 kişiydik. Pulur’a oradan da Elazığ’a götürdüler. Elazığ’da birikenleri ise trenlere bindirip batıya sürgün (menfi) ediyorlardı. Bizi Amasya’ya götürdüler. Amasya istasyonunda inince oradan da Gümüşhacıköy’e götürdüler. Oradan da bizi köylere dağıttılar. Bizi tek aile olarak Saracı Körpük köyüne verdiler. Tabi Amasya tren istasyonunda, Gümüşhacıköy’de istasyon avlularında cami avlularında, günlerce bekledik. Aşağılandık, horlandık. Küfür ve hakarete uğradık. Oralarda çok hırpalandık.

Gittiğimiz köy 100 hanelik Sünni bir köydü. Biz tek aile idik. Bir tek biz Aleviyiz. Hem de sürgünüz. Ali dayı diye birisi vardı o köyden, bir gün bana geldi. Mezhebimi sordu. Tartışmaya başladık. Bize ne ev nede toprak verdiler. Köy fakir bir köydü. Dışarıdaki köylerde çalıştım. On yıl bu köyde kaldık. Dersim’e yerleşim yasağı kalkınca döndük ama Ovacığa gitmedik. Erzincan Güllüce’ye 1950 yıllarında yerleştik (**).

Yusuf Amca’nın okuma yazması olmamasına karşın TV olmadığı köyde tek tük radyonun olduğu zamanlarda radyo haberlerini (ajans haberlerini) asla kaçırmazdı. Türkiye’de ve dünyadaki günlük haberleri asla kaçırmazdı.

Yusuf Amca, Dersim olayında çektiği bunca acıya karşın aşiretlerin hatalı olduğunu düşünürdü. O Atatürk’e, İsmet İnönü’ye bu konuda asla toz kondurmazdı. Hatanın Dersim ağaları ve olayı bu denli kanlı bir şekilde halleden Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’ta olduğunu düşünürdü. Ömrü boyunca bu nedenle Atatürk’ün partisine oy vermekten asla tereddüt etmedi. Bizim gençlik günlerimizde Atatürk’ü; eleştirmemizi asla hoş karşılamazdı. Dersim’de “biz hatalıydık” evladım derdi. O çok sıkı bir Atatürkçü idi. Tıpkı diğer büyüklerimiz gibi.

Birman’lı Rıza Yanar’ın (***) “Ağlayan Çocuklarını Boğdular”

Dersim Olayı sırasında 8 yaşındaydım. O sırada Seyit Rıza Harbi vardı. Seyit Rıza, bütün aşiretleri çağırıyor. Hafızamda kaldığına göre ve büyüklerin dediklerine göre aşiretler arasında kıskançlık, çekememezlik olduğu için Seyit Rıza’yı desteklemiyorlar.

Seyit Rıza’nın oğlu Baba, Kırgan aşireti ile kavgalı, Kırganlılar pusu kurarak Baba’yı Seyit Rıza’nın köyü olan Ağdat’ta öldürüyorlar. Yıllar sonra ise bu kez yine devlete karşı silahlı mücadele vermeyi yanlış bulan Seyit Rıza’nın torunu Polat Bey (dede) 1990’lı yıllarda yine pusu kurularak Ağdat’ta öldürüldü. (PKK veya TİKKO militanlarınca)

Seyit Rıza’nın elinde silah var. Üstelik bu silahları Atatürk vermiş. Seyit Rıza hükümetten maaş alıyor. Silah ve maaş ise Seyit Rıza’nın önce, Ruslara arkasından Ermeniler’e karşı verdiği mücadele sonucu Atatürk tarafından bağlanmış. (İttihatçılar olması gerekir.)

Seyit Rıza’nın bu pozisyonundan Kurganlılar Aşireti rahatsız oluyor. Seyit Rıza oğlu Baba’nın ölümü nedeni ile hükümetten asker isteyip Kırganlılar’la savaşa başlıyor. Birinci seferde çok asker kaybı oluyor. İkinci sefer hükümet asker vermiyor. Bu aşiretler arası bir davadır deyip askeri geri çekiyor.

Daha sonra Seyit Rıza ile hükümetin arası açılıyor. Hükümetle Seyit Rıza savaşa katılıyor. Hükümet Seyit Rıza’nın arkasına casus takıyor.

Aşiretler hükümeti tanıyorlar. Ama silahlılar. Bu silahlar Rus işgaline karşı silahlandırılan Aşiretlerden savaş sonrası kalan silahlardır.

Seyit Rıza ile hükümet arasında 6 ay silahlı çatışma oluyor. Şeyhhasan Aşireti olan Seyit Rıza’nın aşireti bu sırada dağılıyor. Diğer aşiretler Seyit Rıza’yı yıpratıyorlar. Destekliyor gibi gözüküp desteklemiyorlar.

Sonunda, Seyit Rıza Erzincan valisine gelip teslim olmaya karar veriyor. Vali’ye teslim olunca diyor ki; “Ben Erzincan’ı 2 kere kurtardım. Erzincan beni bir kere kurtarmadı”.

Bu söz Erzincan valisinin daha önce söz vermesine karşın sözünü tutmayıp Elazığ’a yargılanmak üzere tutuklaması üstüne söyleniyor. İki kere Erzincan’ı kurtarma diye kastettiği olaylar ise; Erzincan’ı Rusların işgali ve Ermeni olayları sırasında Kuvayi Milliye güçlerinin yanında yer alıp mücadele etmesini hatırlatıyor (Bu nedenle maaşa bile bağlanıyor.)(IV).

Erzincan’a teslim olma tarihi ise galiba 1936 yılında oluyor. Seyit Rıza Erzincan Valisi’ne teslim olduktan sonra oğlu Hüseyin ile beraber Elazığ’a götürülüyor ve orada kendi yaşı büyük oğlunun küçük olmasına karşın asılıyor.

Seyit Rıza’nın ölümünden sonra silah toplama başladı. Kırım ve sürgün bundan sonra başladı. Önce alay silah topladı. Biz Birman’daydık. Bize bundan sonra hükümet, zorunlu askerliği getireceğini, vergi koyacağını ve her köye karakol kurulacağını söylüyorlardı. Atatürk’ün sağlığında bir muaflıktan konuşulmuş.

Silah toplamayı, karakolların kurulması izledi. Sonra tapulamalar başladı. Davarlar memurlar tarafından deftere yazıldı. Davarlara vergi verme başladı. Toplanan silahlar Ovacık Zerenik’te toplandı. Abasuşağı, Keçeluşağı ve Birman’lılar olmak üzere bu üç aşirette silah toplandı.

Mercan-Diz’de Keçeluşağı aşireti karakolu bastı. Silahlar alındı. Adamlar öldürülmedi. Halk bu olaydan sonra paniğe kapıldı. Karakol yetkilileri çağrı yaptı. Kimse silahları getirmedi. Sonra Abbaşuşağından bir grup Kismikör karakolunu basar silahları alır. Silahlar yüzünden aşiretler arasında kavgalar olur. Adam öldürmeler olur. Asker yaralıları almak için itiş kakış olur. Sürüklenen yaralılar ölür. Aşiretler ölen yaralıları almak ister. Karakol vermez. Bunu karakol basmalar, adam öldürmeler izler.

Asker tedbir alır. Aşiretler silahlanmak için toplantılar yapar. Ovacık-Zerenik’te Karakol ve Kaymakamlık var.Silahlar ise oradaki depoda bulunuyor. Aşiretler silah elde etmek için burayı basmaya karar verir. Zerenik’in halkı ise başka bir aşiretten Gevuşağı’dır. Baskın olur. Er Mustafa baskına önderlik eder. Değirmene girer. Çok cesur davranır. Baskında silah alınamaz.

Gevuşağı, aşiretlere karşı karakolu destekler. Silahları baskıncılara verdirmez. Bu sırada Gevuşağı’nın en büyüğü Topuzoğulları baskına karşı çıkar ve şaşkın başarısız olur.

O sıralarda, hem Erzincan Pülümür’den hem de Elazığ’dan asker Dersim’e gelmeye başladı. Bizim köy ve aşiretimiz Birmanlılar hükümete hiç karşı gelmedi. Çünkü o civarda Birman ağası olmayan bir aşirettir.Hükümete esas karşı olanlar ise Ağalardır. Ama o çevrede bütün aşiretler askerin yaptıklarına karşı birleşince Birmanlılar’ında desteğini aldılar. Ve asker Birman’a geldi. Askerle bir küçük çatışma oldu. Bir adam öldü. Ölenin cenazesini kaldırdık. Birman’dan, Kutuderesi Demenan’a taşındık. 1937 ilkbahar, olabilir dört tarafı asker sardı. İlk defa nüfus kağıdı o sene almıştık. O zamana kadar annem, babam dedem bile nüfusa kayıtlı değildi. O sırada dağlarda eşkıyalarda vardı. Önce eşkıyalarla asker arasında çatışmalar oldu. Ağbanoz Deresi’nde ilk çatışma oldu. Ben 8 yaşındaydım. Annem beni bir mağarada sakladı.

Mal, davar köyde kaldı. Benim yüküm bir bakraç. Aileden herkes bir parça yük taşıyor. Yolculuk başladı. Zağge’ye geldik. Uçak uçmaya başladı. Uçak düşürülmeye çalışıldı. Uçak ara sıra bomba atıyordu. Davarı Ağbanoz’da bıraktık. Askerlere kaldı. Asker Sultan Baba Dağı’nı tuttu. Otomatik silahlar bizleri taramaya başladı. Yer gök kurşun daldı. Taşlara çarpan bir kurşun 10 parça kurşun oluyor etrafa saçıyordu. 1 çeşmeye su almaya gittim. Asker sürekli ateş ediyor. Sağ, sol her taraf kurşun yağmur gibi yağıyor.

Mal, davar yüzünden halk kavga ediyor. Seydo Cemalo’nun kardeşini asker vurmuş. Tedavi edilemedi kaçmak zorundaydık. Sahipsiz bir mağarada bırakıldı.

Laç mağarası çok büyük bir mağara. Asker bu mağarayı elde etmek için çok kayıp vermiş. Burası Tunceli Ovacık yolu üstündedir. Sarp kayalar içindedir. Yöre halkı bu mağarada toplanmış. Bazı Birmanlılar teslim oldular. Bazısı Laç mağarasına gitti. Burada esas Demen uşağı var. Biz Birmanlılar Demen uşağı ile kavgalı idik. Geri döndük. Mağaraya gitmedik. Her taraf asker dolu. Zağge’ye döndük. Sık ormanlar içinde Tujik Dağı’nı aşıp Drek’e gideceğiz. Köpeğimiz havlıyor. Yerimizi köpek sesi ele vermesin diye çocuklardan gizli büyükler köpeği öldürmüşler.

Sürekli asker geliyor. Askerin casusları bizim varlığımızı keşfetmiş. Biz yaklaşık 300 kişiyiz. Çocuklar ağlıyor. Asker bizi duyuyor. Orman içindeyiz. Çok sık orman. Asker duyuyor ama göremiyor. Bazı aileler yerimizi bulup tümümüzü öldürmesinler diye bir kaç aile ağlayan çocukları boğdular. İki çocuk böyle boğuldu. Çocuk ağlayıp bizi ele verir diye bazı çocukları coşkun derenin suyuna attılar. Hatta bazı anne babalar grubun arkasında kalıp gruptan habersiz kendi çocuklarını suya atıp boğdular.

O sırada gördükleri tüm insanları yaşlı-genç, çocuk kadın demeden asker öldürüyordu. Bizim saklandığımız ormanı bizden sonra otomatik silahlarla taramışlar. O sık ormanda ağaçlarda yaprak kalmamış.

Yusuf dayımın oğlu Memet’i de dayımlar atmışlar. Memet otlar içinde kalmış. Bir gün sonra çocuğa tekrar rastlamışlar. Bu sefer almışlar. (Memet bugün hayatta, çocukları ve torunları ile Erzincan Güllüce Köyü’nde yaşıyor.) Az kalsın Memet’in küçük kardeşi Hasan’ı çok ağlıyor diye suya atıp boğacaklarmış. Sonra vazgeçmişler (V) Drek’e geldiğimizde asker, koyun, öküz kesmiş etleri bitiremeden gitmiş. Askerden kalanları talan ettik. Bazı evleri buğdayları yakmışlardı. Köyden bazılarını Laç deresinde öldürmüşler. Mağara insan ölülerinden tepe olmuş mağaranın dibi belirsiz.Dipsiz bir mağara. Derenin önü uçurum. Arkası boş bir karanlık.

Bir gizli mağaramız var. Oraya gittik. Mağara geniş çok emin bir yer. 8 gün kadar kaldık. Sonra çıktık. Ayrıldık Birman’da birleştik. Asker ortalığı sarmıştı. Askerler arasında Zazaca konuşup bizi aldatanlarda vardı. Gelin, gelin, korkmayın v.s. diyenlerdi. Aylarca bu kaçma kovalamaca sürdü. Sonra bir ara askerle karşılaştık asker bizi taramadı, ateş etmedi. Çok şaşardık. Kendi kendimize; “bu askerler ne kadar merhametli olmuş” dedik. Meğer ateş kes kararı alınmış. Savaşın durumu değişmiş. Atatürk emir vermiş, ölmeden önce) Kırım durmuş. Bu sırada bizim aşiretler bu seferde yiyecek yüzünden birbirine düşmüşler.

Bu sırada, çok aç kaldık. Amcamların 3-4 çocuğu acından öldü. Bizde ölmek üzere idik. Babam Birman’dan Erzincan’a ekmek almaya geldi. Geldik baktık ne görelim; savaş bitmiş. Kalar’dan Erzincan’a geldik. İki dayım asker gelip bizi gördüler. (Senin baban Hasan dayım ve amcan Ali dayım)

Yusuf dayımdan duymuştum. Yiyecek hiç bir şeyleri kalmamış. Kız çocuklarına yiyecek olsun diye sadece tuz vermişler. Tabi kız tuz yiyip ölmüş. Biz de ölümden döndük.

Halk savaş bittikten sonra da bir yıl kadar dağlardan inmedi. Dağlardan inip Erzincan’da toplananları ise tren vagonlarına çuval gibi yüklediler. Vagonlarda tuvalet bile yok. Tren hiç bir yerde durmuyor. Kimisi sırf tuvaletini yapmak için bıçaklarıyla trenin vagonlarını deldiler.

Tren hiç durmadan aç-susuz bizi bir hafta sonra Balıkesir’e getirdi. Orada bize yiyecek geldi mide küçülmüş.Mide diye bir şey kalmamış. Çenelerimiz bile çalışmıyor. Yemek yiyemiyoruz, ekmek yiyemiyoruz.

Balıkesir’den bizi 15 aile olarak İvridir’in Bozveren köyüne verdiler. Bize söylenen ad ise, menfi idi. Yada muhacir diyorlardı. O köyde çok kötü günler yaşadık. Çok ezildik, çok baskı altında kaldık. Orada 9 yıl kaldık. Balıkesir’e yerleşip kalanlarda oldu. Sonra arazi verdiler. Orman arazisi idi ziraat imkansızdı. 1947 de af çıktı. Sürgün durumumuz bitti. Ovacık’a döndük. Döndüğümüze ise pişman olduk. Hepimiz dönmüştük. Bizden İvridir’de kimse kalmadı.

O sırada bizim köy Birman’da yasak bölge içine alınmış. Bizi köye bırakmadılar. Bir yıl Ovacık köylerinde kaldık. İskan için Çemişgezek’e gittik. 25 dönüm toprak verdiler. Arazi verimsizdi çobanlık yapıyorduk dilencilik yapıyorduk. Bir Şaraklı köyünde adeta karın tokluğuna köy çobanı oldum. Birman’a yerleşim bir süre sonra serbest olunca köyümüze döndük.



Dipnotlar:

(*) Yusuf Amca’nın (Çoban) anlattıklarını Mart 1992’de 93 yaşında iken kaleme aldım. Kendisi 1317 Dersim-Ovacık doğumludur. Yani 1899 doğumludur. Dersim olayı sırasında 38-39 yaşındadır. Yusuf Amca 1998 de bu dünyadan göçmüştür.

(**)Yusuf Amca ile Dersim olayı ile ilgili çok sohbet yaptım. Bizlere başlarından geçenleri ayrıntılarıyla anlatırdı. Yusuf Amca köyde çalışkan iyi bir çiftçi idi. İlk yıllarda bağlama (saz) ağızlık pipo v.s. ağaç işleri ile bir bağlama ustasıydı. Kardeşinin ölümü üstüne bağlama ustalığını bıraktı.

(***) Burada anlatılanları Rıza Yanar bana 2000 yılında 70 yaşında iken anlattı. Kendisi ise, 1930 doğumludur. Uzun yıllar Almanya’da çalıştıktan sonra emekli olarak kesin dönüş yapıp Erzincan’da yaşamını sürdürmektedir.

(IV) Erzincan’ın Kurtuluş Günü her 13 Şubat günü kutlanır. Bu törenlerde; Munzur Dağları yönünden gelen çeteler Erzincan’ı Rus İşgali’nden kurtarır.

(V) Bu olay; önceki söyleşide Yusuf Amca tarafından anlatılan olaydır



http://www.haberakademi.net/default.asp?inc=makaleoku&hid=2678
____________________________________________________________
Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
10.07.2009 00:54 (UTC)[alıntı yap]



Adı: Xeycane (Hatice 1 (Bir) Yaşında

Yer: Dersim-Nazimiye-Civarik Köyü

Tarih: 1938 Yaz

Ve ailenin diğer 53 ferdi jenosidci Türklerin katliamina uğradilar.

Ya da Civarik Koyunden Bertal Efendi Ailesinin hikayesi
(Dr.Sait Kirmizitoprak’in Ailesi ayni zamanda)

Kaynak: Dersim-Civarik Iki Uclu Yasam
Peri Yayinlari 1998 Istanbul
Huseyin Akar
Sayfa: Kitapda Bertal Efendi Ailesinin Katl Edilis anlatimi daginik oldugu icin cesitli sayfalarindan derlendi.

“iki asker peşine taktılar. Biraz sonra, beyaz bir entari giymiş, postalları ellerinde geldi. Nahiye müdürü; "bu ne hal Süleyman Ağa?" deyince

-Bu hak yoludur, pir yoludur, erenler yoludur, Kerbela yoludur, böyle gidilir"



------------------------------------------------------------------------------------


'38 KIRIMI VE CİVARİK

IV. Bölüm

Dersim '38 bütünü içinde Civarik küçük bir köy, Civarik
kırımına geçmeden köyün önemli iki ağasından sözetmekten
yarar var.


Süleyman Ağa

1900 yılında Civarik Ağası Meme Ale, Maskan Aşiret Rei-
si Sile Ruşti, ondört seçme adamları ile Dere Hewru'de çığ al-
tında kalır.

Babası Meme Ale'nın ölümünden sonra, Süleyman Civarik
ağası olur. Süleyman Ağa, Harıklı Şıh Mamedan'lı bir kızla ev-
lenir. Bu evlilikten çocukları; Ali, Memık, Bertal, Ağce, Sağe,
Fate dünyaya gelir. Süleyman Ağa'nın hanımı ölür. Balık'lı
Melem'lerin kızı ile evlenir. Çocukları olmaz.

Süleyman Ağa, ikinci hanımından ayrılınca Karsananlı dul
bir hanımla evlenir. Bu hanımın Rus harbinde öldü bilinen ko-
cası, bir yıl sonra çıka gelir.

Süleyman Ağa aşırı kuralcı, inanç sahibi. Karısının "iki ni-
kahlı" olduğuna inanır. Bunu kendine yedirmez, adamlarını alır
karısının ilk kocasının evine gider;

-"Ailen dahil herkes seni ölü bildi. Bu nedenle ben karınla
nikah kıydım. Sen yaşadığına göre ben iki nikahlı sayılırım.
Evine-ocağına geldim. Sen nikahını bana bağışla"der.

Aşiretine danışan adam, yüklü bir para karşılığı nikahından
vazgeçer. Ağa rahatlar geri döner.

Süleyman Ağa'nın ilk işi kardeşi Bertal ve oğlu Bartal'ı
okutmak olur. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da yeni yazı
için Rüştiye mektebine gönderir. Okuyanlara "Efendi" denme-
sini sağlar.

Süleyman Ağa 1915-17 Rus saldırısında Sevdin cephesine
150-200 milisle yüzbaşı olarak katılır.

Süleyman Ağa "yol erkan" adamı.. Aşiretini güçlü aşiretler
içinde yüceltir. Kimseye ezdirmez. Bir gün Balık'a gider. Mu-
sandan geçerken, Durse Ale Areyiz' in Çe Esku'nun harmanın-
dan ölçekle pay aldığını görür. Atından iner, ölçeğe bir tekme
vurur. Buğdayı yere döker;

-Siz Arelleri yiyip bitirdiniz. Bunları da bana bırakın (Ero
sima, Ereyîzu wene qednene, nunuçî mire verdî!) diye çıkışır.
Adam çeker gider. Bir daha da kimse gelip haraç almaz. Süley-
man Ağa döneminde "hiç kimsenin burnunun kanatılmadığı"
söylenir. Birlik dönemi olmuş. Arelli'ler bir kaç kez, Süleyman
Ağa'yı vurmaya çalışmışsa da başarılı olamamışlar. Ancak
Bertal Efendi'nin "Ağalığı", Süleyman Ağadan almasında et-
ken olmuşlardır. Bertal Ağa, Pir yolu ile. "Ağalığı" Ağabeyi
Süleymandan alır.

1925'teki Şeyh Said haraketinden sonra dikkatler Dersim
üzerinden yoğunlaşır. Köye gelen Vali Cemal Bardakçı da aşi-
reti etkiler; "Bize Türkçe konuşan gerekli" diyerek ağırlığını
Bertal Efendiden yana kor.

Vali Ağalarla "sürgünü" konuşur. Ağa'ları ikna eder. "Gelin
Merga Qemi de misafirim olun" der. Vali gider sözünü unutur.
Bu beklenti içinde olan Ağa kardeşler yıllar sonra köye gelen
birliğe, verilen bu sürgün sözü ile teslim olur. Bu teslimiyet
sonları olur.

Bertal Efendi

Bertal Efendi Civarik'li Süleyman Ağamn küçük kardeşidir.
Rüştiye'yi okumuş, eski ve yeni yazıyı bilir. Çok iyi konuşan,
iyi bir hatip.

1938 öncesi Abdullah Paşa'nın Nazimiye'de halk ile yaptığı
konuşmalarda akla gelen tek sözcü. Nitekim ilk karşılaşmada
Paşa'yı etkilemiş olacak ki, Paşa halka hitaben; "bu adam beni
bile kandırır, ona uymayın" uyarısında bulunur. Bertal Efendiyi
bir nevi göz hapsine almak için, O'na ve Gerişli Yusuf Ağa'ya
hükümetin nakliye işini yaptırır.

Bertal Efendi, yörede güzelliği ile dillere destan Yusuf ağa-
mn kız kardeşini -aşiretler arası yumuşamayı da düşünerek- og-

lu Aliye gelin eder. Bundan sonra Areller, Bertal Efendi'nin
"Ağa" olmasını ister ve diretirler. Bu, Civarik'İllerin bölünme-
si, çatışmasının ilk adımı olur.

' Bertal Efendi, köyün çoğunluğu Süleyman Ağa'dan yana
olmasına karşın, Süleyman Ağa'nın inanç düşkünlüğünü de
göz önüne alarak Pir getirir... "Ağa"lığı bir biçimde ağabeyin-
den "fetva" yoluyla alır.

Ağalığın babasından alınmasını içine sindirmeyen Küçük
Bertal, amcası ile önemli sürtüşmeler ve çatışmalar yaşar. Sü-
leyman Ağa, bir olaya meydan vermemek için oğluna baskı ya-
par. Köylünün istemi ile Küçük Bertal Efendi Civarik'ten 10-
11 aile ile Kiğı'ya göç eder.

Meme Hem'in, akrabası ve komşusu Avdile Sımı'nin karısı-
nı vurması, Avdile Sımı'nin de aynı gün Meme Hem'in oniki
yaşındaki oğlunu öldürmesi;

Use Xıme Wele Çewri gibi bir çok ailenin yok olması, da-
ğılması, göçetmesi, ayrıca Gemik, Balık ve köydeki arazi dava-
ları ile köydeki sürtüşmeler, Bertal Efendi'nin etkin olduğu dö-
neme rastlar.

Köy yönetiminin, deneyimsiz oğlu Ali ve Ali'nin eşine bı-
rakılması, mezra ve köydeki birliğin son bağlarını da koparır. ,

İşte ne olduysa bu ortamda oldu. Köylü ile tamamen ilişki-
lerin koptuğu, köyünden , aşiretinden değişik yollarla arındırı-
lan Bertal Efendi son bir yıl içinde köyüne ancak 2-3 kez gelir.

'38 Dersimli'nin Miladı

Anneme soruyorum,

-Anne ben ne zaman doğdum?

Annem...

-Ben ne bileyim diye başlar. "Kırımdan 3-4 yıl önce idi, am-
can oğlu Ali, Ahmet Karakaya ile aynı yılın çocuklarısınız.
Karlar yeni erimeye başlamıştı, İmam orucuydu. Baban bu evi
yaptığında o yıl Şükrü doğdu...

Gelde çık işin içinden. Önemli olan bu değil. Kime ne sorar-
sanız sorun "kırımdan önce", "kırımdan sonra" diye yanıt alırsiniz.

Peki nedir, ne biçim tarihin başlangıcıdır gösterilen bu ki
rım?

Hocaya sormuşlar

-Kıyamet ne zaman kopacak?

-"Ben öldüğüm zaman" diye yanıtlamış,

Ateş düştüğü yeri yakar. Peki, Dersim'e düşen bu ateş ney.
di ki halen alev alev, sıcaklığım koruyor..?

Anımsadıklarım

Dört yaşımda kendimi kırım içinde buldum. Çocukluk anı-
larımı; korku, acı, kaçış, ızdırap süsler; boğa, asker, silah, sün-
gü, barut kokusu, işkence, kan, ölüm...

Hiç bir zaman, kim kimi, niçin, neden dövüyor, işkence edi-
yor, öldürüyor anlayamamıştım.

1938 yazında, Ağa yaylasında saklanbaç oynarken, yeşillik-
ler içinde sıyrılmış, arkasında saklanmaya çalıştığım sarı boğa
boynuzlamıştı beni.

Dedem yaramı kızgın bıçak ucu ile dağlamış, kül basmıştı.
Yayladan, anlayamadığım bir nedenle, vaktinden önce köye
dönmüştük... Babam evde yoktu. Yaram yeni kabuk bağlamış
babama gösterememiştim...

Evimizin etrafını, aynı giyimli amcalar(!) sarmıştı. Hepsi tü-
fekli, kasa turalıydı. Bizim evin önündeki bostana girmiş, sala-
talıkları bitkisi ile kökünden söküp yediklerinde; "babam gelir-
se bu adamlara kızar" diye düşünmüştüm.

O gün bütün kalabalık bizim evin yanındaydı, davul zuma
yoktu. Sonra tüfekli amcalar, üç kişiyi ayrı ayrı ayaklarından
asıp dövmeye başladılar. Ayaklarından kan geliyordu, kimse
karşı koymuyordu. Adamlar bağırdıkça herkes çığlık çığlığa
bağırmaya başladı. Korkumdan anneme sarıldım, eteğinin altı-
na saklandım. Anladım ki bu adamlar boğadan daha korkunç-
tu. Şin-şivan içinde korkumdan uyumuşum. Uyandığımda yal-
nızdım. Ev yakındı koştum... O tüfekli adamları görünce gen
geldim... Derenin en derin yerine yüzümü gizlediğimi anımsı-
yorum.

Sonra kaçış, Bedro Dağı eteklerinde saklanma, mağaralarda
kalma, yılanla aynı tasta süt içme, geyiklerle geceleri aynı deh-
lizleri paylaştığımı kesit kesit anımsıyorum...

Dersimli Potansiyel Suçlu

Osmanlının yalnız savaşta anımsadığı, derebeyler aracılığı ile savaşta, ölecek savaşçı ve vergi topladığı Dersim, Cumhuriyet döneminde raporlara konu olmuş. Zamanın genel valisi Cemal Bardakçı; "400 yıldan beri Dersim'e hükümet girmiş değil.
Her Dersim'li hayatını, malını muhafaza kaygısıyla silah kullanmak zorunda kalmış"der. (Uğur Mumcu Kürt Dosyası ve
yaptırımlar yönünde Maraşal Fevzi Çakmak; "Dersim'in bu
günkü durumu tehlikelidir. Dersim okşanmakla kazanılmaz. Si-
lahlı kuvvetlerin müdahalesi ile Dersim, önce koloni gibi ele
alınmalı. Türk toplumu içinde Kürt'lük eritilmeli. Daha soma
Öz Türk hukuku uygulanmlı..."

İsmet İnönü(2.9.1935) "İdama kadar infaz, ilbaylıkla bitiri-
lecektir. Adliye usulü, basit, hususi ve kesin olacaktır. Kürt'le-
re o güne kadar Türkçe okuma yazma öğretmenin 'resmi siya-
set' olduğu rapordan anlaşılıyor. Bu aykırı siyasetin kaldırıldı-
ğını tebliğ etmeliyiz" diyor.

İşte '1915-1917 yıllarında Çarlık İşgaline karşı ve istiklal sa-
vaşında "vatan için savaşan", ölen, olanaklarını tüketen, aşiret,
eşkıyalık düzeninde fakirliğe, ölüme, terk edilen Dersim'in;
"koloni gibi ele alınması" açmazı...

Bütün bunlardan soma "Tunceli Kanunu", "kırım"... ve "is-
kan"...

1936-'37 yılları çatışmaya hazır yıllar;

Dersim; Osmanlı'nın yalnız savaşlarda asker, vergi almak
için anımsadığı bir bölge. 1917-'17 Rus saldırısında
Dersimliler milis olarak karşı koymuş ve üstün başarılar
sağlamışlar. Yurt savunmasına tüm güçleri ile katılmışlar.

Savaşın tükettiği kaynaklar, alt yapısızlık, feodal yaşam,
aŞİret kavgaları bu kırsal bölgede karşıtı, açlık, sefalet, talan,
mal kaçırma, anarşi vs. gibi eylemler kaçınılmaz olmuştur.

Bu olumsuzlukların yanı sıra Dersim'in yönetimsizliğini ve

aşiret sistemini göremeyen yöneticilerin "isyan" "başkaldırı
"Cumhuriyete karşı" değerlendirmesi Dersim'e ağıra nu
olmuş. Dersim'i "asimile etme" ve "koloni yönetimi"ni dayat
ma geçerli kılınmıştır.

Uğur Mumcu son araştırması Kürt Dosyası'nda:

"Bakan Şükrü Kaya 'Dersim'in ıslahı' iki aşamalı bir plan-
la yapmıştır...

Birinci yıl; silahlar toplanacaktı. Silah toplanması için önce
çağrı yapılacak, silahını teslim edenlere herhangi bir yaptırım
uygulanmıyacak.

Şükrü Kaya'nın Batı illerine sürülmelerini istediği ağalar
belirlenmişti.

Bu listede 347 ailenin adı yer almıştı.

Bu 347 aile, 3470 kişiden oluşuyordu. Bu sürgün listesine
300 bin TL ayrılmıştı"

Bu listede Civarik ağalarına şöyle yer verilmiş; "Civarikli
Süleyman Ağa oğulları Bertal, Ali, Hasan, Süleyman Ağa'nm
kardeşleri Bertal Efendi, Hüseyin Hasan, Süleyman ve Ali
ağalar, Malkara'ya"

Genel Vali Cemal Bardakçı kızı ile Civarik'e gelir. Çadır
kurar, 4 gün ağalara konuk olur. Onlara sürgün emrini tebliği
eder. Kızına takılan hediye beşbirliklerle döner.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın planı uygulanır. Önce
silahlar toplanır. Nazimiye aşiretleri bir çatışmaya girmeden
silahlarını teslim eder. Bunların içinde Civarik'te var.

1937 yılında Abdullah Paşa Nazmiye'ye gelir. Halkı toplar.
Silahlarını teslim ettikleri için kendilerini "teşekkür..." eder.
Halkın Cumhuriyet'ten beklentilerini saptamak ister... Dert
dinler(!) Bundan sonrasını "Usıve Quruze" söyle aktarır:

"... toplantıda Hormek'li Bertal Efendi var. Tabii ki, okuyan,
bilen, Türkçeyi çok güzel, etkili konuşan adamdı. Söz alır ko-
nuşur: Kaymakam, jandarma, tahsildarların halk üzerindeki
baskılarını dile getirir. Nasıl oluyorsa, yakınında bir çepiç ge-
çer, hemen atlar boynundan tutar getirir meydana.. Paşa, bizden
bunun vergisini istiyorlar. Halk bunun cevabını veremiyor...

Bu keçi yavrusu kadar halka değer verilmiyor. Devletimiz;
den hak, hukuk, adalet, fakirliğe, çare istiyoruz. Paşa keyfini

»Sen kimin adına konuşuyorsun Efendi", der.
."Halk adına" deyince kalabalığa dönen paşa:
."Temsilciniz mi?" diye çıkışır. Ağalar susar, Arelli'lerden
biri yaklaşır.

."Hayır paşam" der

Bu fakir adamın sonradan inşaattan düşüp öldüğünü biliyorum

Aradan bir yıl geçer, Abdullah Paşa bu kez kırk atlı ile
Nazimiye'ye gelir. Bertal Efendiyi iş için gittiği Mazgirt'ten
getirtir. Sürgün kararını bildirir. Kendisi ile Elazığa gelmesini
ailelerine trende vagon ayırmasını, ayrıca köydeki oğlu Aliye
mektup yazmasmı ister. Bertal Efendiye yazdırılan mektupta;
"hepiniz Nazimiye'ye gelin sizi orada karşılarım." diye belirtir.

Mektup alındıktan sonra, kararın değiştiği ve nahiye müdür
yetkilisi Subay Çetin Te köye gitmesi, trendeki yeri kendi-
lerinin belirleyeceğini söylenir. Abdullah paşa Dersim'e döner.
Görüşmeler uzun sürmüş gün batmak üzere Bertal Efendi ve
Subay Çetin atlarına biner Civarik'e gitmek için yola koyulur.

Beklenmiyen Ölüm Tuzağı

Ardından yola çıkarılan birlik Nazimiye çıkışında gidenlere
yetişir. Beklenmedik bir şekilde Bertal Efendiyi arkadan vurur,
ölüsünü yol kenarına atar. Birlik gece yarısı Civarik'e varır.
Oğlu Ali'ye Babasımn mektubu ve ölüsünün parmağından
Çıkardıkları yüzük kanıt olarak verilir.

Süleyman ağa dışında tüm kardeşler önceden tebliğ edilen
sürgüne razı olur. Süleyman Ağa zorunlu katılır. İlerideki list-
ede belirtilecek; 28 çocuk, 12 kadın toplam 54 kişi Dereova'ya
götürülür. "Tahsisat(yol nakil bedeli) gelmediği için bekletilme
sorunu" yaşanır. Sonunda yeni gelen ekip, 54 kişiyi teslim alır.

Nazimiye yolunda yürütür. Ramazan köyü altında bir
derede elleri ayakları bağlanır, kurşunlanır... Önce öldürülür
adından üstüne gaz dökülerek yakılır. "Tahsisat sorunu"

çözülmüş olur!

İş bununla bitmez, ikinci gün Civarik köyü çembere alınır
Civarik, Balık, Malkis, Gemikliler, Musan mahallesinde bir
dere içinde birleştirilir. Köylüler üç yandan çapraz ateşe alınır
Melkıs'tan gelenler gecikince Memo Derg, Usıve Saydız ve
Muhtar Süleyman ayaklarından asılır. Falaka başlar, ayaklar-
dan fışkıran kan, halkın çığlığı birliklerin işaret atışlarıyla
karışır. Kendini "Devletin teminatı altında" gören halk, neye
uğradığını anlıyamaz.

Olay tüm yörede şok etkisi yaratır, bir çok aşiret ileri geleni
bundan geçte olsa dersler çıkarır, dağlara sığınır. Devletle
çalışma durumunda olan Xıde Ale İsme "Teslim olanları
gördük, ben çatışarak öleceğim" der. Teslim olmayı rededen
sonunda bir çokları gibi kurtulur.

Civarik kırımı Dersim bütününde görülen zulmün küçük bir
parçasıdır. Biz Civarik gerçeğinin bir kesitini canlı tanıkların
ağzından okuyucuya iletmeyi uygun görüyoruz.


Canlı Tanıklar Anlatıyor

1938'de Bertal Efendi Öldürülür


Hatau Şerre Usuve Quruze;

"Haber yayıldı Nazimiye'ye. Paşa ve 40 atlı gelmiş. Kimi
de Celal Bayar'ın geldiğini söyledi. Paşa o gece Nazimiye'de
kaldı. Bertal Efendi yanına gitti. Konuştular. Birbirlerini iyi ta-
nıyorlardı.

Ertesi gün paşa gitti. Bertal Efendi'nin kısrağı bayrak dire-
ğine bağlı kaldı. Halk Efendi'nin tutuklandığını söylemeye
başladı: "Olmaz" diyorlardı. Böyle okumuş, bilmiş cesur biri
tutuklanamaz."

Bir taraftan Bertal Efendi Mazgirt Moğundu'dan askeriye-
nin bütün ihale işini almış, O olmazsa kendilerini ve atlarını do-
yuramazlar deniliyordu.

Kışla inşaatında çalışıyordum. Bir ayakkabı almıştım. D31'
di. Çarşıya inip değiştirecektim ki Bertal Efendi ve Nahiye Mü-
dürü Çetin Bey, atlarına atlayıp yola koyuldular. İki yüz metre

arkadan bir grup atlı asker yola çıktı. Bazılarının heybelerinde
kazma, kürek vardı.

Çetin Bey subaydı, rütbesini anımsamıyorum. Ben ve arka-
daşlarım aynı yolda peşlerinde yürüdük. Bava Memed Kenar,
Bava oğlu Musa, Paga Samlı Usuv birde Holuklu Hasan
Kofun oğlu beraberdik. Güneş dağlara çıkmış batıyor. Gün ka-
rarmak üzere. Askerler, bizi, gittikleri yolda bırakmadı. Bizde
zorunlu Azgiler yoluna düştük. Hızlı gidiyoruz. Kevl'de Efen-
di önlerinde, onlar arkada, zor görüyoruz. Aniden ses düştü tü-
feklere. Efendi atından düştü... Evet öldürüldü.... 20-30 kişiydi-
ler...

Xoluk'a gitmeye korktuk. Azgiler'de kaldık. Sabah olur ol-
maz Nazimiye'ye döndük. Arkadaşımız Lolız'ın babası Hasan
Kot, oğlu eve gitmeyince merak etmiş, Nazimiye'ye gelirken
Bertal Efendinin yolda yarı gömülü cesedini görmüş.

Bir süre sonra Berte Memâ Usene Şixi geldi. Beni, yana
çekti: "Usıv, Usıv Aliye Gulavileri çoluk-çocuk büyük küçük
66 kişiyi Ramazan'da Hıra Gevre'de, Dursun Ağa'nın evinin
yanında tümünü bu sabah öldürmüşler" dedi. Dondum kal-
dım...

Aynı gün İresk Kureyşanlılardan; Aliye Ağanın evi, Süley-
man İbrahim'in evi, Çır Deresin'de öldürüldüler. Haberi gel-
di...

Usıvi Quruz, anlatımında Nahiye müdürü, Çetin Bey olduğunu söyler. Ancak Dereova Nahiye Müdürü'nün Timur olduğu söylenir. Anlaşılan Usıve Quruze'nin sözünü ettiği "Müdür Çetin Bey" Müdürlük yetkilerinin üstünde görevlendirilen bir
subaydır. Bertal Efendiyi Mazgirt'ten çağırır: İaşe temini, nakliye bedel hesabını yapalım der. Soma köyüne gidelim diye yola çıkarlar. Nazimiye de Kevl'de öldürülür.

Devamını olayın tanığı Mustafaye Avas'm oğlu Avdıle an-
latıyor.

".. Bertal Efendi Nazimiye'de Gerişli Yusuf ağa ile ortak askeriyenin iaşe işini yapıyorlardı. Babam, beni katırımızın pe-
şinde kervana katmıştı. Bazen haftalar sürerdi. Bıkmıştım. Bir
gün Nazimiye'ye geldik. Yükleri indirdik. Ben köye kaçtım.
Babama, "çarıklarım yırtıldı ayaklarım kanıyor" dedim. Gidip

bana Çarekız'ın ayakkabısını emanet getirdi. Neyse ki dar gel-
di. Geri verdik.

Arpalar biçiliyor. Buğday sararmıştı. Babam aza olduğu için
iş yapmıyordu. O günlerde bir hareketlilik vardı. Askerler sık
sık gelir, babam zorunlu onlarla gezerdi. Bir aza da Balık'tan
İsmail'e Kurpi "reis", muhtarda Çağıl'dan Sılemene ApS idi
Sık sık emirler geliyordu. Birgün de tüm köyü, yayladan indir-
diler. Başta birgün, "kimse köyden ayrılmasın... Kimse evini
terk etmesin" diye emir geldi. Gece oldu baktık karşı dağda Ge-
mik yaylasında ot yığınları yanıyor. Babam elini dizine koydu
"bu ateş bizi saracak" dedi. Babamın üzüntüsü beni etkilemiş,
ti. Sanırım herkes yatmıştı. Ben yatağımda; 'gece dışarı çıkma-
mak ne demek, çoğunun tuvaleti dışarda" diye düşünürken, dı-
şarıdan atların nal sesleri geldi. Pencereye koştum. Atlı asker-
ler... Babamı, uyandırdım... Dışarı çıkacaktı annem tuttu; "Sen
azasın emre uymazsan ne olmaz ki...?" Durdu.. Beş dakika geç-
mişti. İki asker, Şükrü ile eve geldi. Askerler babamı alıp gö-
türdü. Şükrü annesinden amanet alman fistanı istedi. Verdik.
Birde döşek yüzü vardı onu almadı. 'Bizi sürgün ediyorlar, o
kalsın' dedi. Bende beraber evlerine gittim.

Nahiye Müdürü babama; "Ali Efendi, Bertal Efendinin bü-
yük oğlu sana amca diyor. Sende ailenle hazırlan" deyince ba-
bam beni yana çekti. Eve git annene durumu anlat. Fidan, ço-
cukları alsın ekinlerin arasında saklansın. Seni de gördüler. Ça-
re yok gideceğiz" sözü bitmemiştiki zabitle konuşan Ali Efen-
di "biz, bizden büyük olan herkese 'amca', 'dayı' diyoruz.
Uzaktan akrabamdır ona gelince köyün yarısını götürmek gere-
kir", diye direndi. Zabit araya girdi.

-Peki söz, bunu bırakırım. Ancak sen bize bir saat içinde Sü-
îeyman, Veli, Ahmet, Bertal, Hüseyin, Hasan kardeşlerin tümü,
aileleri, erkek ve kız çocuklarım, çocukları ile bir saat içinde
burada topla. Sana yardımcı asker de vereyim" Buna canı sıkı-
lan Ali sesini yükselterek.

-"Bu sürgün zaptında yoktu, yalnız bizim aile vardı. Bunla-
rın çoğu Maskan, Taru köylerinde. Bunların hepisi köyün yan-
sı kadar, buyrun iki gün konuğum olun, ben gidip getireyim
dedi. Zabit kızdı "peki yarım saat içinde hazırlanın gidiyoruz-

Geciktik..." Sertleşen tavır, "sürgün"e güç razı olan Süleyman
Aga'yı iyice üzdü. Yukarı, evine gitmek istedi, iki asker peşine
taktılar. Biraz sonra, beyaz bir entari giymiş, postalları ellerin-
de geldi. Nahiye müdürü; "bu ne hal Süleyman Ağa?" deyince
-Bu hak yoludur, pir yoludur, erenler yoludur, Kerbela yo-
ludur, böyle gidilir."

Süleyman Ağa sonra babama sarıldı,
-"kimseyi göremedik. Konya nere bilmiyorum. Bir daha ge-
ri gelemem. Geçen gece rüyamda 'yezidi' görmüştüm. Hepiniz
hakkınızı helal edin" dedi ve yola düştü. t

Ali Efendi'de yola çıkmadan babamla helallaşırken;
-"Mustafa amca, istesem direnme gücüm var. Mektup, yü-
zük babamın, bu belimi kırdı. Bilmem ki, sürgüne evet demek-
le hata mı yaptım ne dersin?" sorusuna babam şaşkınlığından
tek söz:

, -"Sen bilirsin" diyebilmişti.
O da babama sarıldı;

- Kimseyi göremedik, hepsine selam söyle, yalnız Aliye Qı-
la'yiye iki kez selam söyle: Katırını istedim vermedi."

Ayrıldılar tek tek. Yakın komşulardan, önemli eşyalarını
yüklemek için katır temin edilmişti. Bu katırları geri getirmek
için de Meme Hiçi beraber gitti."

Yıl; 1938 yazı. Başaklar yeni yeni sarı olgunluğa erişmek
üzere... Köyde, gece sokağa çıkma yasağı devam ediyordu. Bu
54 kişi dışında her kes bu yasağa uymuştu. İşte ağaların, çoluk-
çocuk emzikteki yavruların, hamile gelinlerin, sakallı dedelenn
"gece göçü" böyle başladı.

Bir gece vakti "sürgün" diye evlerinden alınıp yolda öldürü-
lenlerin isimlerini Bertal Efendi'nin Kızı Ezime söyle anımsar;

1 -Süleyman Tanrıverdi(Süleyman Ağa)( 80 )
Esi Fatos

Çocukları: Dursun(22), Şükrü( 18 ), Medine(14),.Zarife(12),

Baki(lO), Süleyman( 8 )

Gelin: Fadime, Güllü

Torun: Mehmet(7), Emine(14), Zarife(lO), Hatıce( 8 )

adı anımsamayan bir kız(4)

2 -Veli Akbayır(75)

Eşi: Fatma

Çocukları: Süleyman, Mehmet

Gelin : Elif( 18 - sekiz aylık hamile) ve kardeşi Memo(15)

3 -Ahmet Akbayır(72)
Eşi: Fadime

Çocukları: Mustafa( 18 ), Hasan(16), Kaya(lO)

4 -Bartal Yurtsever(Efendi)(60)
Eşi: Fadime

Çocukları: Ali( 38 ), Şükrü, Kazım, Aziz, Hatice, Fatma

Gelin: Hatice

Torun: Hasan( 18 ), Şevket(lO), İbrahim( 8 ), Yusuf(6), Süleyman(4), Muxlise(l), Fatma(3), Hatice(l)

5 -Hüseyin Yurtsever( 58 )
Eşi: Güllü

Çocukları: Güllü(22), Xezâl(20), Sewe( 18 ), Medine,(16), Alibinat(15)

Çocuk: 25
Kadın: 12

Erkek: 14

Toplam : 54 (Ellidört)

Bu ölümler yaşanırken Dake 110 yaşında olduğu için evde bırakılır. Oğulları Süleyman Ağa, Bertal Ağa ve kardeşleriyle tüm ailenin katledildiğini öğrenir. Bu katliam haberinden bir süre sonra o da eşikte asılı bulunur.



Ve Agitlar Agitlar Agitlar...


Göçe Sıleman Ağa'yı

Honıke sewa hemnuni de, bime sıleciye ra e
Ciranura xatır ne vazmo, bervena qala Dae
"Sürgün" ra vato "ya", Ağay beçike na pıra
Kes ne zono kotiya Konya, na şiyane çira?
Cıvrak peyde mend, rena karni key veneme?
Astori asmenra ene war, ma zu, zu moreme
Bi ponçaş, ma keytime bine Kımsor'e çeri
Hard lalo, asmen koro, ne veneno Haqe cori
Memo Hiç verdera, peyser sono, vere pule suri
Mela Qali, dizdi, "goç"i dıma sona, dur ve duri
Camordi, zuvinra gıredayi, resenura mumti
Zerne vere cinu, pelaka peru, eşkera gureti
Dımoni goligura gireda i, herdra kaskene
Vane "bi sodır, sıma çıra raede çip ne sone"
Mudur vano "vengra çeku mekere, aşiri nesnene"
Lerz kene, werte heztuno, xora tersene
Pirene sıpe ser, herdisa xo, ama sere qori
Qaleni, selaga gırana, zor sono, vılera dori
Ağa ziveno; vano "ne ma nevene Kervela
"Sürgün" va, ma xapıtime, Kervela mare arda ita"

Câr oseno, çe İsmail Ağay, verde sona va e
Çena bıray madera, vanke eno maver, ser ra e
Cıra vaze, xevere burusno, paşa e Gırsî
pıte ciziçi, cini a dıgane nekiste Sevdin'de Rus'i
Ez zabite Sevdin'i ma na ko u ser merdime
Palandoken'u de, onca qor qor ma cemedime
Vere devlete, dugelu ser ma sime seveta vvelati
Çeki mara gureti, lokme gula ma kerdivi lete
Yezit'e Bitlis'ra amo, mare Mudure Deru yo
Bertal'e mara notever, coka ma bıraura qario
No çı konuno befamo vane cao pilde vezi o
Be pers be sevvete, qırkeno aze ma bırnen o
Zu zernâ çeqeri ser, sare zofme serde perneno
Kesu nedi a dumonu, hermetu, sarı be çeku kisneno
Welat telefkene, alefe malu, firiğe cunu visneno
Zone Kırmanc, reça Ali, ra a Piri, fermano vile made
Zu çer a28 bılci 12 cini, guna 54 güle karni vılede?
Cigerune mı "süngü tak gaz dök yak" ves wes pozene
Töre Desim'de aşuru nedia na zalımeni na kistene
Cıra vazı kare devlete ne erzino qelpu ver lop ni o
Desim'de itivar kerdo gola goni tede xerepi o"


Süleyman Ağa'nın Göçü


Sürdüler, serin bir yaz gecesinde düştük yola
Yaşlı anne ağlıyor, komşularla vedalaşmak bela
"Sürgüne" evet demiş, parmak basmış büyük ağa
Bilen yok, bu gidiş nereye, niye, nerede Konya?
Civarik geride kaldı, kimi nasıl, nerede göreceğiz?
Gökten düşen yıldızları, bir bir sayıyoruz
Elli oldu düşen, biz Aşağı Kimsor'a vardık
Yer, gök, sağır görmüyor, yukardakini görür sandık
Momo Hiç'i geri saldılar, kırmızı tepe önünde
Mela Qali, uzaktan uzağa, gizlice göç peşinde
Önce erkekleri bağladılar, örkenlerle öre, öre
Altınlarını, paralarını aldılar, göz göre göre
Çocukları katırlara bağladılar, sürünüyor yerde

Diyorlar "gün ışıdı, bunlar kalıyor gerilerde"
Müdür der 'silah sesi çıkmasın, aşiretler duyar"
Acele bölgeyi geçmek ister hezbetlerden korkar
Beyaz entari üzerinde, sakalı dökülmüş dizine
Yaşlılık ağır yük, güç aşar, tepeyi öbür yüzüne
Sıleyman Ağa der "bunlar bizi götürmez Kerbele'ya
"Sürgün" diye aldattılar, Kerbele gelmiş buraya"
Aşağıda görünüyor, İsmail ağanın evi, önünde ark
Kızları bizimle, yolumuza gelir, halimize bakarak
Söyleyin iletsin, büyük paşaya, yıldırım bir kuş
Emzikli çocukları, hamile kadmı öldürmedi Sevdin'de Rus
Ben Sevdin subayı, bu dağlar için önce biz öldük
Palandöken'de, bölük bölük, yine biz donduk
Vuruştuk devletlerle, bu devleti biz kurduk
Güvendik, gücümüzü verdik, lokmamızı yarıladık
Bilmem nerden geldi yezit, Dereova müdürü bir dinci
Bertal'ımızla tartışmış, buna dayalı hıncı
Merkezden çıkmış, haksız, adaletsiz bir kanun
Nedensiz, sorgusuz, soy tüketen özü zülüm
Bir san altına düşmüş, pazarda ölüm veya yaşam
Görülmemiş silahsız bağlı insanları öldüren karabasan
Konuşulan dili, Ali izini, pir yolunu, ölüm fermam say
Bir ailede 28 çocuk, 12 kadm, 54 can dile kolay
Körpe cana "süngü tak, gaz dök yak" diri diri ölüm
Dersim aşiret töresinde olmamış böylesine zulüm
Paşa'ya deyin "devlet görevi mama değil köpeğe verilmez"
Dersim'de, kan gölüne atılan güven, çürüdü ele gelmez


Bertal Efendi Ser Watene


Cıvrak persena, dewa aşira xormek'i
Aşirunâ Desim'de, name verdo, sâri çeki
Her zu çe i, pule gureto, zâ helina çola
Ca çino birama, biçinâ, notu dute xo qola

Efendi pir ardo, ağayeni biray.8 pilra gurete
Kırmancu ne vazeno, Avdıle Paşa'yı devlete

Vali Cemal'ra vane "ma na koura dur meke
Na ko i sıtara mae marı beno peyniya homete"

Ağaune mara teng amo, koâ Bedro, Sulvis'i
Bertol'o qız barkerdo, vera şiyo dewa Hopis'i
Balıx'de merga Bozi, Gemik'ke de ko u kaşi
Civarik'de çımura bi e duri, pero nastu doşi
Xatir6 qome sıkino, seveta zu hoya waşi
HSga â Xeli ser, lezkerdo, bi e bekeşi
Gemik'ede cev barkerdo, sonde esto zere
Sodır, ustâra, cew golige eskeru verde

Avdile Pasa amo Kışle, sare aşürü dezneno
Aşırı ardd pâser, Efendi "cumhuriye" wazeno
Avdile Pasa vanu "ne vazen Desimi'de ağa bey
Sıma deursa Pir Sultan'ı sanana, ero hata key"
Efendi, aşiru ver qeseykenu, qes6 ağa u tey
Vano "Cumhuriye bero, zof mekuyo herey
Salme, kamçur, çapa cuni, miane homete sıkıto
Xola Dersi'i, vesaneni ser, zuvinra mal çi tırto
Ma keşi, beyliğe ser, gılı çeku, çeut nekerdo
Kerdena cendurmu, tasildaru, hona qelpu nıverdo
Padişah şi, paşa ame, rae çina, wendene duri
Zılm, neqeni, vesaneni gıran ena ser miane quli
Desim'i deste devletâ nıdiyo, hao hozor sera
Qole vesaneni nevazeme, lozurgude kuna zere

Aşiri, talanu ser keute tewerte, mızo, dumano
Pasa vano "roze na roza" hitu-zuai pi a vesneno

Efendi, celev ardo tâver, rusno bazarı Xarpet'i
Hetera goligi barkerde, werdena eskere hukmati
Lazra vato "tivar bı kere, çıra barkerâ bere Kışle"
Nâzono, zone xo bıyo lae dari, keyto xo vıle
VanS "beme meymanâ to" biye rast sone dewe
VılĞ Kışle'de pıra nane pıra kisene erzene ser ar e


Bertal Efendi Destanı


Civarik, Hormek Aşireti'nin köklü bir köyü
Dersim aşiretleri içinde anılır, şanı, ünü
Her biri bir tepe tutmuş, kuş yuvası gibi
Çevirmiş vurguncu, yok ekmeye biçmeye yeri

Efendi pir getirmiş, ağabeyine diyor dur
Devletin paşasından, "kürtçe konuşanı sür"
Vali Cemale diyorlar, bizi yerimizden etme
Bu dağlar korunmamız, ayrılma sonumuz olur
Ağalara dar geliyor, Bedro, Sülbüs dağı
Küçük Bertal yüklenir, Hopusu seçer otağı
Balık'ta Bozo çayırı, Gemik'te Otbitmez dağı
Civarik'te dostların çözülmüş dizlerin bağı
Bir biçimlik ot için, engin gönüller kırılır
Qelo tarlası tartışmada köy içten erir
Gemikte arpa yükler, gece evin içine taşır
Sabah kalkınca arpayı, atların önünde görür

Abdullah Paşa Nazimiye'de aşiretlerin başı dertte
Aşiretler toplanmış beklentileri cumhuriyette
Paşa diyor "istemem ha Dersim'de ağa bey
Pir Sultan'ın beşiğini sallamanız yetmedi mi hey"
Efendi aşiretler sözcüsü ağaların sözü onda
Diyor "Cumhuriyet gelsin halk burada darda"
Sahne, kamçur, harman payı, cebimizin kurdu
Dersim düşkünü talanları açken vurdu
Hiçbirimiz Devlete silahın ucunu eğmedi
Jandarma, tahsildarın, yaptığım köpekler yemedi
Padişah gitti paşa geldi, yol yok, okuma uzak
Açlık, baskı var, yaralı sırtımıza ne sürek
Dersim'e devlet eli değmemiş bin yıldan beri
Açlık, soygun, istenmiyor bacadan giriyor içeri"
Aşiretler birbirine girmiş bir yere gelinmiyor
Paşa'ya "gün bugündür" yaşla kuruyu bir yakıyor
Efendi toplanan sürüyü, gönderir Harput pazarına
Askere ezrak kervanını, bir yandan koyar yoluna
"Devlete güven evi yüklen gelin" haberi oğluna
Bilmiyor ki dili kenet olmuş dolanmış boynuna
Diyorlar "köyüne gidelim" der "konuk başüstüne"
Arkadan vuruyorlar atarlar, Kevl de yol üstüne.


Efendiye Ma


Vere çevere ağa u ne made, kavaxe şeriti
Sodır ustume ra, çevere konaxu kiliti
Sandıqı este tever, variat ser sıkıtı
Male Begu kora mendo, sarı berd dıtı
Bıray berde Deruye'de resenura munutı
Haqo amano homete amano
Göçe bırau sonde kerdo rast mare gırano
Sıman "pepug" bıro gılı sıvingura ronişo buano
ami zoti da va "sımara qe az nemano"
ndere Kışle bıveso verde oseno hiniyo
o dıma kam sero cave Vali paşa u bıdiyo
Bavo amano keko amano
Göçe Ağa u sonde kerd rast mare gırano
"ile Iresk'e de lazı Zeynel Çacuş'i vengdano
ana "Pıyemı şiyo Kışle ha o hire roziyo namo
ak kene sıma nezonene koutiyo"
suv Ağa vano "weleve merdune torovo
osno qero ke Keul de kişiyo Bertal Efendiyo
Wendox vi, zondox vi, bıblıle cemaatu
Fequru ver qeseykerdine vekile hometu"
Dae ammano kile amano
Göçe Efendu sonde kerd rast mare gırano
Fermane Ağa une ma nezoneme karni veto
Berdo dora deste Cemal Barut'i
Şiyo feteliyo di taburu peyde kerde ardı
Zuye Baybut'i zuye Kelkit'i
Amano Haq o amano
Hal hal niyo tora ayano

Kaynak Kisi :Saye Qali-Use Çerxe


Bizim Efendimiz

.....


Ağaların evleri önünde şeritlik kavak
Sabah uyandık kapılar kitli boş konak
Sandıklar dışarı atılmış tümü kırık
Hayvanlar dağda kaldı götüren sağdı
Kardeşler Dereovada örkenle biribirine bağlı
Tanrı aman, kullar göç geldi bize
Kardeşlerin gece göçü çöktü üstümüze
Pepuğ kuşu konsun saçağa derdine ötsün
Kim beddua etti ki sizden tek filiz kalmasın
Yanası Nazimiye'ye önünde akar bir çeşme
Senden sonra vali paşa ya kimler cevap versin
Baba aman bu güç geldi bize.
Ağaların gece göçü çöktü üstümüze
Iresk tepesinde Zeynel Çuvuş'un oğlu seslenir
Diyor "babam Nazimiye'ye gitti üç gündür gelmedi
Tanrı aşkına bilmiyor musun babam nerdedir?"
Yusuf Ağa diyor toprak ölülerin üstüne
Bizden yukan öldürülen kara koç Bertal Efendi
Okuyandı bilendi cemaatların bülbülü
Fakirler adına konuşur halkın bulunmaz dili
Anneciğim cancağım zor bize
Efendilerin gece göçü çöktü üstümüze
Ağalarımın fermanım bilmem kim çıkardı
Götürüp zalim Cemal Barut'un eline verdi
Gitmiş dolaşmış iki tabur getirdi
Biri Bayburt'i biri Kelkit'i


http://www.dersim.biz/html/ce_bertal_efendi_civarik.html





http://www.forum-prinz.com/cgi-bin/forum.cgi?forum_name=1484&message_number=94&pid=LDY7/ulAZyI8M

DrZoibergLo (Ziyaretçi)
29.11.2011 22:55 (UTC)[alıntı yap]
http://www.QKiMt6vfLbn1bD0zxU9QchzPHO25ZYPy.com
selvi (Ziyaretçi)
20.05.2012 10:38 (UTC)[alıntı yap]
polat agdatta öldurulmedı yenısögut koyunde ölduruldu.ben bızzat beynını annem ıle toplamıstım.kafası dagılmsıtı
inocringime (Ziyaretçi)
14.10.2012 14:37 (UTC)[alıntı yap]
iphone 4S cases

Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 242
Bütün postalar: 602
Bütün kullanıcılar: 695
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden