Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono.
   
  SIMA XÊR AMÊ! DERSİM ZAZA PLATFORMUNA HOŞ GELDİNİZ!
  1916 İSYANI
 
 

 





DERSİM TARİHİNDEN NOTLAR: 1916 İSYANI

(Bu çalışma, Munzur Dergisinde yayınlanmış ve gözden geçirilmiştir.)
        
Dersim yaşlılarıyla Dersim yakın tarihi üzerine konuşulduğunda, iki büyük olaydan bahsedildiği görülür; “tertelo vire(ilk tertele)” ve “tertelo pee(son/ikinci tertele)”. Tertelo Vire 1916 yılında Dersim’de meydana gelen büyük isyanı, Tertelo Pee ise 1937–1938 yılında meydana “Dersim İsyanı”nı tanımlar. 1916 yılındaki isyan, isyana öncülük yapan Ali-o Gax’ın ismiyle de anılmakta ve “Tertele Aliye Gax’i” de denilmektedir.
 
            Bu çalışmada 1916 baharında meydana gelen “tertelo vire” üzerinde durulmuş ve bu esnada Mazgirt-Pah-Kutuderesi hattında yaşananların bir resmi sunulmuştur. Kaynak olarak, olayların birinci derecedeki tanıklarının yine birinci derecedeki yakınlarının sözlü anlatımları ayrıntılı olarak kullanılmıştır. Resmi kaynaklardan ise, Kur. Binb. Burhan Özkök’ün kitabından yararlanılmıştır[1].
 
            Ermenilerin Dersim’i İsyana Teşviki
            Ruslar Doğu Anadolu’yu işgal ettiklerinde, Dersim’in, kendi önlerinde büyük bir engel olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle Dersim’i yanlarına çekmek ve Osmanlı’ya karşı beraber savaş verip, savaşın sonunda ise Dersimlilere otonom vermek için(Özkök:35), Ermeniler vasıtasıyla Dersim aşiretleriyle görüşmeler yapıyorlardı[2]. Bu savaşta beklentileri en yüksek olanlar ise Ermenilerdi. Ermeniler, her ne kadar 1915 yılında bölgeden sürülmüşlerse de hala Rusların desteğiyle bölgede kuracakları “Büyük Ermenistan” hayalini canlı tutuyorlar[3] ve Ruslarla beraber Anadolu’da adım adım ilerliyorlardı. Tehcirden evvel giden veya tehcirden kurtulan bazı Ermeniler, 1916 yılında gerisin geri Dersim kapılarına dayanmışlardı. Nitekim 1916 sonunda Dersimliler de artık onlar için hedef tahtasındaydı. Çünkü 1916 yılı sonunda ve 1917 yılında Dersimliler, Osmanlı’nın telkin ve teşvikiyle Rusları, Pülümür cephesinde durdurmuşlardı[4]. Oysa daha bir yıl evvel, Dersim aşiretlerini Osmanlıya isyan ettirmişlerdi. Bu isyana ayrıntılı geçmeden evvel, 1917 yılında, Pülümür Cephesi’nde yaşananlardan bir ilginç olayı aktarmakta yarar vardır.
 
1917 yılında, hemen tüm Dersim aşiretleri Pülümür Cephesi’ne, Ruslara karşı savaşmaya giderler[5]. Çarpışmalar çok yakın seyrederken karşı tepelerden bir ses yükselir. Bu ses, Dersim aşiret ağalarından bazılarının adlarını saydıktan sonra, onlara hitaben şu hakarette bulunur;
Mı de qafıka piye pi naene, Serko Çolax’o ke vane ezu. Trumm medya.(Dedenizin kemiklerini s…. Çolak Serkis dedikleri benim. Hodri meydan) (Anlatan; Emine Yıldırım, Beser Çağlar).
 
Çolak Serkis, Gömemişlilerce iyi bilinen bir isimdir. Çünkü kendisi, daha önce Mıle Pazapuni’nin abisi Pıtali’nin evinde çobanlık yapmış, 1915 yılında ise aniden ortadan kaybolmuştur.[6] Bu hakaret üzerine, Pıtali karşılık verir;
Ez de qafıka piye piye tonin, Pıte Avaşi’yo ke vane ezu.(Ben senin dedenin kemiklerini s…. Abbas oğlu Pıtali dedikleri benim). Bunun üzerine Serkis’in sesi kesilir.
 
Ermeniler, 1915 yılında, Pah(Kocakoç) nahiyesinde askerlik görevini çavuş olarak yapan Mıle Pazapuni’ye de şu teklifi sunarlar (Anlatan; Memede Pıtali);
            —Mıle, ma tu Binbaşi yazmıskerda (Hoca, biz seni –bu savaşta- Binbaşı yazdık).
Mıle Pazapuni, nedenini sorunca da şu cevabı alır;
            —Ma nıka yine ortera dame we(Biz şimdi onları –Osmanlıyı-  ortadan kaldıracağız).
Mıle Pazapuni’nin reddettiği bu teklif, Ermenilerin Dersimlilere sunduğu vaatlerden sadece bir tanesiydi.
 
Çok önemli diğer bir görüşme de Kureyşan Aşiret reisi Ali Ağa(Ali-o Gax)[7] ile Ruslar arasında gerçekleşir[8]. Uşene Pıtali’ye göre bu görüşmede, Ruslarla Ali-o Gax arasındaki tercümanlığı ise yine bir Ermeni yapmıştır.[9] İddiaya göre Rus generalinin Aliyo Gax’a;
—Biz bile Osmanlı ile başa çıkamazken, senin neyin var, ne ile savaşacaksın?  şeklindeki sorusunu, arabulucu Ermeni şu şekilde tercüme etmiştir;
            —Ma corde dame pıro, sıma ki ceru pırode, ma yine ortera wedarime(biz yukarıdan, siz de aşağıdan vurun, onları ortadan kaldıralım).
 
            Görüşmenin bu şekilde geçip geçmediğinden emin değiliz. Fakat görüşmenin yapıldığından eminiz. Çünkü Ali-o Gax, daha sonra Dersim aşiretlerini dolaşır ve isyan için destek ister. Bu gerçeğe, yöre yaşlılarının anlatımlarından ulaşıyoruz. Bu konuda Beser Çağlar, kayınbabası Momıde Khali’den dinlediği çok önemli bir bilgiyi şöyle aktarmaktadır: Alan Aşireti ile Körtan(Meşeyolu) Köyünde yapılan görüşmelere, Momıde Khali de katılır. Ali-o Gax ise, Rusların kendisine hediye ettiği çizme ve uzun bir palto ile dolaşmaktadır. Yapılan görüşmeler ve tartışmalar sonucunda Alanlı Mıle Uşen(1855–1928), yanında bulunan Momıde Khali’den de destek alarak, şu aykırı soruları Aliyo Gax’a sorar;
    Ye dewlete eksere xo zofu, tıfonge xo zofu. Ye tu çike tu estu? (Devletin askeri-silahı çok. Senin neyin var?)
    Ekseri keme are, çeku ceme.(Askeri toplarız, silahları alırız)
    Ye dewlete, tope xo este. Her top tarave haza dergu. Eve gawu oncene. Tu çutır vırazena? (Devletin büyük topları var, sığırlarla çekilir. Sen nasıl yapacaksın?).
 
(2009 yılında Körtan’dan Fahri Doğan ile yaptığım söyleşide, Ali-o Gax’ın Ruslardan hediyeler aldığını doğrulayan önemli bilgiler edindim)
 
 
Ali-o Gax İsyanı (Tertelo Viren/Tertele Aliye Gaxi)
Ali-o Gax, yapılan eleştirilerden bozulur ama Ruslardan aldığı destek ve Dersim’de kuracağı idarenin başı olma hayaliyle başı bulutlardadır[10]. Kararını vermiştir. Aşiretlerin desteğini de alarak, 8–9 Mart 1332’de (Miladi 1916)[11], Nazımiye’de ayaklanma başlatır. Hükümet konağını yakar, telgrafhaneyi tahrip eder. Ardından Pah Nahiye karakolu ve Mazgirt hükümet konağını yakıp memurları hapis ve darp ederek Elazığ’a doğru yönelir. Hedef Türklerin yaşadığı köylerdir. Şivzoğ(Burmageçit), Balişer(Beydamı), Paşğank/Paşavank(Pınarlar) başta olmak üzere, sunni Türklerin yaşadığı birçok köyü yakıp yağmalar. Devletin resmi kaynakları, isyana 2000 ile 3000 dolayında silahlı asinin katıldığını yazar[12]. Tam olarak nereye kadar gidildiği bilinmemekle beraber, yaşlıların anlatımına göre Peri’de çıkan karşı direnişler sonucu Yusufan Aşiretinden bir kişinin vurulmasıyla hareket sona erer.
 
İsyana Ermeniler de Katıldı
Mıle Pazapuni’nin kızı Emine Yıldırım, Mazgirt’e bağlı Türk köylerinin basılması esnasında, bir sunni Türk Beyinin ailesine tecavüzde bulunulduğunu ve tecavüz edenin de bir Ermeni olduğunu belirtmektedir. Tecavüze uğrayan kadın, bir gayrimüslimin, Müslümanların yanında kendisine tecavüzde bulunmasına olan sitemini şu sözlerle dile getirmiştir;
madem tecavüz ediyorsunuz, siz neden tecavüz etmiyorsunuz da bir Ermeni’yi yanıma yolluyorsunuz.
(Fahri Doğan ise söz konusu kadının Mazgirt Kaymakamının eşi olduğunu söyler)
Babasından duyduğu bu olayı anlatırken Emine Nene’nin yüzündeki mahcubiyet, olayın yörede ne kadar infial yarattığını göstermesi bakımından söze gerek bırakmıyordu[13]. Ermenilerin isyana katıldığını, kısa bir süre önce internette yayımlanan bir çalışma da destekliyordu[14]. Çalışmanın atıf yaptığı kaynak, 1954 tarihli, “Çarsancak Ermenileri Tarihi” adlı kaynaktır. Yazarı ise Kevork Yerevanyan’dır. Kaynak, 1915 öncesi Dersim’de yaşayan Ermenilerle yapılan bazı görüşmeleri de kapsamaktadır. Bu kaynaktan, Soysal’ın aktardığı pasaj şöyledir;
“Çarsancak Ermenileri Tarihi”nin yazarı Kevork Yerevanyan on yıllar sonra Lübnan’da karşılaştığı Sultan Mirakyan isimli yaşlı kadından o dönemin hatıralarını dinler ve kitabında aktarır. Göktepeli Ahmet Bey’e ait Şordan köyünden Giragos Mirakyan’ın hanımı olduğunu belirten Sultan Mirakyan şunları anlatır….. Yaşlı kadının, eşi Giragos Mirakyan hakkında anlattıklarını ise yazar kendi gözlemleri ve toparladığı diğer verilerle birleştirerek şöyle özetliyor;
“1915’te bütün Çarsancak Ermenileri ölüm yolculuğuna çıkarılmıştı. Kadınlar, kızlar ve çocuklar da sürgün kafileleri içindeydi. Çarsancak’ta Ermeni soluğu kalmamıştı artık. 1916’da bağımsız Dersim’in aşiretleri Çarsancak bölgesine silahlı akın yaparlar; Mazgirt, Hozat, Peri, Pertek üzerinden Kharpert’e kadar beylerin ganimet diye paylaştığı Ermeni mallarını ve aynı zamanda Türk mülklerini yağma ve talan ederler. Bu akın sırasında Dersimliler’in saflarında Giragos Mirakyan da vardır. Sürülen ve kırılan Ermeniler’in intikamını alma duygusuyla dolu Giragos bir zamanlar cıvıl cıvıl Ermeni nüfusuyla meskun Peri şehrini ıssız ve insansız bulunca, bütün evleri ateşe verir.”
 
İsyana katılan Ağalar, talan edilen Türk köylerinden zorla alıkoydukları genç kızlarla evlenirler. Bu şekilde beş tane zoraki “evlilik” gerçekleşir(Anlatan; Uşene Pıtali). Uşene Pıtali bu beş kızdan üç tanesinin hangi ağalarca alındığını da belirtmekteydi; Suran aşireti ağalarından Memli Ağa, İv(İvrayim) Ağa ve Efendi Ağa. Bu bilgiyi, Emine Nene de doğrulamakta ve şöyle söylemektedir;
“Ceniya Efendi Ağayi mı divi. Roze hete Sagulu’de ma şivi ware. Uza heniye bi. Ez şüne ke a ceniya Efendi Ağayi hawa uza bervena. Mı pers kerd vake tu ça bervena? Vake; tıka heniye çe piye mıvi, ma amene tıka ware. Ma haza soji qarmesi potene, haza nu potın. Mıleti haza nu werdene.”
“Efendi Ağa’nın eşini ben görmüştüm. Bir gün, Sagulu taraflarında (Mazgirt yakınları M.Y.) yaylaya gitmiştik. Orada bir çeşme vardı. Ben gittim ki Efendi Ağa’nın eşi, o çeşme başında ağlıyor. Neden ağladığını sorduğumda ise şöyle dedi; burası babamların çeşmesiydi, buraya yaylaya gelirdik. Biz şurada sac kavurması yapar, şurada ekmek yapardık. Millet şurada yemeklerini yerdi.”   
 
Pah Baskını ve İsyan Sonrası
Pah baskını esnasında, Mıle Pazapuni karakolda askerlik vazifesini yapmaktadır. Mıle, baskın esnasında nahiye müdürünü, karsı ve çocuklarıyla beraber baskından kurtarıp Gömemiş’e, kendi evine getirir ve saklar. Karanlık çökünce de bu aileyi alıp Hozat’a götürür ve devlet yetkililerine teslim eder. Karşılığında kendisine bir vesika verilir. Vesikada; Gömemiş köyü ahalisinin “ahal-i muti” olduğu ve isyana katılmadığı yazılıdır (Anlatan; Emine Yıldırım).  
 
İsyan haberi alınır alınmaz Osmanlı ordusu, 9 Mart 1332’den başlayarak bölgeye asker sevkiyatına başlar. Miralay Galatalı Şevket Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, 18 Nisan 1332’de Mazgirt üzerinden bölgeye sefere başlar. Başlangıçta kan dökülmemesi ve isyana katılmamış olan ahaliye zarar verilmemesi hedeflense de, özellikle Mazgirt civarında yer yer meydana gelen çatışmalar sonucu, ayrım yapılmaksızın köyler yakılır ve halka karşı silah kullanılır. Özkök’ün kitabındaki raporlardan anlaşıldığı kadarıyla sayıları yer yer üç yüze varan silahlı gurupların karşı direnişiyle beraber, halk köylerini boşaltarak hayvanlarını da alıp kuzeye kaçar. Askeri harekete, Osmanlı ordusunun yanında, Palu ve Ohi’den de milis birlikleri iştirak eder. Örneğin Palu kaymakamı, iki yüzden fazla gönüllü “cengâver” ile, Ohi’li Necip Ağa ise altmış kadar gönüllü birliğiyle, süvari birliğine destek verir. Bu durum “Palo’nun Zaza çetesinin, hakikaten cesaret gösterdiği” şeklinde raporlara geçer(Özkök; s.48).
 
25 Nisan 1332’de, Pah’ın kuzeyindeki sırtlarda karşılaşılan direniş, Binbaşı Şükrü’nün komutasındaki müfreze ile üç saat içinde püskürtülerek, bir tabur piyade, bir top ve iki makineli tüfekle beraber, yeni gelen gönüllülerin de desteğiyle Gömemiş güneyindeki sırtlar ele geçirilir. Direnişi Mazgirt yöresinden kaçan muhacirler gösterir. Mıle Pazapuni’nin, kamu görevlilerini koruyup Hozat’a götürüp teslim etmesi, köylerinin ateşe verilmesine mani olur. Raporlarda şu ibare göze çarpmaktadır; “Alanaşiretine mensup Kortik,  Kortan, Gomemiş, Paşapon köylerile Pah kasabası yakılmayacaktır.”(Özkök; 55).
 
Fakat bununla beraber, kaçan muhacirlerin yanında yöre halkı da gözetilmeksizin, her kese ateş açılır. Dolayısıyla insanların kaçmaktan başka çareleri kalmaz. Yine raporlara yansıdığı kadarıyla, özellikle Dargeçit Suyu’nun(Pülümür Çayı) güney yakasındaki köylere, top atışı yapılması emri verilir. Bu durumu, Beser Çağlar, şu şekilde anlatmaktadır;
—Topu Vıle Paxi’ra erzene, yene gınene Vıroze Dewreşi’ro.(Pah sırtlarından atılan toplar, gelip Vıroze Dewreşi -Xozmareg’in güney karşısı- tepesine düşer).
 
Gömemiş Üzerinden, Haydaran Dağlarına Kaçış
Mazgirt ve civarındaki Pilvenk, Hıran, Seydan ve İzol aşiretleri, hayvanlarını ve değerli eşyalarını alarak, Haydaran dağlarına kaçmak için gelip Gömemiş mıntıkasına dolarlar. Özellikle Gömemiş muhitine girmelerinde, bu bölge halkının “ahali muti” ilan edilmesinin ve dolayısıyla bölgenin emniyetli bölge olduğuna inanmalarının da etkisi vardır. Öyle ki bu durumu şu şekilde tarif etmektedir; Beser Çağlar
-Vıle Paxi’ra hata vıle Korta Sure, na orte pıre mıletviyo, vatene wele bı estıne era hard ne kotıne. (Pah tepesinden Kortasur tepesine kadar olan bölgeye millet(muhacir) dolmuş. Anlatılana göre iğne atsan yere değmezmiş).
Akın akın gelip Kutuderesi’ne doğru yol alan mültecilerin ardından, ordunun da Pah üzerinden hızla ilerlediği haberi alınınca, Gömemiş Köyünün ileri gelenlerinden Mıle Uşen, köyde bulunan ve Türkçeyi iyi bilen iki Türk asıllı genci, Mıle Pazapuni’daki vesikayı da ellerine vererek orduya karşı yollar. Amaç kendi köylerine bir zarar gelmesini engellemektir. Gençler, bir sırığın ucuna kırmızı bir bez bağlayıp yola düşerler. Pah Nahiyesi Xagu mezrasına yaklaştıklarında ise, askerin karşıdan açtığı ateş sonucu vurulurlar. Vesikanın, bu gençlerin elinde mi kaldığı, yoksa ardı sıra onları takip eden köylülerce mi alındığı kesin değildir. Beser Çağlar, vesikanın gençlerde kaldığını ve yaralı halde iken üzerlerine gelen ilk asker tarafından ellerinden çekilip alınmaya çalışılırken yırtıldığını belirtirken, Emine Yıldırım vesikanın babasında kaldığını ve babasının daha sonra bu vesikayı alıp Düzgün Baba’ya, ordu karargâhına gittiğini söyler.  
 
“Ordu Sel Gibi Geliyor, Kaçın!”
Ordunun Gömemiş’e doğru ilerlediğini gören Mıle Uşen, önce bayrağı temsilen, ucuna kırmızı bez bağladığı bir direği köyün tepesine diker. Bir süre sonra ise köylülerine şu talimatı verir;
—Her kes bıramu, ekser je şeli yenu(her kes kaçsın, asker sel gibi geliyor[15]).
Bunun üzerine köylüler, değerli eşyalarını sağa sola saklayıp, davarını önlerine katıp kuzeye, Kutuderesi’ne doğru kaçarlar. Yaşlı ve hastalar terk edilir. Momıde Khali ise, köylülerin uyarı ve itirazlarına rağmen felçli annesini bir eşeğe bindirerek beraber götürür. Nitekim daha sonra, köylerde kalanların hepsinin katledildiği görülecektir. Köyleri ele geçiren asker ile beraber hareket eden “gönüllülerin”, köylerde yağma yaptıkları ve köylerde dolaştıkları, 26 Nisan tarihli askeri rapora yansır(Özkök; 57).
Bu yaşanmışlıkların bize ulaşmasında çok önemli katkısı olan kişilerin başında, Emine Nene’nin kaynanası Arze gelmektedir. Arze’nin o günlerde, on-on iki yaşlarında iki kızı ve beş yaşlarında bir oğlu vardır. Oğlunu, Haydaran yakasına geçen kardeşine teslim eder. Kızlarını ise giden kafileyle yollayıp, kendisi geride kalan eşyalarını ahırdaki gübrenin altına saklamak için yarı yoldan döner. Eşyalarını saklayıp tekrar gittiğinde ise kızlarını kaybeder. Çünkü Kutuderesi mıntıkası mahşer günüdür. Nisan ayının 25’i gibidir ve yukarıda bahsi geçen aşiretlerin büyük kısmı karşıya geçmek için çayın ağzına doluşmuştur. İlkbahar sularından dolayı Pülümür Çayı kabarmış, insanların karşıya geçmesi zorlaşmıştır. Bu kargaşa esnasında Arze de iki kızını kaybeder.
 
Kutuderesi Mahşer Günü
Yaşlılarımızın “mahcur / mazur” dedikleri muhacirler, sırtında değerli eşyaları ve çoluk çocuğuyla çayın ağzına yığılırlar. Sadece bir noktada köprü vardır; Kutuderesi’nden yukarı, Kirıg Köyü önlerinde. Areyan aşiretinden Qem-o Por adındaki şahıs, Kirıg önlerinde, suyun iki yatağındaki kayaların birbirine yakın olduğu noktada, uzun kavak ağaçlarından bir köprü kurar ve kendisi de köprünün başında oturup, her karşıya geçenden bir mecidiye ister. Para vermeyenleri karşıya bırakmaz, zorla geçmek isteyenleri ise itip suya atar. Bu şekilde bir kadını suya attığına Arze bizzat tanık olmuştur. Arze ise, köprübaşında oturan Qem-o Por’un boş anını yakalayıp, arkasından karşıya geçer. Başını kaldırıp Arze’ye bakan Qem- Por, Arze’nin Gömemiş’ten olduğunu bildiğinden olsa gerek, bir şey demez (Emine Yıldırım).
Kutuderesi ve daha aşağısındaki Çhırtane (Şelale) önlerinde biriken insanlar, “khelek” denilen ve şişirilmiş tulumlardan yapılan sallarla karşıya geçmeye çalışır. Bu geçişler esnasında suya kapılan kişi sayısı bir hayli fazladır. Arze’nin şahit olduğu bir geçiş esnasında, salın devrilmesi sonucu bir kadın ve üç çocuğu suya kapılır. Ensesinde askerin süngüsü, önünde ilkbaharın azgın suları olan binlerce mülteci çaresiz kalmıştır[16]. Bu durum, 27 Nisan 1332 tarihindeki askeri raporlara şöyle yansır;
    Sol cenah Kutuderesi’nin munsabında (nehire dökülen yer M.Y.), gerek sağ ve gerek sol sahilinde sıkıştırılan asiler üzerine saat 11 evvelde ateş açılmış ve müsademe saat 4 sonraya kadar fasılalı surette devam etmiştir. Mitralyöz tüfeği, usaattan (asi) 300’ü mütecaviz kısmını yakalayarak perişan bir surette dağlara dağıtmıştır. Derenin gerek sağ gerek sol sahilinde, 100’ü mütecaviz telefat verdirilmiştir.  Sudan geçenlerin birçoğu da boğulmuştur(Özkök; 64)
 
Raporlardan, özellikle Xozmarege’nin batısındaki Sema Sılemanu (Cem Sıleman diye geçer) mıntıkasında, muhacirlere yoğun baskı yapıldığı ve çatışmaların 28 Nisan’da da devam ettiği anlaşılmaktadır. Buradaki çatışmaların uzaması neticesinde, takviye kuvvetlerin de buraya sevk edildiği yine raporlara yansımıştır. Aslında burada, karşı direnişlerden ziyade, bir kaçış ve kaçanları suya dökmeye çalışan bir askeri kuvvet söz konusudur. Dolayısıyla ek kuvvet ihtiyacı, sıkıştırılan muhacirlerin telef edilme niyetinden ileri gelmiştir. Diğer yandan, asker tarafından oluşturulan keşif kollarıyla, mağaralarda çok sayıda buğday dolu çuval ve yüzlerce baş hayvan ele geçirilerek, merkez kuvvete sevk edilir (Özkök).
 
Arze, önce Haydaran tarafına geçer ve kızlarını orada bulamayınca tekrar Alan yakasına geri döner. Kâh Xozmarege karşısında -çayın güney yakasında- kâh karşıda Demenan yakasında kızlarına ait bir iz arayıp durur. Çayın güneyinde aşağı yukarı dolanırken, kardeşi Gömemişli Mıle Hesen(Mıle Gomemiş’i) ise Demenan yakasından kendisini gözetler. Çünkü güney yakasında asker mevcuttur ve erkekler cesaret edip güneye geçemezler. Bu sırada Arze’ye rastlayan yaşlı bir köylü kendisine “kızlarını buldun mu?” diye sorar. ‘Hayır’ yanıtını alınca bu defa da oğlunu sorar ve şöyle der;
—Eğer oğlun güvendeyse, git karşıya onların yanına. Dün asker muhacirleri öylesine suyun ağzına doldurdu ki, sudan geçmeye çalışanların çoğu suya kapılıp gitti. İnsanlar aynen palamut gibi su üstüne çıktı.
 
(Fahri Doğan, kendi babasının ve Körtanlıların bu kaçış esnasında yaşadıklarından ilginç detaylar verdi. Bu anlatımları şimdilik buraya ekleyemedim)
 
Muhacirlere Yapılan Fenalıklar
Bütün bu acıların yanında muhacirlere esas darbe ise, sığındıkları Demenan ve Haydaran aşiretlerinden gelir. Areyanlı Qem-o Por’un yaptıkları bir nebze anlaşılabilir ama aşağıda aktaracağım anlaşılması güç olan üç olay, ibret verici olduğu kadar, Dersim’in o dönemdeki sosyal yapısını da gözler önüne sermesi bakımından son derece önemlidir.
 
Muhacirler, can derdinde ve ölüm pahasına Kutuderesi vadisinde, çaydan karşıya geçmeye çalışırken, Demenan ve Haydaran aşiretlerinden bazı kişiler ise ganimet peşindedirler[17]. Davarı ve eşyasıyla ayağına kadar gelmiş olan bu insanlar, haydutlar için bulunmaz bir fırsattır. Demenan yakasından muhacirlere ateş açılır, çay ağzındaki çaresiz insanlar geri kaçıp dağılırken, bu defa da karşıdan yüzüp gelen haydutlar tarafından eşyaları yağma edilip karşıya götürülür. Bu saldırıların birini Arze şöyle anlatmıştır (Anlatan; Emine Yıldırım);
-Mazuri voz da gınaru lee Çırtane, ortede jü bi, jüyode semt, fosa xo sarera viye, puşiye verdayvi ro, o şenera vınet veng da vake ‘mıde qafıka piye pi naene, ma vake din-İslamiya, yeme tıka orte sımade xeleşime. Ma niameyme ke sıma tıka ma qır kere’
-Muhacirler kaçıp Çırtane(Kutuderesi Şelalesi) yamacına tırmandılar. İçlerinden biri vardı ki uzun boylu, yakışıklı, fesi başında, poşusunu salmış. O yamaçtan dönüp seslendi ve dedi ki; ‘dedenizin kemiğini….., biz dedik ki din-İslam’ız(hepimiz), gelir içinizde kurtuluruz. Biz gelmedik ki bu defa da siz bizi kırasınız’.
Muhacirlerin önemli bir kısmı karşıya geçip Haydaran yaylalarına çıkar. Bir diğer vahşet de orada yaşanır. Haydaran’daki “Cırna Berxik” denilen bir düzlükte muhacirler toplanır ve gece olunca her aile kendince bir ateş yakıp etrafında ısınmaya çalışır. O gece, çok şiddetli bir dolu yağar. İnsanlar, dolu yanında bir de Haydaran ve Demenanların ateşine maruz kalır. Muhacirlere baskın yapılır ve ateş edilerek malları yağmalanır. Sabah olduğunda ise, Mıle Pazapuni’nin abisinin eşi Epe’nin anlatımına göre; “mılet je xeşir fişto ra”(Emine Yıldırım). Yani öyle bir katliam gerçekleşmiştir ki, her yer ceset doludur. Bu yazdıklarıma eminim ki okuyucuların bir kısmı inanmayacaktır. Şimdi aktaracağım üçüncü olay, sanırım bu gerçeği daha net resmedecektir.
 
Mıle Pazapuni’nin ilk iki evliliği, boşanma ve ölüm nedeniyle son bulmuştur. Üçüncü eşi ise, Teşnige(Teştik) köyünden Memede Sadıqi ailesinden Çeker ismindeki kadınladır(Emine Nene’nin annesi). Çeker, önce Kutuderesi’nde, Mağu denilen mezradan Sey Weli adında bir şahısla evlenir. 1916 yılında, henüz bir erkek çocuğu vardır. Mağu, Zel Dağı eteklerindedir. Muhacirlerin karşıya geçtiği sırada Sey Weli de ganimet peşindedir. Adam öldürmek o kadar sıradanlaşmıştır ki sadece ganimet için değil, bazen yabanda gezen birilerine keyfi ateş açmak ve adam öldürmek bile, “erkekliğin derecesini” arttırmaktadır[18]. O günlerin birinde Sey Weli, yakınlarına seslenir ve şöyle der;
—Şu Zel Dağı zirvesi istikametinde, tepenin arkasından bir baş göründü. Ateş ettim ve baş öbür tarafa gitti, bir daha çıkmadı. Bir gidip bakar mısınız, kimdi o? (Anlatan; Musa Çongar, Emine Yıldırım ve Gozel Takak).
Sey Weli’nin eşi Çeker ve birkaç kişi gider bakar ki yerde, kanlar içinde bir delikanlı yatmaktadır. Ellerinin kınalı olmasından, yeni evli olduğu bellidir. Başucunda ise, gelini(eşi) ve annesi ağlamaktadır. Yanlarında ise, uğur getirmesi için taşıdıkları bir “jare(teberrük)” vardır; kutsal bir ağaçtan alındığı belli olan ve kılıf içinde saklanan bir ağaç dalıdır bu. Seydız(Seydanlı) olduğunu öğrendikleri bu gencin annesi, jare’yi alıp oğlunun kanının içine fırlatır ve şöyle der;
—Mı tu tey arda ke tu laze mı bı xelesne, mı tu niardake laze mı bı kıse(Ben seni beraber getirdim ki, oğlumu kurtarasın. Getirmedim ki öldüresin)[19].
Daha da acı olan ise, bu delikanlının ailenin tek erkek evladı olmasıdır.  
 
Arze’nin ise haftalarca kızlarını aramaktan ve ağlamaktan, gözlerinin ışığı zayıflar. Sonunda Putik köyü, Dévda mezrasında kızlarını bulur. Meğerki kızlar kafileden ayrı düşüp yolunu kaybettiklerinde; önce köylüleri olan yaşlı bir kadın(Çormanların Nenesi) kızları alıp, Söğütlüçeşme’den yukarı, çayın güney yakasındaki inlerden birine saklanır. İki gün geçtikten ve askerin çekildiğini gördükten sonra ise kızları bırakır. Çay ağzında yürürlerken kızlara denk gelen Devdan’lı bir adam ise kızlara kim olduklarını sorar ve gidip karısına bu durumu anlatır. Karısı ise;
-Biz o ailenin ekmeğini çok yedik, yazıktır, şimdi gider askerin içine düşerler. Hemen git bul al gel, diyerek, kocasını yollar ve kocası kızları bulup getirir. Bu şekilde haftalarca kızları evinde beslerler.  
 
Acı olaylardan birkaç örnek
Bu sırada Mıle Pazapuni hala askerdir. Bir gün yaşadığı bir olayı, kızı Emine’ye şöyle anlatır;
Roze ma vere Pazapuni’de sere textde vime. Mı niada ke ju hermete nawa ceru xo ru ma guretu yena. Mı ke cenike diye, mı gula xo kerde pake. Seke cenike ma dime, cerde ra voste voste şiye xo est ve uwe. Kotera çemi ser, hata vere Gole Jiyargi, o fiştane xu uwe seru sur kerdene.  (Bir gün Pazapun önündeki tahtın(önü yar olan düzlük), ön kısmında, tepedeydik. Bir kadın aşağıdan bize doğru geliyordu. Ben kadını görünce boğazımı temizledim. Kadın beni görünce geri döndü ve koşarak gidip kendini çaya attı. Akıntı üzerinde kırmızı fistanı, ta Golu Jarge’ye -ziyaret yeri-  kadar görünüyordu).
Bunu anlatan Emine Nene’ye, çocuk saflığıyla sorduğum şu soruları ve aldığım yanıtları unutmam mümkün değildir:
M.Y.- Baban neden boğazını temizliyor ki?
E.A. -Babam askerle beraberdir. Kadın gelip askerin içine girmesin diye öyle yapıyor. Çünkü askerin eline düşerse, hakarete uğrayabileceğini düşünüyor.
M.Y. -Peki kadın neden kendisini suya atıyor?
E.A. -Çaresizliğindendir herhalde. Ne yapsın ki. Yabancıymış, yol bilmiyor, iz bilmiyor. Kim bilir ne derdi vardı. Orada da askeri görüne, çaresizlikten intihar etmiştir.
 
Diğer bir olay ise, Söğütlüçeşme(Çewlige Qırajgere) mıntıkasında gerçekleşir. Muhacirlerin kaçışı sırasında bir Seydanlı, Söğütlüçeşme köprüsünden yaklaşık bir km. aşağıda, suyun güney tarafındaki tarlanın alt ucunda ölü bulunur. Yanında ise “zeğer” denilen bir küçük köpeği vardır. Yaklaşık bir ay boyunca, köpeği cesedinin başından ayrılmaz. Köylülerin cesedi gömme çabaları, köpeğin saldırıları sonucu hep sonuçsuz kalır. Sonunda köpek ortadan kaybolur ve ceset böylece bulunduğu yere gömülür[20] (Anlatan Hıdır Çağlar ve Emine Nene).
 
Gömemiş’te, hasta olduğu için kaçamayıp köyde kalan Mewali adındaki şahıs ise asker tarafından vurulur. Haftalar sonra köylüler geri döndüklerinde ise, köyün arkasındaki “Mırzalü” denen yerde, cesedi yırtıcı yaban hayvanlarınca parçalanmış olarak bulunur. Torunu Hıdır Aydoğmuş da bunu doğrulamaktadır. Yine aynı köyden Momıde Sodi, oğlu Ali ve geliniyle beraber, karşıya geçmeyip ormanda kaldıkları gece, Moşik mıntıkasında katledilir. Kısacası kaçamayanlar, yakalandıkları yerde katledilirler.
(Momıde Sodi, oğlu ve gelinin nasıl katledildiklerini, Momıde Sodi’nin oğlu İbrahim’in (Mehmet Yüksel’in dedesi) ağzından, Yemoş Yüksel teyze detaylı biçimde, bana bu yazın anlattı)
 
Geri Dönüş
Dağlarda haftalarca hatta aylarca kaldığı söylenen muhacirler yavaş yavaş geri döner. Bundan evvel, bazı muhtarların, Nazımiye’deki ordu komutanlığı ile muhacirler arasında aracılık yaptığı, resmi raporlarda belirtilmektedir. Alan aşiretinden ise üç ileri gelen şahıs, Düzgün Baba dağına, ordu karargâhına gitmeye karar verir. Amaçları, Hozat’ta Mıle Pazapuni’ye verilen vesikayı ibraz edip köylerine geri dönmektir. Sonuçta Mıle Uşen, Mıle Pazapuni ve Mıle Gomemiş, Düzgün Baba dağına giderler. Gove’den Kheke Mursa’i bu üç şahsın gittiğini haber alınca, atını kan ter içinde sürer gelir Gömemişlilerin yaylasına ve
— Siz bu üçünü, kurban olarak mı yolladınız Düzgün Baba’ya. Asker onları hiç sağ bırakır mı? diye kızar. Henüz atının teri soğumamıştır ki üç şahıs çıkar gelir. Vesikayı götürüp komutana göstermişlerdir ve şu cevabı almışlarıdır;
-         Madem bu vesika sizde vardı, neden kaçtınız dağlara?
Verilen cevap;
-         Asker sel gibi geliyordu, bizi dinlemezdi ki, olur.
Bunun üzerine komutanlık, hemen kendilerine şu talimatı verir;
-         Gidin, aşiretiniz neredeyse, hepsine söyleyin geri köylerine dönsünler.
Bunun üzerine Alan Aşireti, köylerine geri döner. Askeri hareket, resmi kayıtlara göre askerin Nazimiye civarından hareketle 6 Mayıs 1332’de Hopik’te toplanmasıyla sona erer. Fakat dönüldüğü zaman hala köylerde yer yer askerin mevcut olduğu görülür. Alan aşiretinde, genelde evlere dokunulmamıştır. Gömemiş’te sadece Mewali’ye ait bir ahır(kom) yakılmış, fakat hemen müdahale edilip söndürülmüştür. Hıdır Aydoğmuş’un anlatımına göre ise Mıle Pazapuni’nin abisi Pıtali, damı yanıp çöken evin altındaki buğdayları çıkarır ve evi tekrar onarıp, öksüz kalan Mewali’nin oğlu Ali’yi eve yerleştirir.
 
Arze’nin ağılda köyde kalan ineği ise, bir deri bir kemik kalmıştır. Ekinlerden ise eser kalmamıştır. Özellikle muhacirlerin beraberinde getirdiği binlerce baş hayvanın tarlaları tahrip etmesi ve ekinlerin sulanamaması, daha büyük bir sorunu beraberinde getirecektir: Açlık.
 
            Açlık Yılı: 1917
            1916 baharında harap olan ekinler sonucu, sonbahara sıkıntılı girilir. Kışın ise açlık baş gösterir. 1917 yılı, tam bir facia yılıdır. Açlıkla beraber yaşlılarımızın “pizo derg” dedikleri, salgın iç hastalığı başlar. Çocuklar hem açlıktan, hem de ishalden ölürler. Mıle Uşen, 1917 yılı ilkbaharında, her sabah erkenden kalkıp köylülerin kapısını tek tek çalar ve onları Demenan ve Haydaran dağlarına, “hölige” denilen bitkiyi ve dağ mantarını toplamaya yollar. Amaç, bir öğün de olsa insanlara yiyecek temin etmektir.
            Köylüler katır kervanlarıyla Siverek yollarına düşerler. Günler süren yolculuk sonucu getirilen buğday, köylüler arasında azar azar paylaştırılır. Mıle Pazapuni’nin abisi Pıtali, getirilen buğdayı hasır üzerine döküp, her aileye yarım teneke verir(Anlatan Abas Kılıç). İnsanlar, hölıge ve diğer bitkilerle beraber, bir avuç buğdayı da “dıstari” denilen el öğütme taşıyla öğüterek pişirir ve böylece hayatta kalmaya çalışır. Beser Çağlar, kayınbabasının yedi defa Siverek’e buğday getirmeye gittiğini söylemektedir. Emine Yıldırım ise babasından duyduğu şu ilginç olayı aktarır;  
            — Babam anlatırdı, derdi ki biz Siverek’e gittiğimizde, bir yerde kadınlar yolumuza gelip durumu sordular. Açlık olduğunu söylediğimizde ise şaşırdılar ve dediler ki; ‘siz ya kendi görümcelerinizi küstürmüşsünüz, ya da ölüleriniz için hayırda bulunmamışsınız. Yoksa nasıl olur da açlık gelir!’.
            Bu anlatıma istinaden olsa gerek, Emine Nene her zaman görümce hakkına ve ölüler için her sene verilen hayra çok dikkat ederdi.
 
            Fahri Doğan, bu buğday seferine Çukur Ağası Suli Ağanın da bizzat katıldığını anlatır.
 
              O yıl açlık ve ölümlerle beraber, hırsızlık vakası da oldukça yaygınlaşır. Örneğin Arze’nin ağılda kapalı kalan ineği bakım sonucu iyileşir ama ertesi yıl bir gece ağıldan çalınır. İlginç bir olayı da, yine Mıle Pazapuni’nin diğer kızı Ğezal Güngörmüş şöyle aktarmaktadır;
            — Babam derdi ki bir gün, Gömemiş Hocası (Mıle Gomemiş) gelip bana kendi koçunun kaybolduğunu söyledi. Çalan kişinin ise Gove Köyünden bir şahıs olduğunu iddia etti. Biz de akşam kalkıp Gove’ye gittik. Köye girdiğimizde, bir yanık kokusu geliyordu. Mıle Gomemiş, bunun, kendi koçunun pişirilen etinin kokusu olduğundan emindi. Sonuçta şüphelenilen zatın damına çıktık. Evet, koku bu evden geliyordu. Bacanın üzerine gidip aşağı baktığımızda ise, ateşin üzerinde yanan/kızartılan şeylerin, eski post ve yayıklar(rewike) olduğunu gördük. Ben hemen Mıle Gomemiş’e; ‘çabuk gidelim buradan, senin koçunu ben sana veririm’ dedim ve oradan ayrıldık.  
           
            Gene köylülerce şahit olunan birkaç vaka daha şöyledir;
            Mıle Pazapuni’nin abisinin eşi Epe, bir gün Gömemiş’in “Dere Lawu” mezrasının hemen ardındaki kayanın altında, Putik’li bir kadını görür. Kadın yanındaki iki çocuğuna, topladığı çarıkları ateşte pişirip yedirmektedir. Diğer bir olaya ise yine Epe, “Gurnige” mezrasında şahit olur. Bir kadın, göletteki (hope) tavşan leşini,  çocuklarına yedirmek maksadıyla çıkartmaya çalışmaktadır. Çevre köylere nazaran durumları iyi olan Gömemişliler, bu insanlara yardım elini uzatırlar ve yedikleri çarıkları ve leşleri ellerinden alıp bunlara ekmek verirler.
 
Arze’nin diğer bir anlatımına göre ise, gene bir gece köyün üst kısmından köye doğru, uluma şeklinde ilginç bir ses yaklaşır. Yaklaşan sesten korkan köylüler, sesin “cinlere(mılaketi)” ait olduğunu düşünüp, kapılarını kapatıp çıkmazlar. Sabah olduğunda ise, köyün yanındaki harmanda, bir deri bir kemik kalmış, genç bir erkeğin cesediyle karşılaşırlar. Gece gelen sesin, büyük olasılıkla açlıktan ölmüş olan bu delikanlıya ait olduğu düşünülür.
 
Bu gün, 1920’den evvel doğmuş ve çok azı hayatta olan yaşlı insanlarımızın yaşını öğrenmenin en kolay yoludur “Tertele vire(ilk Tertele)” veya “sera vesaniye(açlık yılı)”nı sormak. Benim, sadece Gömemiş yöresinden, birçok yaşlı insandan dinlediklerimi aktardığım bu yazıdan da anlaşılacağı gibi “Tertele vire”, büyük acıların yaşandığı bir dönemdir. Açlık yılı ise acılara tuz ekmiştir. Açlığın tek nedeni bu isyan değildir elbette. Rusların, Erzincan, Pülümür ve Bingöl hattını işgal etmesi ve doğu Dersim aşiretlerinin köylerini boşaltıp batı Dersim’e göç etmelerinin de etkisi olmuştur. Birçok cephede savaşan ve erkeklerinin büyük kısmını cephelere süren Osmanlı Devleti’nden, söz konusu açlık döneminde halkına sahip çıkmasını beklemek iyimserlik olurdu. Ayrıca isyan etmiş olması da yöre halkının ihmal edilmesinde kuşkusuz etken olmuştur.
Başka yörelerde, özellikle Mazgirt köylerinde, bu dönemde nelerin yaşandığını tam olarak bilemiyoruz. Aynı dönemde, her yörede yaşanan nice vakalar olduğu şüphesizdir. Bu vakaların, özellikle açlık senesinde yaşanan acıların, hala hayatta olan yaşlılardan öğrenilip derlenmesi, Dersim tarihi açısından büyük önem arz etmektedir.
                                                                                          Mehmet Yıldırım
                                                                                         
 
 
            KAYNAK KİŞİLER
           
-         Emine Yıldırım(1917/2008; Mıle Pazapuni’nin kızı ve Arze’nin gelini)
-         Ğezal Güngörmüş (tahminen 1925/ hayatta; Mıle Pazapuni’nin kızı)
-         Memede Pıtali (Kılıç) (1905/1996)
-         Uşene Pıtali (Kılıç)  (1916/2003)
-         Avase Pıtali (Kılıç) (1918/2006)
-         Xıdıre Momıdi (tahminen 1930/1999; Momıde Khali’nin oğlu)
-         Beser Çağar (tahminen 1931/hayatta; Momıde Khali’nin gelini)
-         Musa Çongar (1944/hayatta)
-         Sengal Xanıme (1914/2004; Mırze Sıle Hemi’nin karısı, Mıle Uşen’in torunu)
            - Fahri Doğan (1929 / Hayatta)
            - Yemoş Yüksel ( ...../ Hayatta)
 
 
 
 
 
NOT; Bu makale Munzur Dergisi 29. sayıdan alınmıştır.


[1] ÖZKÖK, Burhan, “Osmanlı Devrinde Dersim İsyanları”, İst. Askeri Matbaa, 1937
[2] Bu konuda Özkök kitabında; kaçıp Ruslara iltica etmiş fakat daha sonra, Dersimlileri isyan ettirmek için, tekrar Dersim’e gönderilmiş olan Mustafa ve arkadaşlarından bahsetmektedir. Ayrıca bkz. Dah. Vek. Jan. Umum Kom. Dersim, s. 164 (akt. Yılmazçelik, s.139).
[3] Bu “büyük düş” için bkz. Ovannes Kaçaznuni, “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok”, Kaynak Yay.,
[4] 1916 yılında, Osmanlı’nın denetiminde oluşturulan Dersim milis kuvvetlerinin ayrıntıları için bkz. EVSİLE, Mehmet, “Birinci Kafkas Cephesi’nde Aşiret Mensuplarından Oluşturulan Milis Birlikleri”,
[5] Pülümür dolaylarındaki bu çarpışmalar ve kahramanlıklar, ayrı bir araştırma konusudur.
[6] Bu ayrılış tarihi, kesin değildir. Anlatımlardan tahmin yürütülmüştür.
[7] Aliyo Gax’ın o dönemde, Türüşmek Nahiye müdürü olduğu çeşitli kaynaklarda geçmektedir.
[8] Kazım Karabekir, başka aşiret ağalarının da Rus Orduları Kumandanı Nikola Nikolayeviç’in huzuruna çıkıp görüştüklerini yazar; bkz. Dersim Raporları, Evrensel Basım Yay., 2005, Hazırlayan: Faik BULUT
[9]Uşene Pıtali, söz konusu görüşmede tercümanlık yapan Ermeni’nin, Ali-o Gax ile dünür olduğunu söylemekteydi. Fakat kız tarafının kim olduğu kesin olarak tespit edilemedi. Böyle bir akrabalık ilişkisinin varlığı, bu isyan açısından oldukça önemlidir. 
[10] İlginçtir ki 1933 yılında devlet, Kırğan Aşireti ile Seyit Rıza arasındaki çatışmada, Kırğan Aşiretini korumak için Aliyo Gax’ın desteğine başvuracaktır. Bu konu ileride ayrıca ele alınacaktır.
[11] Bundan sonra verilecek tarihler, resmi kaynaklar esas alınarak, Rumi takvime göre verilecektir.
[12] Harp Tarihi Encümeni notlarından akt BULUT, Faik, Dersim Raporları, Yön Yay., 1991, s.91
[13] Bu olayı yazmamdaki maksat, savaşların acımasızlığını vurgulamak ve savaşlarda bu tür çirkinliklerin, milliyet ayırt etmeksizin, üstünlüğü ele geçiren taraflardan herhangisince yapılabileceğini göstermektir.  
[14] Bkz. Özcan Soysal, http://f1.parsimony.net/forum789/messages/21636.htm (26.01.2008). Ayrıca bu dönemde, bazı Kürtlerin Ermeni çeteleriyle bir olup Türk köylerini bastığı iddiası için bkz. Chronicle dergisi(akt. Aksiyon dergisi, sayı 697, 14.04.2008)
[15] Odunun gerçekten de sel gibi geldiğini görmek için, Özkök’ün kitabına bakmak kâfidir.
[16] Resmi raporlar, buradaki sayıyı beşyüz civarında vermekle beraber, tam sayıyı tespit etmenin güç olduğunu belirtir. Fakat Alan aşireti de hesaba katılırsa, bu mıntıkada birikenlerin binden fazla olduğu söylenebilir.
[17] Saldırı yapanlar arasında, Alan aşiretinden de tek tük kişiler mevcuttur. Örneğin bu konuda Sengal Xanım, kendi babasının köyü olan Gömemiş’ten bazı isimleri vermektedir. Memede Pıtali bile o zaman on yaşlarında olduğunu ve Muhacirlerin davarından keçi yavruları çaldığını anlatırdı.  
[18] O günün aşiret yapısı içinde, daha çok kol gezdiren, baskın yapan ve adam öldüren kişiler toplumda itibar görürlerdi. Bu gerçeği, 1938 öncesini bilen tüm Dersim yaşlıları da belirtmektedir.
[19] Bu olaydan bir hafta sonra Sey Weli aniden rahatsızlanır ve vefat eder. Eşi Çeker ise, oğlunu Mağu’da bırakıp o yazın Teşnik’e, babasının evine döner. Aynı yılın sonbaharında ise Mıle Pazapuni ile evlenir. Emine Nene, bu evlilikten doğan ilk çocuktur.
 
[20] Bu şahsın mezar yeri son yıllara kadar belliydi ve Emine Ana tarafından bana gösterilmişti.
 




 


 
1916 İSYANI HAREKAT PLANI
 
"Dersim TArihinden Notlar; 1916 İsyanı"  başlıklı yazımda bahsettiğim askeri harekatın krokisini, İletişim Yayınlarının yeni çıkardığı "Dersim Raporu" başlıklı ve ilk olarak 1933 veya 1934 yılında hazırlanmış olan kitabın arka sayfasında bulabilirsiniz. Aşağıdaki linke tıklayarak da harekat krokisni görebilirsiniz.
                    
 
                                  Kroki
 
 
Haritadaki "Darboğaz" denilen yer bu günkü Kutuderesi'ni, Xozmareg önünü gösteriyor. Gömemiş ismi, Latin harflerine çevrilirken Kömemiş olarak çevrilmiştir. Ayrıca Düzgün Baba Dağı da yanlışlıkla Munzur Baba diye yazılmıştır. 

Mehmet Yıldırım

http://www.gomemis.com/portal/haberdetay.asp?ID=63 

 
  Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.  
 
Serê na dinade theyr u thur zonê xo de waneno. Qılancıke qiştnena, hes lımeno, kutık laweno, verg zurreno, ga qorreno, bıze qırrena, phepug waneno. Vas hencê xo sere rewino. Kam ke aslê xo inkar keno, wele erzeno rêça xo sono. Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden