Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  PLATFORUM (şifreli)
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

******** SIMA XÊR AMÊ KURŞİYE WERENAYİŞİ ******** ***** DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ *****

PLATFORUM (şifreli) - Yerel Seçimler ve Dersim_2

Burdasın:
PLATFORUM (şifreli) => GÜNCEL KONULAR => Yerel Seçimler ve Dersim_2

<-Geri

 1 

Devam->


Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
13.02.2009 19:15 (UTC)[alıntı yap]




Dersim Sorunu, Yerel Seçim Gündemi ve Ahlaki Boyut

© By Seyfi Cengiz


Görünen odur ki İç Dersim'de bu yerel seçimler AKP ile DTP arasında geçecektir. Yerel seçim gündemi İslamcı Türk sağı ile devletin Kürt partisi tarafından belirlenecektir. TSK sömürgesi Dersim'de "solculuk" ve "devrimcilik" kisvesi altında bir eliyle "Türk yurtseverliği" ("Kuvay-ı milliyecilik", diğeriyle "Kürt milliyetçiliği" pazarlayan EMEP ve benzerleri DTP'yle (siz PKK anlayın) kader birliğini sürdürecektir.
Dersim siyasetinde bu tür gayr-i milli güçlerin etkinliği devam ettiği, buna imkan tanıyan kimlik ve şahsiyet yoksunu Dersimli bir siyaset sınıfı varolduğu sürece, Dersim sorununun seçim kampanyalarının gündeminde hakettiği yeri işgal etmesi düşünülemez.
Bu demektir ki, önümüzdeki yakıcı görevlerden biri, bir dahaki seçimlere kadar Dersim'de örgütlü bir güce dönüşmek, meşruiyetini Türk işgaline borçlu olan taraflara karşı kendi özgürlük sorunumuzu çıkarmak, Dersimlinin eritilerek öldürülmeye mahkum bir halk olmadığını, buna direnecek gücünün tükenmediğini dosta düşmana kanıtlamaktır.
Dersim'de bugüne ve yarına talipsek, yapılması gereken bunu sadece beş asırlık Dersim mukavemetine, yani geçmişe referansla değil, sahadaki örgütlü gücümüze yaslanarak talep etmek, gerisinde örgütlü Dersim ruhu ve şuurunun, sokağın ve kaldırımın bulunduğu adayları meydana çıkartmaktır.
Dersimizm (Dersim fikriyatı, sessiz bir ölümü kabullenmenin, buna boyun eğmenin, çaresizliğin ve karamsarlığın değil, bir meydan okumanın sancağıdır. Bu sancağı taşıyanlar PSD programının girişinde ifade edildiği gibi sonuncu bir muharebenin içinde olduklarının farkındadırlar.
Dersimli birkaç yoksul aileye yapılan yardımı ahlaki eleştirilerimizin ekseni haline getirmek bilerek ya da bilmeyerek asıl adaletsizliği perdelemektir. Bu eksende koparılan gürültü Türk devletinin sağ ve sol eli için anlamlı olabilir, bizim için değil. Onu devletin Kürt partisi DTP'ye, onunla kader birliği yapan, "sol" konseptinin evrensel anlamıyla, Dersimlinin tarihsel sol duruşu ve değerleriyle hiçbir ilişkisi bulunmayan EMEP ve TKP/ML solculuğuna, esası bırakıp teferruata takılanlara bırakalım.
Referansımız evrensel hukuk ya da Dersim vicdanı olacaksa, bir Dersimi seçenek eksik olduğu sürece, ister yerel ister genel olsun hiçbir seçim özgür ve adil değildir. Sesimizi yükseltmemiz gereken yer burasıdır. Etnik kimliğimizi, dilimizi, kültürümüzü, TSK ve PKK terörünü, gelir dağılımındaki dengesizliği, yaşam kanımız Munzur'un kollarındaki kelepçeleri, işsizlik, yoksulluk ve göçü, hasılı muhtelif boyutlarıyla Dersim sorununu görmezden gelen bir kampanya adil midir, değil midir? Tartı ve terazinin olması gereken yer tamda burasıdır.
Kaldı ki, işin ahlaki boyutu tartışılacaksa yerel seçim yatırımları Nazımiye’de ve beyaz eşya dağıtımı ile başlamadı.
AKP lideri Erdoğan daha aylar önce hedefteki belediyeleri belirlemiş, isimlerini bir bir saymıştı. Erdoğan'ın listesinde Dersim ve Diyarbakır öncelikli hedefler arasındaydı.
Örneğin "TRT Şeş" açılımı da zamanlaması itibariyle bir "seçim rüşveti"ydi.
PKK'nın aklına durup durup ancak bir zaman önce Dersim soykırımını ve Brüksel Konferansı'nı düşüren neydi sanıyorsunuz? DTP'li Belediye Başkanı'na giderayak "Dersim Belediyesi" konseptini hatırlatan, DTP "Tunceli Milletvekili"ne Dersim adının iaedesi konusunu meclise götürmeyi düşündüren yaklaşan yerel seçimler değilse, nedir peki?
Bunların hepsi bir anlamda birer "seçim rüşveti"dir.
Açık ki İki taraf da (AKP ve DTP) uzunca bir süredir bu seçimler için hazırlık görmektedir.
Halkımızın beklentileri ve talepleri hem AKP, hem de DTP tarafından çirkin bir biçimde istismar edilmektedir.
Demem o ki, yalnızca AKP'ye ve "beyaz eşya yardımı"na kilitlenmiş bir tepki sağlam etik standartlardan yoksundur.
Muhtemelen işimize geldiği için rüşvetin bazı biçimlerini sükunet, hatta sevinçle karşılayıp bazı biçimlerini kınamak büyük fotoğrafı unutup sadece bir karesine takılmaktır.
Dahası, bu pratiklerin "kanuni" ya da "ahlaki" olup olmadığı tartışılacaksa, bu tartışma sistemin kendisini, bugüne kadarki bütün yerel ve genel seçimleri, istisnasız tüm partileri, hatta bütün adayları masaya yatırmak zorundadır.
Kıyameti koparmak için Dersimli birkaç yoksul aileye yapılan yardımı beklemek gerekmezdi.
İnsanımızı yardımlara muhtaç hale getiren ülkemizdeki yabancı egemenliğidir.
Yardımı almak zorunda bırakan asıl sebep, işgal, işsizlik, yoksulluk ve çaresizliktir.
Asıl protesto edilmesi gereken budur.
Bizi bu hale getirenler ülkemizde terör estiren ve çifte bir eritme kampanyası yürüten gayr-i milli güçlerdir.
Bu güçlere ve adı ne olursa olsun Dersimli işbirlikçilerine verilecek oyumuz olmamalıdır.
Bu seçimlerde çaresizsek, bir dahakinde olmak zorunda değiliz.
Yapmamız gereken bir an evvel kendi seçeneğimizi güçlendirmek, sonraki seçimlere mutlaka kendi partimiz ve adayımızla girmektir.

12.02.2009


________________________________________________________________


http://www.desmalasure.de/09

Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
21.02.2009 22:07 (UTC)[alıntı yap]
Dersim Halkı dağıtılan eşyaları almamalıdır!

Tunceli Valiligi yerel seçimlere kısa bir süre kala, „sosyal devlet“ anlayışını hatırlamış ve Dersimlilere ev eşyası dagıtmaya başlamış. Alavere dalevereleri ve işi kitabına uydurma açıklamalarını bir yana bırakalım; bu ev eşyası, para, kömür, yiyicek maddesi dagıtımlarının seçime yönelik oldugu açıktır. AKP, elinde tuttugu devlet kurumlarını ve olanaklarını halkın oylarını etkilemek amacı ile kullanıyor.

Dersim Halkı’nın yoksullugunu ve son 20 yıllık savaş süreci ile daha da yoksullaştıgını çok iyi biliyorum. Halkımızın bugün her türlü yardıma, ekmege, işe, konuta ihtiyacı oldugunu da biliyorum. Ama buna ragmen insanlarımızın, onların oylarını etkilemeye yönelik olarak dagıtılan bu eşyalara, paraya veya diger malzemelere ellerini bile sürmemeleri ve bu girişimi kendi onurlarına karşı bir saladırı gibi görüp, protesto etmeleri gerektigini düşünüyorum.

Neden mi?

Çünkü, seçme ve seçilme hakkı, burjuva demokrasisi ile birklikte kazanılan en temel insan haklarından biridir. Bu hak, her yurttaşı, siyasi ve toplumsal zeminde asgari düzeyde diger yurttaşlarla eşit kılar. Bu hak, her yurttaşın özgürce düşünme, düşüncesini açıklama, örgütlenme, yönetime katılma hak ve özgürlüklerinin ön koşuludur. Günümüz koşullarında bu hak ve özürlükleri kullanamıyan kişilere ancak köle denilebilir.

Bu hak, bugünkü kapitalist toplum içinde teorik ve hukuki çerçevesine denk düşecek düzeyde kullanılmasa da, bu hakkın kullanılmasını engelleyecek açık müdahaleler yasaktır ve en önemli insan hakları ihlali kapsamında görülür. Türkiye yasaları bile, böylesi müdahaleleri yasaklamıştır.

AKP’nin bu eşya ve para dagıtma politikası, temel insan haklarına ve insan onuruna yönelmiş büyük ve çirkin bir saldırdır. AKP, insanların yoksullugundan yararlanarak, maddi çıkar karşılıgında onların kendisine oy vermelerini saglamaya, kısaca, onların özgür iradelerini, oy hakkını ipotek altına almaya çalışmaktadır. Hükümet olarak görevi yoksullugu ortadan kaldırmak oldugu halde, bu görevini yerine getrimedigi gibi, yine halkın parasını halka sadaka olarak dagıtarak, halkı kendisine minnet duymaya, buna baglı olarak AKP’ye oy vermeye zorlayarak bir insanlık suçu işlemektedir.

Bir kez daha tekrarlıyalım: AKP’nin insanların maddi yardımlar karşılıgı oylarını satabilecegi anlayışını benimsemesi ve bu yönde kampanyalar düzenlemesi, siyasal partiler ve seçim kanunlarına göre suçtur. Ahlaken de bu insanlık dışı bir durumdur.

AKP’nin sadaka kültürünü benimsedigini biliyoruz. Sadaka kültürünü esas almış bir siyasi hareketin, burjuva demokrasilerindeki „sosyal devlet“ politikalarını uygulamasını beklemek zaten anlamsızdır. Siyasal İslamcı AKP, cemaat anlayışına sahiptir. Bu anlayışta özgür yurttaşa, bu özgür yurttaşlar arasında bir sosyal dayanışmaya yer yoktur. Orada Şeyhler ve onlara „ram“ olmuş mürütler ve mürütlere dagıtılan sadaka vardır.

Sözde muhalefet partisi CHP „dagıtılanı alın ancak oyunuzu vermeyin“ diyor. Dersimin sözde vekili Kamer Genç te „hep onlar mı yiyecek biraz da biz yiyelim“ diyerek kültürünü ve kapsitesini ortaya koyuyor. Bu kesimlerin meseleye bakışı, sistemin ve düzenin bakışından farklı olmadıgı için, halkımızın, dahası, TC sınırları içinde yaşayan emekçilerin, yoksulların ve diger ezilen kesimlerin haklarını layıkı ile savunmaları mümkün degildir.

„Eşyayı al oyunu verme „ anlayışı, en başta böylesi çirkin „yardım“ politikasını meşrulaştırmak demektir. Ayrıca, eşyayı alan insanda, ister istemez oy karşılıgı maddi çıkar saglama anlayışı ve beklentisi gelişir. İnsanlar „oyumu, yardımı dagıtan partiye verirsem ve bu parti seçimi kazanırsa bana yine ve hatta daha fazla yardım verir“ anlayışına elbette kapılabilirler. Açıktır ki; bu tam bir „Kurt Kapanı“dır. Biz halkımıza bu kapana düşmemesi gerktigini söylüyoruz.

Dersim merkezinde gösteri düzenleyen bin kişilik bir kitle „AKP yardımını al başına çal“ slogani ile bu çirkin politikayı protesto etti. Bu onurlu duruşu destekliyoruz ve tüm Dersimlilerin bu onurlu duruşu göstermelerini bekliyoruz.

Ekmek, iş, sosyal devlet kavgası mutlaka verilmelidir. Ancak halkımız, temel hak ve özürlüklerini, ulusal ve kültürel degerlerini hiç bir zaman alış-veriş masasına koymamalıdır. Cünkü biz bu degerlerinmizi kaybedersek, insanlıgımızı kaybaderiz. Dersimliler, dahası TC sınırları içinde yaşayan hiç bir insan bu tuzaga düşmemelidir.


09. 02. 2009

Piro Zarek

http://www.dersimzaza.com/modules.php?name=Sections&op=viewarticle&artid=44


Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
21.02.2009 22:10 (UTC)[alıntı yap]



Seyfi Cengiz 21.02.2009


Zarek’in cançekişen çizgisi

© By Seyfi Cengiz

Piro Zarek’in “Yüksek Bir Fikriyat Düzeyine İlişkin Notlar” (Forum Raver, 18/02/09) başlıklı yazısı cevap hakeden bir yazı değil aslında. Dersim Forum’da “Kekewas” mahlaslı bir arkadaş tarafından kendisine hakettiği yanıt verilmiştir de.
Birkaç şey daha eklenebilir belki.
Zarek, eteğindeki taşları dökmeye, “Seyfi Cengiz,…benim …yazdıgım ‘Dersim Halkı Dagıtılan Eşyaları Almamalıdır!’ baslıklı yazıma da bazı göndermelerde bulunmuş” gibi bir savla başlar.
Oysa eleştirdiği yazıda, ne kendisine, ne de bahsini ettiği yazısına herhangi bir referans yoktur. Muhatap kendisi olmadığı halde, “yazıma göndermelerde bulunmuş” diyerek söylenenleri özel olarak kendi üstüne alır.
Buna neden ihtiyaç duyduğu az sonra sarfettiği şu ifadelerde saklı:
“...bu yazıyı, bizim yazımıza göndermelerde bulundumasından dolayı cevaplamak gerekmiyordu. Ne var ki; Seyfi Cengiz’in ‘fikriyatı’ öylesi bir düzeye ulaştı ki, bu ‘fikriyat’la aramıza kalın bir çizgi çizmek zaruri oldu”.
Belli ki eleştiri konusu yaptığı yazı sadece bahane.
Zarek’in peşrevi gerçekte kendisiyle aramıza “kalın bir çizgi çekmek” içinmiş.
“Kalın çizgi çekmek” ihtiyacını doğuran ise “fikriyatın ulaştığı düzey”miş.
Benim bildiğim Zarek, bir fikir adamı değil. Dersim davasına veya başka bir davaya Zarek katkısı olarak tanımlanabilecek bir fikrini hatırlamıyorum. Sıkça yazan biri de değil. Bilemediniz senede topu topu birkaç yazı yazar. Issız bir sitede ikamet ettiği için de yazdığından nasiplenme şansınız ayda yılda bir internette uzun bir gezinti yapma lüksüne sahipseniz gelir. Hal bu iken sözünü ettiği çizginin nerede, ne zaman zuhur ettiği, hangi ahval içinde serpilip geliştiği kocaman bir soru çengelidir. Son yazısından en fazla bir hafta önce beni telefonla aradığında Zarek’in aklında bir “çizgi” farkı olduğunu hiç sanmıyorum. Tam tersine bu konuşmalardan edindiğim izlenim her zamankinden daha fazla yakınlaştığımızdı. Zarek’in “çizgi” keşfi ve “çizgi çekme” ihtiyacı bu bir hafta içinde mi gelişti?
İnanmak zor buna.
Zarek’in açıklanması kolay olmayan bu hallerini bir dosta anlattığımda ilkin yazıyı okudu, ardından teşhisi patlattı: “manic depressive”.
Böyle insanların “dünyaları çok kuçük ve her an her şeyi sıfirlayabilirler”.
Biraz daha ayrıntı için Google arama moturuna “manic depressıve”yi sordum.
Karşılaştığım açıklamalar aklıma yatmadı değil.
Dersim fikriyatını savunuyor görünen birinin bu fikirlere karşı ansızın “çizgi” diye DTP (PKK), özellikle de TKP/ML türü Türk solculuğunun gönüllü ve ateşli sözcülüğüne soyunması, cançekişmekte olan bu cereyanların güçlenen Dersimi muhalefetin enerjisinin bağımsız bir kanala akmasını engelleyip kendi kabulleri ve yapıları içinde eritme çabalarına arka çıkması, bunu meşrulaştırmak için de AKP tehdidine, “pratik” konseptinin çarpık bir yorumuna ve görüşlerimizin apaçık revizyonuna yaslanması üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konudur.

21.02.2009

http://www.desmalasure.de/09

Z.Dersim
(şimdiye kadar 148 posta)
02.04.2009 00:23 (UTC)[alıntı yap]

Yüksek Bir Fikriyat Düzeyine Ilişkin Notlar

Seyfi Cengiz, „Desmalasure“ adlı web sayfasında „Dersim Sorunu, Yerel Seçim Gündemi ve Ahlaki Boyutu“ başlıgı ile yayınlanan yazısında, benim bu konuda yazdıgım „Dersim Halkı Dagıtılan Eşyaları Almamalıdır!“ baslıklı yazıma da bazı göndermelerde bulunmuş.

Aslında, genel durum ile güncel durumun; propaganda ile pratik duruşun bir birine karşıtırılmasının bir sonucu olarak, soyut iddia ve yargıların üretilmesine yol açan bu yazıyı, bizim yazımıza göndermelerde bulundumasından dolayı cevaplamak gerekmiyordu. Ne var ki; Seyfi Cengiz’in „fikriyatı“ öylesi bir düzeye ulaştı ki, bu „fikriyat“la aramıza kalın bir çizgi çizmek zaruri oldu.

Söyle diyor Seyfi Cengiz:

„Dersimli birkaç yoksul aileye yapılan yardımı ahlaki eleştirilerimizin ekseni haline getirmek bilerek ya da bilmeyerek asıl adaletsizliği perdelemektir. Bu eksende koparılan gürültü Türk devletinin sağ ve sol eli için anlamlı olabilir, bizim için değil.“ Devamla diyor ki: „Demem o ki, yalnızca AKP'ye ve "beyaz eşya yardımı"na kilitlenmiş bir tepki sağlam etik standartlardan yoksundur.“

Ilk bakışta ve soyut düzlemde ele alındıklarında anlamlı gibi görünen bi ifadeler, güncel duruma ve somuta indirgendiginde basit kelime oyunlarından ve çarpıtmalardan başka bir anlam taşımazlar. Cünkü, birincisi; “yardım” “bir kaç yoksul aileye“ degil, 3300 aileye yapiliyor ve 7 milyon TL tutarındadır. Ikincisi, benim yazım, dahası bazı Dersimlilerin bu süreçte geliştirdikleri protestolar, genel olarak seçim sürecine degil, seçim sürecinin bir kesitinde; iktidar partisi olan AKP’nin düzenledigi “seçim yardımı” kampanyasına karşıdır. Kaldi ki, bu tepkinin ekseninde ahlaki eleştirlerden çok, siyasi ve hukuki eleştiriler yer almaktadır. Bu eleştiri ve tepkilerin özellikle AKP yönelmesi de gayet dogaldır. Cünkü, bu parti iktidardadır ve yürütülen kampanyanın birincil dereceden sorumlusudur.

Görülüyor ki; Seyfi Cengiz bu “yardım” operasyonunu önemsiz buluyor ya da önemsiz göstermeye çalışıyor. Bunun üzerine “yoksul aile“lerden bahsederek, bir anlamda yardımı meşrulaştırmıs oluyor. Seyfi Cengiz, „yardım“ ın „seçim rüşveti“ oldugunu söylüyor, ama bu tespitin dogal sonucu olarak söylemesi gereken „yardımı almayın“ da demiyor. Yani O bu konuda Dersim Halkı’na net bir tavır önermiyor. Dolayısı ile „seçim rüşveti“ denilerek, AKP’ye karşı takınılmış gibi gözüken tavır, laftan öteye geçmiyor.

Halbu ki, süreç net bir tavır almayı gerektiriyor: Ya „bu yardımlar gayri meşrudur ve siyasal bir saldırının parçasıdır, bu nedenle alınmamalıdır“ ya da „ siz yoksul kader kurbanlarısınız, size günah yazmaz yardımı alın“ diyecegiz. Aslında, Seyfi Cengiz yukarıya aktardıgımız gerekçeleri ileri sürerek, bir anlamda Dersimlilere, „yardımı alalbilirsiniz“ demek istiyor. Yoksullugu bunun için devreye sokuyor.

Keza, Seyfi Cengiz, Dersimlilerin kime oy vermesi gerektigi konusunda da net bir şey söylemiyor. Yani pratik meselelerde Seyfi Cengiz, Dersim Halkı’na hiç bir öneride bulunmuyor. Dersim Halkı, bu „seçim rüşveti“ni almalı mı almamalı mıdır? Ikincisi; Dersim Halkı, seçimi boykot mu etmeli ya da katılacaksa kime oyunu vermeli? Bu konuda da ses yok. Peki ne var, sadece genel bir propaganda ve ajitasyon.

Seyfi Cengiz, devletin AKP eliyle Derism ve Kürdistan’da yürüttügü „yeniden fetih“ harekatından bihaberdir. Bugün, farklı alanlarda çatışan asker ve AKP, Kürdistan ve Dersim politikası, yani „yeniden fetih“ politikası noktasında hemfikirdirler. Erdogan’ın „Diyarbakır ve Tunceliyi istiyorum“ sözleri bu devlet harekatın başlamasının açık ilanıdır.


TC, 20 yılı savaş sürecinde, askeri olarak yapabileceklerini yaptı ve PKK’yi askeri olarak kontrol altına aldı. Bundan sonra hedef, halkı bütünü ile kontrol altına almak, yani düzenle tekrar bütünleştirmektir. TC, şimdi koç başı olarak askerle birlikte AKP’yi kullanıyor. „Ekonomik tedbirler“ ve dincilik bu süreçte devletin elinde iki önemli silahtır. Bu silahların kullanımında, AKP, devlet için oldukça uygun bir operatördür.

AKP, Kürdistan’da din ve maddi çıkar, Dersim’de ise, esas olarak maddi çıkar ilişkilerini kullanarak toplumsal yapıyı atomize etmeye, böylece toplumun direnç noktalarını çözüp, sosyal tabanını güçlendirmeye çalışıyor. Diger bölgelerde kömür, makarna dagıtılırken, Dersim’e gelince yardım miktarının artması bundandır. Cünkü, AKP, Dersim’de din silahını en azından şimdilik kullanamaz.

Siyasal islamcilarin Dersime sizma girişimi yeni de degildir. Önce Feytullahçilar, okul aracılıgı ile sızdılar, sonra AKP müttahit ve bazı tüccar kesimlerini ihale-ticaret ilişklileri etrafında örgütledi. Böylece ilk kez bir sag parti, hem de dinci bir sag parti, Dersim’de bu kadar güçlü bir örgüte ve tabana sahip oldu. Simdi, daha geniş halk kesimlerini menfaat karşılıgında „bireysellestirp“ kendilerine baglamaya, sonra da dinsel ve kültürel olarak bütünü ile asimile etmeye başladılar. Amaç; Dersimin etnik kimligini, sol ve Alevi karekterini yok etmektir. Yapılan aslında, sömürgeciligi pekiştirmeye dönük bir islami misyonerlik faaliyetidir. Tıpkı Batlı sömürgecilerin Afrika ve Latin Amerika’da yaptıkları gibi. Dersim’de misyonerlerin elinde silahla birlikte para ve beyaz eşya var.

„Beş asırlık mukavemet“ten ya da „Dersim şuuru“ndan bahsedip, bu yakın ve büyük tehditi algılamamak oldukça gariptir.

Bırakalım tehdit algılamasını, Seyfi Cengiz, genel sürece ilişkin gerekçeler ileri sürerek, bu olayda “kıyameti koparmaya” gerek olmadıgını söylüyor.

Söyle diyor seyfi Cengiz:

“Dahası, bu pratiklerin "kanuni" ya da "ahlaki" olup olmadığı tartışılacaksa, bu tartışma sistemin kendisini, bugüne kadarki bütün yerel ve genel seçimleri, istisnasız tüm partileri, hatta bütün adayları masaya yatırmak zorundadır.
Kıyameti koparmak için Dersimli birkaç yoksul aileye yapılan yardımı beklemek gerekmezdi.“

Işin özü; arkadaş AKP’ye bu kadar teki göstermemize razı degil, bunun için bin dereden su getiriyor, şartlar ileri sürüyor. Diyor ki; AKP’yi eleştirecekseniz önce bir sistem eleştrirsi yapacaksınız, sonra tüm partileri eleştirin; ondan sonra AKP’yi eleştirin. Bunu yapmıyorsanız AKP’yi eleştirmeyin.

Seyfi Cengiz diyor ki: "TRT Şeş" açılımı da zamanlaması itibariyle bir "seçim rüşveti"ydi, DTP yanlısı grupların Brüksel’de “Dersim Soykırımı”nı gündeme getirmesi de. Bunlara neden ses çıkarmadınız da, şimdi AKP’yi protesto ediyorsunuz. Diyelim ki, bütün bunlar “seçim rüşveti”ydi ve biz de uyuduk; sesimizi çıkarmadık, böyledir diye, bizim “beyaz eşya” kampanyasına karşı çıkma hakkımız yok mu?

Ya da gerçekten yaptıgımız bir tutarsızlık mıdır? Hayır, Seyfi Cengiz yine elma ile armutları karıştırıyor. “TRT 6 açılımı” da, “Bürüksel Toplantısı” da nitelik olarak “seçim yardımı” ndan farklıdır. Bu her iki eylem de, seçimlerde puan kazanmaya dönük bir zamanlama ile gerçeklestirilseler de; nitelik olarak bunlar demokratik açılımlardır.

Prensip olarak bizim, TRT 6’in açılmasına karsı çıkmamızın hiç bir anlamlı yoktur. Işin gerçegi kimsenin kimseye “şu dilde yayın yapan bir kanal açamazsın” demeyeye hakkı da yoktur. Bu açılım, Kürt ve Kırmanc-Zaza Halkları’nın mücadelesinin bir sonucudur ve demokratik bir kazanımdır. Devlet, sömürgeci inkar politikalarından geri adım atmak zorunda kalmış ve daha önce yok saydıgı bir halkı ve onun dilini resmen kabul etmek zorunda kalmıştır. Biz, ancak bu kanalın gerici-şoven propagandanın aracı olmasına karşı çıkar ve bu gerçekleşirse protesto ederiz.

Dersim Soykırımı’nın gündemleştirilmesi, DTP’nin kötü belediyecilik pratigini gizlemeye yönelik olsa da; içerik olarak dogru ve ilerici bir adımdır. Bizim buna içerik olarak bir eleştirimiz ya da protestomuz olamaz. Ancak meselenin birileri tarfından istismar edilmesine her zaman karşı çıkarız. Bunu yapan Seyfi Cengiz olursa, ona da karşı çıkarız.

Dikkat edilirse, söz konusu her iki açılım, siyasal istismara dönük kullanılma girişimlerine ragmen, demokrtaik süreci geliştiriren açılımlardır. Fakat tam tersine, “beyaz eşya kampanyası” demokrasiyi baltalayan bir nitelige sahiptir. Dolaysı ile bu farklı nitelikli eylemlere karşı aynı tavrıbeklemek anlamsızdır.

Seyfi Cengiz propagandaya şöyle devam ediyor:

“İnsanımızı yardımlara muhtaç hale getiren ülkemizdeki yabancı egemenliğidir.
Yardımı almak zorunda bırakan asıl sebep, işgal, işsizlik, yoksulluk ve çaresizliktir.
Asıl protesto edilmesi gereken budur.“

Ne anlamlı ve acıklı sözler, sanki sosyaslitler ve öteki devrimciler yılladır bu gerçekligi dile getirmiyorlar ve sanki bütün zindanlar bu adaletsizlige karşı mücadele eden devrimcilerle dolmamış, sanki binlerce devrimci bu adaletsizligi degiştirmek için haytlarını vermemişler gibi. Bu propagandanın yeri kesinlikle bizim mahallemiz degildir. Bir de, bu sözlerden yoksul insanların yoksulluktan dolayı hertürlü muammeleye müsait oldukları sonucu çıkarılabilir ki; bu da yoksullugun degil fakat „fikriyatın“ sefilligi olur.

Seyfi Cengiz „seçim yardımı“na karşı tavırdan hareketle, bizi, düzenin bütünlüklü bir eleştirisini yapmamakla suçlarken, kendisi ekonomi-politik biliminin sınırlarını zorlayan (aşan demek daha dogru) yeni tanımlamalar yapıyor. Bu ürettigi kavramlarla da aslında kendisi düzenin gerçek niteligini ve dinamiklerini perdeliyor. Seyfi Cengiz, Dersimi „TSK’in sömürgesi“ olarak tanimlıyor. Ekonomi-politigin ABC’sini bilenler, bu nitelendirmenin neyi iafde ettigini hemen anlarlar. Uzun uzun bu konuya girmeyecegim, ancak kısaca deginmem gerekiyor. Türk Ordusu, Türkiye’deki egemen sınıfların iktidarının silahlı güvenlik gücüdür. Bu gücü egemenlerin çıkarlarından bagımsız ele almak, sınıflı toplumsal yapıdan hiç bir şey anlamamak demektir. TSK’nın diger dünya ordularına nazaran görece daha fazla yetkisi ve etkisi olabilir, ama bu yinede onun sınıfsal yapının bir ürünü ve egemenlerin düzeninin bir çarkı oldugu gererçegini degiştirmez. Evet, ordu sömürgeci işgalin fiili gücüdür, ama, bu gücü harekete geçiren bir siyasi, ideolojik ve ekonomik güç vardır. Bunlarsız silahlı gücün hiç bir anlamı olmaz. Aslında bence, Seyfi Cengiz, sömürgecligi tek başına ordunun üstüne yıkarak, bir anlamda sözde „sivil“ güçleri en başta da AKP’yi sömürgeci damgasıdan kurtarmak, böylece bu partiyi Dersimliler için kabul edilebilr hale getirmek istiyor.

Biz, seçim sürecine ilişkin genel tavrımızı henüz bir açıklamadık. Cünkü, özellikle Dersim bazında bu süreç henüz tam olarak netleşmedi. Ancak, bugüne kadar ki seçimlerde nasıl bir tavır takındıgımız, hem yazınsal hem de pratik örnekleri ile ortadadır. Mart ayında yapılacak yerel seçimlerle ilgili, yaklaşık bir yıldır çeşitli taraflarla görüş alışverişi yapıyoruz ve genel tuttumumuzu anlatıyoruz. Biz bu seçimlerde, düzen partileri ve DTP dısındaki tüm ilerici-yurtsever güçlerin; ulusal-kültürel degerlerimizi gözeten, ama aynı zamanda çagdaş, üretken, katılımcı, şeffaf bir belediyecilik anlayışını içeren bir program etrafında birleşerek ortak bir aday çıkarmalarından yana olduk. Dersimli bir grup aydının bu konuda son günlerde yayınladıkları bildiride ifade edilen görüşleri de, kendi tavrımıza yakın buldugumuzu belirtelim.

Sonuç olarak:

Seyfi Cengiz’in „fikriyatın“indaki çarpıklıgın temel kaynagı, onun kendi „fikriyatinı“ „Tek ve mutlak Dersim fikriyatı“ olarak görmesidir. O yoksa „Dersim fikriyatı“ yani „Dersim’in milli duruşu“ yoktur.

Dersim’de binden fazla insan devletin ve AKP’in çirkin seçim opersyonlarını protesto ediyor, bu „Dersim’i bir duruş“ olmuyor. Biz bu operasyona karşı „Dersim Halkı Dagıtılan Eşyaları Almamalıdır“ diyoruz, bu da „Dersim’i bir duruş“ olmuyor. Bazı aydınalarımız tehlikeyi deşifre eden bildiriler yayınlıyorlar, bu da olmuyor. Neden? çünkü işin içinde Seyfi Cengiz yok. Herkes Dersim degerlerini yitirdi de, bir tek sen mi bu degerleri taşıyorsun? Ya da herkes Dersim degerleini senin gibi mi yorumlamak zorunda?

Seyfi Cengiz kendi gerçekligi ile ve Dersim gerçekligi ile bir an önce yüzlesmeli ve kendisini toparlamalıdır. Yoksa bu gidiş iyi bir gidiş degildir.

18.02. 09
Piro Zarek


Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 242
Bütün postalar: 602
Bütün kullanıcılar: 695
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden