Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  PLATFORUM (şifreli)
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

******** SIMA XÊR AMÊ KURŞİYE WERENAYİŞİ ******** ***** DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ *****

PLATFORUM (şifreli) - Demokratikleştiremediklerimizden misiniz?

Burdasın:
PLATFORUM (şifreli) => SERBEST KÜRSÜ => Demokratikleştiremediklerimizden misiniz?

<-Geri

 1 

Devam->


E. Sönmez (Ziyaretçi)
15.01.2009 21:09 (UTC)[alıntı yap]
Demokratikleştiremediklerimizden misiniz?



Tarih : 15.01.2009


----------------------------------------------


İçimizdeki farklılıklara, aykırı seslere ne kadar tahammül edebiliyoruz? Birileri hep sansür uygularken, sesimizi, rengimizi kısmaya - soldurmaya çalışırken, biz fark etmeden onlarla aynı renge mi büründük? Onlar siyahsa, biz beyaz mıyız? Biz beyaz

----------------------------------------------




Nereden başlanması gerektiğini çok açık ve çok net olarak bilemiyorum aslında. Bu güne kadar hep sitem ettiğimiz sansür uygulamasının, içimizde kat be kat fazlasıyla yer bulmuş ve uygulanıyor olmasını, ötekilerin sansüründen daha sert bir sansür uyguladığımızı, demokrat olduğumuz söyleminin altının nasıl boş olduğunu, nasıl anlatmalıyım bilemiyorum. Birkaç aylık bir süreç içerisinde gördüklerim ve duyduklarımı algılamakta zorlandığım için de tam anlamıyla şaşkın vaziyetteyim.

Şaşkınım çünkü çok basit bir olayı, cümleyi bile karşı devrimci, faşist zihniyete hizmet etmekle itham edebilecek kadar “demokrat” arkadaşlarımızın olduğunu bugüne kadar hiç fark etmemiştim. Sürekli olarak hep sansüre karşı mücadele ettiğini beyan eden, çok renkliliği ve farklılığı “ savunan “ demokrat insanların, “demokratik” kurumların bir tek cümleyle başkalarının kızacağını düşünerek sansür uygulamalarını kabul edemiyorum, etmiyorum. Barış, kardeşlik, hoşgörü, çok renklilik gibi cafcaflı cümleler nerede kaldı, biz nerede kaldık ? Gerçekten demokrat mıyız ?

Gerçekten içimizdeki farklılıklara, aykırı seslere ne kadar tahammül edebiliyoruz ? Birileri hep sansür uygularken, sesimizi, rengimizi kısmaya - soldurmaya çalışırken biz fark etmeden onlarla aynı renge mi büründük ? Onlar siyahsa, biz beyaz mıyız ? Biz beyaz isek onlar siyah mı ? Tüm renklerin birleşmesiyle oluşmaz mı siyah ? Tüm renkleri çekip almaz mı içine? Tüm renkleri yansıtmaz mı beyaz ? Hangi rengiz ? Kızıl renk bir tek kişiyi bir tek görüşü mü yansıtıyor ? Kim, hangi rengin yansıyacağına nasıl karar veriyor ?

“İçeriden” yada “dışarıdan” olmaktan mı kaynaklanıyor farklı yansımalara muhatap kalmak, yoksa başka bir sebepten mi ? Neden ? Anlamak, algılamak çok zor. Anlatmakta.

Derdim, sıkıntım ne mi ? Onu aktarıyorum. 2008 Yılında tamamen bireysel imkanlarım, mini dv kamera, 30 kadar kaset ve bir fotoğraf makinesiyle gittiğim Dersim’de göç sonrası yaşamı diaspora da yaşayan Dersimlilere aktarmak ve bir parça duyarlılık yaratabilmek amacıyla Pırdesur adlı filmi çektim.

Filmin tamamlanmasının ardından gösterim için görüştüğüm sol, sosyalist kurumlardan olumsuz yanıtlar almak gibi bir takım olaylarla karşılaşmış olsam bile bunun arkasında ard niyetli bir şey aramadım. Çok kısıtlı imkanlarla yapılmış olan filmin içerik, görsel ve teknik altyapısından kaynaklanan eksiklikler nedeniyle kaynaklanabileceğini düşündüm. Sonuçta belgesel sinema alanı için teknik olarak profesyonel çekim aletleri kullanılarak yapılmış film değildi. Tek kişinin iki aylık bir süre boyunca uğraşarak çektiği ve yine tek başına montajladığı bir filmden çok önemsenmesini beklemek biraz hayalcilik olurdu.

Ama bireysel tanışıklıklara rağmen, öncelikle gösterim sözü veren ancak bir süre sonra vazgeçen ve mazeret belirtme gereği dahi duymayan kurumların, söyleşi yapıp, tanıtım yazısı isteyip yayınlamayan kişilerin tavırları birkaç gün önce netleşerek anlaşılabilir oldu. Filmin hemen başında yer alan bir söyleşide hayat hikayesini aktaran yaşlı bir teyze, gerilla ile ilişkilerini sitemkar – biraz komik sayılabilecek kadar da abartılı - bir dille aktarıyor ve ardından kendilerini besleyen devlete yönelik dualar, olumlu sözler ediyor olması bir takım kişi ve gruplarda rahatsızlık yaratmış. “Gerillaya yönelik karalama, devlete yönelik dua” bölümünün devlet propagandası içerdiği, benim devlet propagandası yaptığım gerekçesiyle filmin gösterilmesine izin vermedikleri ve bu nedenle film hakkında tanıtım haberlerinin yapılmadığı en sonunda birkaç gün önce birileri tarafından itiraf edildi. Önce kısa özet olarak filmin o bölümünün hikayesini aktarmak istiyorum…

Neydi teyzenin anlattıkları, neden tepki çekti?

Beser Teyze, filmin girişinde gerillaların sürekli olarak köylerine gelip kendilerinden yiyecek aldıklarını bu nedenle de zor durumda kaldıklarını, bir süre sonra ise askerlerin baskın yaparak evi ve duvara dayayarak kendilerini aradıklarını, kendilerinin göç etmesi durumunda kendilerine yardım edeceklerini önerdiğini ve kendilerinin de bunu askerler gittikten sonra gelen gerillalara aktardığını, onların da kendisini askerlere şikayet etmekle itham ettiğini ve buna karşı ceza olarak bir sonraki gün gelerek iki buzağılarını götüreceklerini iddia ediyor Bunun üzerine kendisinin iki inek ve eşyalarını katıra yükleyerek Kırmızıköprü’ye göç ettiğini, “Musa komutan” ve bir başkasının kendisini karşıladığını, onlara süt sağıp ikram ettiğini ve yıllardır da askerlerin kendilerini beslediklerini söylüyor. Bütün bu hikayeyi “Onlar olmazsa kim bizi besleyecekti ? Açlıktan ölürdük biz. Kim bize yardım ederdi ki? ” gibi bir cümleyle sonuca bağlıyor. Şu an ölen kocasının ikinci karısıyla –kumasıyla- birlikte yaşayan yaşlı teyzenin anlatımları ve filmin gösterim imkanı bulamamasına, bir takım kurumlarca sansür edilmesine sebep olan hikaye özet olarak bu şekilde.

Aynı konu, aynı anlatım farklı bir zamanda yine aynı kişi tarafından genel içerik olarak aynı olmamakla birlikte, -gerillanın “itham edildiği” bölüm genel hatlarıyla aynı olmakla birlikte -biraz daha farklı olarak aktarılıyor. Bu kayıtlar da mevcut. Ama abartının bariz yer aldığı böyle bir sahne nasıl olur da bir filmin sansürlenmesine sebep olabilir, gösteriminin engellenmesine ve hakkında yazılanların yayınlanmasına engel olabilir ? Filmin içerisindeki bir anlatıdan, bir görüşten dolayı nasıl bütünü ve yapan kişi sorumlu tutularak “mahkum” edilebilir ? Benim anlamadığım, anlayamadığım nokta da burası. Anlatan kişi tarafından herhangi bir parti, siyaset yada gerilla hareketinin adı bile verilmeyerek aktarılan bir sahne neden sansürlenir ? Hangi zihniyet bunu sağlayabilir ? Kendimi içerisinde gördüğün tanımladığım sosyalist dünyada sansür uygulamasına kim yada kimler karar veriyor ? Halktan birisinin basit ve sıradan bir “eleştirisine” dahi tahammül edemiyorsak, biz bu halk için neden çabalıyoruz ki ? Halka götürmek istediğimiz, vermek istediğimiz onun özgürce yaşaması mı, yoksa onun biz gibi yaşaması, düşünmesi mi yoksa …. ?

“ Biz “ iktidar olsaydık bu gün eleştirdiğimiz sansürcü zihniyetten ne farkımız olurdu ki ? Demokratlığımız nerede kaldı ? Ne kadar demokrat olabildik, ne kadar demokratik bir işleyişe sahip oldu kurduğumuz alternatif kurumlar, oluşumlar ? Bu kadar basit bir cümlenin yansıması bu kadar büyük mü olmalı ? Tahammülsüzlüğümüz neden ?

Filmi çekerken, Kürtçe –zazaca- olmasından yanaydı gönlüm. Ama bütün buna rağmen tüm görüntülediklerime dil konusunda dahi ısrarda bulunmadım. “Kendini nasıl iyi ifade edebiliyorsan o dili kullan ama Kürtçe olursa bütünlük sağlaması açısından daha iyi olur!” önermesi dışında anlatılanlara, yaşanılanlara karışmadım. Eleştirilen yaşlı teyze ile çok uzun sohbetler ettik ve görüntüledim.. Var olanı, aktarılanı bir bütünlük oluşturabilecek şekilde kurguladım ve filmi tamamladım. Benim amacım ne birilerini karalamak, ne birilerini iyi göstermekti. Sadece var olanı aktarmaktı. 2 Aya yakın bir süre devam eden çekimler ve 4 ayı bulan montaj sürecinde adeta her görüntü, her sözcük var olanın daha iyi aktarımını sağlaması için üzerinden birkaç kez geçilerek, seçilerek aktarıldı ve film tamamlandı. İçeriğe dair müdahalelere çok katılmayıp düzenlemesem de, görsel estetik, film bütünlüğü, kurgu mantık hataları gibi önermeleri dikkate alarak birkaç kez yeni baştan kurguladım.

Benim zaten iddiam “BELGESEL” çekmekti ve “belgeyi” aktarmaktan başka bir şey yapmadım. İlk kaba montajı izlettiğim bir arkadaşın yukarıda bahsettiğim konuyu izlediğinde “ Çok tepki alırsın” uyarısını da dikkate almadım. Çünkü var olan belgenin aktarılması haricinde bir çabam da, niyetim de yoktu ve olamazdı da. Var olan gerçekliğin oluşumunda benim herhangi bir etkim olmadı. İstedim ki, var olanı aktarayım. Uzaktan Dersim’i “kurtarılmış bölge” olarak görenlerin, unutanların ve açlığa mahkum insanların yaşadıklarını ve içerisinde oldukları durumu ortaya sereyim. Bir nebze de olsa, hep dillerine doladıkları “diyalektik materyalizm” konusunun sadece kitaplarda var olan bir tespit olmadığını, hayatın akmaya devam ettiğini ve hiçbir şeyin aynı kalmadığını göstermekti.

Teoriler üretilirken, kurtarma planları yapanların da bunu görerek dikkate almaları gereği de aklımdan geçmedi değil. Var olan gerçekliği görmeyip, sadece kendi propagandasını, kendilerinin dünyanın bir çok ülkesi için hazırlanmış sosyalist kurtuluş reçetelerini halka sunan ve bunda ısrar eden, tüm Dersimlileri devrimci gören zihniyetlerin bir şeyleri fark etmesini sağlamaktı. Ama bir şeyleri görmek, gerçekle yüzleşmek yerine sansür uygulamayı ve film gösterimini engellemeyi – red etmeyi - tercih ettiler ve buna kılıf olarak da “Devlet propagandası” mazeretini sundular.

Filmi çekerken, montajlarken ve gösterime sunarken, var olan gerçekliği en iyi şekilde aktarmak dışında herhangi bir kaygıyla hareket etmedim. Hiç kimseye çalışmadım, hiçbir devlet yada özel kurumdan destek almadım. Belgenin biraz görsel olarak estetize edilmesi, aktarılması haricinde var olanı aktarılanı yönlendirmedim, müdahale etmedim. Bu gün, sol, demokrat düşünceyi savunan zihniyetin kurumlarının uyguladıkları sansürün ve gerekçesinin herhangi bir mantıklı yanı bulunmadığına inanıyorum. Devletin Kürtçeye yönelik yaklaşımı ve benim Kürtler ve Kürtçe konusundaki tavrım da nettir değişmedi ve değişmeyecektir de. Bir takım grupların karalama kampanyaları, sansür uygulamaları, devletçi zihniyetin tüm her şeyi “bölücü” görme ve yok sayma, engelleme zihniyetiyle aynıdır. Belgesel yapmak istedim, gittim ve var olanı mümkün olduğunca objektif bir şekilde dile getirdim. Kürt hareketini, gerillayı yada devlete yönelik karalama, birini yerme yada övmek gibi bir tavır içerisine girmektense sadece sıradan halkı, insanları dinledim, görüntüledim ve aktardım. Sıradan yaşamın içerisinde, sıradan insanlar üzerinden bir takım mesajlar vermeye çabaladım. Bölgede devam eden sorun ve çatışmalı ortam artık bir çok gerçekliğin gözden ıraklaşmasına sebep oldu. İnsanlar artık aynı klişe cümlelerle, aynı yaklaşımlarla aynı filmi tekrar izlemek istemiyorlar. Olayın insani tarafını ele alıp aktarmak, izletmek, izletmek ve bu yönüyle de dile getirmekti, sorunu sosyal, kültürel, etnik ve dinsel yönleriyle de gündemde tutmaktı.

Gerilla grubunun gelip köylülerden yiyecek alıp götürmesi hiç bilinmeyen, görülmeyen bir şey midir ? Bunu bir kişinin dile getirmesi eleştiri mi o hareketi karalamak mıdır ? Böyle bir eleştiri mi yıkacak, yok edecektir o hareketi ? Yada binlerce insanın hayatını vererek yarattığı değerlere verilen mücadeleye, emeğe ve saygısızlık etmek midir ?

Tam aksi yönde de şunu belirtebilirim ki, 4 bin köyü bataklık olarak gören ve yüz binlerce insanı sürerek sivrisinekleri yok etmek isterken aç bırakan, sonra da onların karnını doyurarak olarak tanımlayan köyleri boşalttıktan sonra aç kalan insanlara yiyecek vererek kendi saflarına çekmeye çalışan devlet politikası bilinmeyen bir gerçeklik midir sanki ? Devlet ekmek verirken bunu karşılıksız mı vermektedir yoksa bir takım mücadele içerisinde insanları kendi safına çekebilmek için mi yapmaktadır. Çok nettir ki, yıllarca bölgeye yatırım yapılmadı ve insanlar kendi kaderlerine terk edildi. Ne zaman ki, bu ayrımcılığın bedelinin ciddi olacağı fark edildi o zamandan beri yine eşit olmasa da yatırımlar, kaynaklar aktarılmaya çalışıldı. Politik sebeplerle de olsa bu yapıldı. Bu politikanın somut olarak ortaya konulması, aktarılması, gösterilmesi devlet propagandası yapmak mıdır ? Bilinen ve eleştirilen gerçekliğimiz değil midir ? Yok sayarak, görmezden gelerek, sansür uygulayarak yada kötüleyerek gösterimini engellemek, hakkında yazılanları, söyleşileri yayınlamamak bunları değiştirmek mümkün müdür ?

Tüm eleştirilerin aksine, filmin en başında yer alan, birileri tarafından eleştirilmesine, sansür uygulamasına sebep olan bölümün bölgenin politik gerçeğini en iyi yansıtan bölüm olduğuna inanıyorum. Sahiplenilmeyen, aç bırakılıp teslim alınan insanı görürsünüz orada. Köylü gerçekliğini görürsünüz. Uğruna mücadele ettiğiniz, insanların bir kısmı için iki buzağının her şeyden çok daha hayati olduğunu görürsünüz. Güç kimdeyse köylü insanların bir kısmının sürekli olarak ondan yana tavır aldığını görürsünüz. Göç etmemekte direnen insanların her şeye rağmen renklerini kaybetmediklerini görürsünüz. Ne açıdan bakarsanız aslında onu görebileceğiniz kadar çok renkli bir gerçeklik görürsünüz aslında. Hangi rengi görmek istiyorsanız onu bulabilirsiniz. Yeter ki gözlerinizi açın, yeter ki renklerin beyaz perdeye yansımasına tahammül edin. Gördüğünüz aslında ben ve benim aktardığım değil siz oluyorsunuz…

Caner CANERİK


http://www.tunceliemek.com.tr/haberdetay.asp?bolum=1387&uyeid=0



_________________________________________________

Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 301
Bütün postalar: 672
Bütün kullanıcılar: 736
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden